Şimdilerde kimseye hiçbir şey çıkmıyor, sürekli kasa kazanıyor ve adı hâlâ ve ısrarla Milli Piyango, talih tapusunu özel sektöre vermelerine karşın. Hatta çeyrek bilete çıktı büyük ikramiye, ama şu şansa bakın ki, sadece birini halkımıza satabilmişiz diyebiliyorlar. Hımmm dörtte üçü bizde kalmış, hayda 75 milyon lira, bir anda gitti Varlık Fonu’na.

En kötü yılımız böyle olsun!

ALPER TURGUT

Yepyeni bir yıla, umutla, mutlulukla, hatta lannnn acabaaaa diye uyandık, kahrolası döngüyü kırarız kafasıyla. Çünkü insanız biz, koşullar ne olursa olsun, pembe düşler kurmak, değişim ve dönüşüme inanmak, mayamızda var. Tarifsiz bir hevesle ve taptaze bir nefesle, çıkıp gelmiş seneyi kucaklama ve bağrımıza basmaya hazırız. Yoksa biz de biliyoruz, 2020 veya 2021’in, cümleten bile isteye yarattığımız, haliyle ateşine odunlar taşıdığımız cehennem ile alakasının bulunmadığını. Tüm faturayı, 2020’ye kakalayıp çıkanların, yani hâlihazırda akıllanmayanların, çeşit çeşit iyilikler ve güzellikler gibi bir beklentisi varsa, harbiden ne hoş! Tadını çıkartmaya baksınlar, çünkü malum iktidarın zam bombardımanıyla, titreyip kendilerine gelmeleri, hani çok da uzun sürmeyecek. Canım kardeşlerim, bari 2021’e henüz dalmışken, şu şom ağzını açmasaydın diyenler varsa eğer, onlar elbette haklıdırlar. Lakin ne edeyim, huylu huyundan, öylece kolay vazgeçemiyor.

Nasıl alengirli bir ortamsa bu, talih kuşuna bile güvenmiyoruz, güvenemiyoruz. Kapitalist sistem, bunca uzun ömürlüyse şayet, bazı bireylerin yırtması, hop diye yoksulluğundan kurtulması ihtimali buna sebeptir. Bu lanet düzenek, kişilerin akılarına çakılan kolay yoldan zengin olma planına zarar gelmesini, katiyen istemez. Ancak memleketimizde şans oyunları, bu umut kırıntısını dahi, fukaraya çok görüyor artık. Eskiden hiç değilse, şöyle deniyordu: Kendi adamlarına, yakınlarına çıkıyor bilet, numara, işte ne karın ağrısıysa!

Şimdilerde kimseye hiçbir şey çıkmıyor, sürekli kasa kazanıyor ve adı hâlâ ve ısrarla Milli Piyango, talih tapusunu özel sektöre vermelerine karşın. Hatta çeyrek bilete çıktı büyük ikramiye, ama şu şansa bakın ki, sadece birini halkımıza satabilmişiz diyebiliyorlar. Hımmm dörtte üçü bizde kalmış, hayda 75 milyon lira, bir anda gitti Varlık Fonu’na. Ulan bir hayalimiz vardı, büyük ikramiye çıkınca bunu alırız, şunu yaparız, öyle ederiz, böyle yeriz gibi, onu bile çok gördüler bize. Eski Yeşilçam filmlerindeki karikatürize kötü adamın, uğursuz gülüşü eşliğinde canlandırın şu repliği: Amorti neyinize yetmiyor, pis fakirler!

Partili Cumhurbaşkanı’nın, tarafsız olmasını umanlara çok gülüyorum, hele hele sistemini bir türlü oturtamayan, kişiye göre şekil alan bizim güzelim memleketimizde, bu tuhaf arzu, imkânsıza rahmet okutur. Bir gazete için; rahatlıkla “Kimse de lüzumsuz yere buna para verip almasın!" diyebilen en üst yönetici (muktedir de olur), kraldan çok kralcı olan ve anında vazife alan bürokrat ahalisine, ekstra bir şey söylemek zorunda mıdır sizce? Neredeyse 19. yılına giren iktidarları boyunca, kamplaşmaktan, toplumu ikiye ayırmaktan asla yorulmayanlar, yine ve yeniden ötekileştirme aygıtına can veriyorlar. Nasıl da kullanışlı bir tarifse bu, zinhar vazgeçemiyorlar, biz yemekten usandık, onlar ısıtıp ısıtıp önümüze sürmekten bıkmadılar.

