“Önümüzdeki iki hafta içinde çok beklenmedik bir gelişme olmazsa Zalim Şahıs (ZŞ), tıpkı Saddam gibi, tıpkı Esad gibi ‘halkın oylarıyla’ seçilmiş bir diktatör olarak tepemize, 864 rakımlı tepeye, Çankaya’ya dikilecek.

“Önümüzdeki iki hafta içinde çok beklenmedik bir gelişme olmazsa Zalim Şahıs (ZŞ), tıpkı Saddam gibi, tıpkı Esad gibi ‘halkın oylarıyla’ seçilmiş bir diktatör olarak tepemize, 864 rakımlı tepeye, Çankaya’ya dikilecek. Rakiplerinden Ekmel Bey için fazla söze gerek yok, kendisi de sırf ZŞ insin diye tahterevallinin öbür tarafında yukarı çıkarılmak istenen bir ‘rakip’, yani ancak ZŞ’nin ağırlığıyla (!) çıkabilecek halde… Seçimin ikinci tura kalabilmesi çok küçük bir ihtimal ama ikinci turda Kürtler seçimi boykot ettiğinde, böylesine dolaylı destekle ZŞ’nin seçilmesi zaten garanti. Ve işte Demirtaş, böyle bir ahvalde ‘ikinci tura kalınırsa, boykot yaptırmayacağım ve ZŞ’ye oy verdirmeyeceğim’ dese, diyebilse, çok ama çok sayıda seçmen ‘birinci turda oyum Demirtaş’a’ demez mi?”
Yazar bunları düşünüyordu.
Ve Yazar önündeki bomboş kâğıda bakıyordu. Eline bir kalem aldı. Kâğıdın önce sol tarafına bir nokta koydu, şöyle bir durdu, sonra da sağ tarafına bir nokta koydu. İki noktayı bir çizgiyle birleştirdi. Bir “doğru” elde etmişti. İşe bakın, hem doğru bir iş yapmıştı, hem de sağ ile solu birleştirmişti! Ama bunu Kılıçdaroğlu bile yapıyor dedi ve kâğıdı buruşturup attı.
Sonra yeni bir boş kâğıt aldı. Gelişigüzel üç nokta koydu ve bunlardan bir üçgen çizdi. Tepe noktasına Yalan, sol noktaya Yoksulluk, sağ noktaya Yolsuzluk yazdı. Aha bu da ZŞ’nin üçgeni olsun dedi. Bunu görse zevkten dört köşe olurdu diye güldü. Ve bu yüzden bir de dörtgen çizdi. Peki, bu dörtgeni üçgenin içine nasıl sığdıracağım şimdi? diye tasalandı. Bari bir tarafını üçgene benzeteyim dedi; ama bu sefer de dörtgen yamuk oldu. ZŞ’ye yamuk yapmak olmaz dedi ve bu kâğıdı da buruşturup attı. Sonra bir boş kâğıt daha aldı. Tek bir nokta koydu! Baktı, baktı... Kâğıt üzerindeki tek nokta, her şeyi ben yarattım, her şey benden sorulur, ya bana tapılır ya da terörist olunur, der gibiydi. Sümme hâşâ, Tanrı gibi duruyordu! Bu da yine ZŞ olmalı dedi ve bu kâğıdı da buruşturup attı.
Sonra karamsarlıkla kâğıdın üzerine farklı yerlere farklı noktalar yerleştirdi. Her noktayı koyarken, işte bu Türk, işte bu Kürt, işte bu Alevi, işte bu Sünni, işte bu köylü, işte bu işçi, işte bu da kamu çalışanı diyordu. Sonra farkında olmadan döndü, ideolojik bir alışkanlıkla, işçi dediği noktayı biraz daha koyu yaptı. Sahi, halk bu noktaların toplamı değil mi? diye sordu kendine. Birileri gelsin de bu noktaları birleştirsin, bakalım ne çıkacak? diye sürdürdü sorusunu. Ama bu kâğıdı buruşturup atmadı, masasının üzerindeki önemli evraklar arasına bir güzel yerleştirdi. Halkın bu dağınık halinin tasasıyla ve iki nokta arasında bir çizgi çekmekten farklı bir tarzda, bu noktaları nasıl birleştireceğini düşünmekteydi.
Sonra bir boş kâğıt daha aldı. Aklına biraz önce çizdiği yamuk geldi. Sistem hakikaten yamuktu. Peki, bir yamuktan bir üçgen çıkar mıydı? Çünkü Yazara da illa ki bir üçgen lazımdı; çünkü çarenin, teori-ideoloji-politika ya da çözümleme-ideoloji-çözüm üçgeninde yattığını bilmekteydi. Yani yeni bir paradigmada. Noktaları belirtmek için yazdığı harflere özel bir anlam yüklenmesin diye, a, b demekten vazgeçti. Şimdi karşısında tabanı PQ, üst çizgisi XY olan bir yamuk duruyordu. Kalemi eline tekrar aldı, PX ve QY kenarlarını tepeye doğru uzatırsa, mantıken bir üçgen elde edecekti. PX çizgisini kâğıdın en üstüne dek uzattı; QY çizgisini de... I-ıh... olmuyordu, mantık bir işe yaramıyordu. PX ve QY kenarları bir türlü birleşemiyor, üçgen oluşturamıyordu; çünkü kâğıt yetmiyordu. Bir BAŞKA kâğıt lazımdı. Demek ki, aranılan çözümlerin, çoğu kez ilk bakışta algılanan alanın dışında yer alabileceğini de bilmek şarttı. İnsan görmeyi umduğunu görme gibi önyargılarla ya da görsel doyuma ulaşması nedeniyle de çözümsüz kalabilirdi. Çare, sorun alanını genişletmekte, sorunun daha geniş bir çerçevede yeniden ele alınmasında yatıyordu. Çekmecesinden başka, daha büyük bir kâğıt çıkardı. Yamuk şeklini çizdiği kâğıdı da bunun üzerine koydu. Bu sefer, şeklin çizili olduğu kâğıtta buluşmayan çizgiler dışa taştıklarında, yani alttaki büyük kâğıdın üzerinde devam ettiklerinde tepede birleşiyorlardı. İşte bu DEVRİM dedi, Yazar. Yamuktan üçgen çizmenin sırrını bulmuştu! Önce üçgenin köşesindeki X, Y gibi bilinmeyeni çağrıştıran harfleri Eşitlik ve Özgürlük gibi bilinen kelimelerin baş harfleriyle değiştirmeliydi. Biraz önce canı sıkılmakta olan Yazar, son noktayı da üçgenin tepesine hiç tereddüt etmeden koydu; Devrimin D’sini...
Bir Yazar vardı canı sıkılan, en son noktayı koyunca keyfi yerine geldi...