Kendi adıma, bir film eleştirmeni olarak, sinemaların kapalı kalması, beni hayli üzüyor. Elbette, toplumumun sağlık ve sıhhati için bunun elzem olduğunun, gayet farkındayım, ama gelin ve laf anlatın böylesi büyük ve ateşli bir istek mevzubahisken. Çünkü aynı zamanda uslanmaz bir sinema tutkunuyum ve dijital platformda film seyretmek, kesinlikle bunu karşılamıyor. Bu salt oyalanmak, ötesi yok! Sinemaların sene sonuna kadar olan yasağı, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesiyle, 1 Mart 2021’e kadar uzatıldı. Özetle iki ay daha kapalı kalacak salonlar ve elbette daha da sündürebilir bu yasal mâni hali. Bizler dayanacağız, çünkü sinema tutkumuz, aşınacak, kaybolacak, yok olacak bir şey değil! Ancak sinemacılar için de zor bir süreç bu, bu salgın illeti son bulduğunda, ortada pek salon da kalmayabilir. Belki de bu yüzden, resmen dijital platform akınıyla karşı karşıya kaldık. Her gün bir yenisi ekleniyor sanki, heyyyy şimdilik beleş, şişttt hadi iyisin bir hafta ücretsiz, az para tırtıklayacağım söz, ben çok farklıyım ha, bizim içerik efso (efsane demeye üşenen yeni nesil lafı), gel, gellllll batan geminin malları bunlar!

Sosyal medyanın yaşam bulmasıyla, herkes yazmaya merak saldı, okuyan pek kalmadı ya, aynı şey bu dijital platform mevzusunda da geçerli olacak, beden bulacak sanki. Herkes oynasın, herkes içerik üretsin, herkesin projesi gerçekleşsin, eee kim izleyecek o zaman, herkesin her şey olduğu yerde, olaylara gerçek anlamda seyirci kalmak da var! Oturmaya başlayan, adeta kurumsallaşan, yolunu, dilini, hedefini bilen sanal oluşumlar var, bu yeniçağın meşguliyeti, meşakkatli bir iş, incelikli, elbet! Bariz farklar olmalı aralarında, üstelik seçenek çokluğu da iyidir. Hem fiyatı şişiremezler öyle basitçe ve kafalarına estikçe hem de tür ve tarz konusunda, ilerleme ve uzmanlaşma sağlanabilir, zamanla.

Şimdi Facebook’a bakıyorum, hüzünlü bir yaşlılık gibi gerçekten. Çocukluk arkadaşlarımızı bulmak için yola çıkmıştık, bambaşka mecralara savrulduk. Artık site, resmen sağlık panosu gibi, ölümle yaşam koridoru gibi. Geçmiş olsun mesajları ve başsağlığı dilekleriyle dolu, dopdolu. Twitter desen, gençliğimize benziyor. Böyle atarlı, afili olmaya çalışan, kasıntı hayli, memleket kurtarılıyor azimle, dalga geçtiğine benziyor ama yine de vazgeçmiyor, iştahlı iştahlı kavga ediyor, sürekli aynı şeyleri ileti diye itekliyor, acayip haller, kaotik, yorucu, çözümsüz. Yine de ses oluyorlar, yalan yok! Şiddete karşı, adaletsizliğe karşı, vicdansızlara karşı. Hakkını yemeyelim. Instagram, ikisine de benzemiyor, eski Flash TV bile karşılamaz bunu, teşhir alanı, böbürlenme alanı, çok yapay, çok inorganik, hayvanlar, doğa, manzara sayfaları da olmasa, kasap gibi, manav gibi bir şey bu, yaşasın her şeyi herkese gösterelim, çılgınca övünelim! Bir tarafta inanılmaz şaşa var, diğer yanda zavallı yutkunanlar, gerçekten bilimsel çalışma gerek, bu acıklı bir vaka!

İşte dijital platformlar da böyle olacak, bir kısmı film ve dizi sunacak, diğerleri alıcısı var diye saçmalayacak, zekayı daha da törpüleyen, cahilliği pekiştiren şeyler de lazım, insanlığa. Boş yere televizyonlara ‘aptal kutusu’ denmiyordu, şimdi aptallık aparatlarını güncelliyorlar. Hepimizin akıllanacağı bir yıl olursun umarım, hoş geldin 2021!