Sadece kendi ülkesinin, şehrinin ya da taşrasının yurttaşı olduğunu düşünenler, yani aşırı yerli ve milli olanlar, sadece bir yere ait olduğunu sananlar ve dışarıdakileri, dışarıdan gelenleri en hafifinden aşağılayanlar, en ağırından düşmanca davrananlar, asıl yabancı onlardır. Bırakınız yeryüzünü, yaşadıkları topraklara da yabancıdırlar. Nerede, neyin üzerinde durduklarının farkında bile değiller, ama sorsanız yerli, yani o yere […]

En yerli olan en yabancıdır

Sadece kendi ülkesinin, şehrinin ya da taşrasının yurttaşı olduğunu düşünenler, yani aşırı yerli ve milli olanlar, sadece bir yere ait olduğunu sananlar ve dışarıdakileri, dışarıdan gelenleri en hafifinden aşağılayanlar, en ağırından düşmanca davrananlar, asıl yabancı onlardır. Bırakınız yeryüzünü, yaşadıkları topraklara da yabancıdırlar. Nerede, neyin üzerinde durduklarının farkında bile değiller, ama sorsanız yerli, yani o yere ait olduklarını söyleyecekler ve dışarıdan geldiğiniz için yabancı muamelesi göreceksiniz.

Oysa bedenlerini biçimlendirmiş yerin kuvvetleri bile dışarıdan gelmiştir. Güneşin ışınları atmosferin dışından, milyonlarca kilometre öteden. Rüzgârlar, dünyanın kuytularında dolaşmış ve beraberlerinde egzotik kokular, yabani tohumlar ve esintiler taşımışlardır. Su, yerkürenin altında ve üstünde gezinmiş ve ardından gökyüzüne çıkmış, yağış olup yağmıştır. Bastıkları toprak ise yeryüzünün kuvvetleri tarafından durmadan yerinden edilir. Ama hâlâ yerli ve milli olduklarını iddia edecekler. Her şeyin hareket ettiği bir dünyada hayali, sabit bir çemberin içinden dışarıya düşmanca bakmak. Tuhaf, çok tuhaf. Ve yeryüzünü fethetmeye giriştiklerinde bu hayali çemberin sınırlarını genişletecek, yarattıkları hayali formları her yere taşıyacak ve yeryüzünü hayali bir yere, Disneyland’a dönüştürecekler. Yitirilen yeryüzü olmuştur. Yeryüzünün yabancılarıyız, yaşadığımız yere dair en küçük bir iz kalmamış, belleklerimiz sıfırlanmıştır. Hayali mekânların yerlisi olduğunu iddia etmek, uzun süre bilgisayar oyunu oynadıktan sonra kendini sanal mekânın yerlisi gibi hissetmeye benziyor.     

Yeryüzü dışarlıklıdır, yabancıdır. Çemberin içini yerli olanlar işgal ettikçe yer, yeryüzü dışarıda kalmıştır. Kentlerin yerlileri olduklarını iddia edenler, yerle hiçbir ilişkisi olmayan, yapay olarak iklimlendirilmiş AVM benzeri mekânlarda yaşıyor. Güneş, hava, su ve toprak kapıdaki güvenlik taramasından geçemez. Geçemez, çünkü yeryüzünün kuvvetleri, yerlileri yerinden edebilir. Korunaklı yerlerinden dışarıya baktıklarında, içeri girmeye çalışan göçmenleri düzenlerini bozacak doğal felaket gibi algılayacaklar, kasırga ya da çekirge sürüsü gibi. Dışarıdan gelenler, o çok korunaklı varlıklarımızı tehdit edebilir, beni benden, bizi bizden alabilir, bizi yerimizden edebilir.

Dışsal olanı harcamak çok kolaydır, dışsal olanın hiç bir değeri yoktur çünkü, yabancıdır. Üstelik içeri girdiğinde düzenimizi bozuyor; günah keçisi olmaya da pek uygun. O halde derhal bertaraf edilmeli. Şirketler de kazançlarına kazanç katarken harcayacakları hayatları dışsallaştırıyor. Dışsallıklar (externalities), şirketin kâr amacıyla gerçekleştirdiği her girişimde göz ardı ettikleridir. Şirketin maliyet hesaplarına katmadığı, topluma ve doğaya yüklediği tüm hasarlar ve yıkımlar. Yeryüzü dışsallıktır, yeryüzündeki hayatlar dışsallık; savaşlarda, iş kazalarında, yıkılan binaların altında ölen canlar, hep dışsallık. Şirketlerin, harcayacakları hayatlar için, yine sıfır maliyeti olan bir ödülü var; cennetteki yeriniz ayrılmıştır. Adınızı söylemeniz yeterli.

Stoacılar için evren birbirini etkileyen bedenlerden oluşmuş bir bedendir ve en ufak bir olay, Plutarkhos’un dediği gibi “denize dökülen bir damla şarap, denizi bütünüyle kaplayacak ve oradan da tüm evrene yayılacaktır”. (Jean Brun, Stoacılık, İletişim). Harcanmış bedenlerin kederi ruhumuzda dalga dalga yayılırken, despot ve rahibin istedikleri kederli ve kudretsiz varlıklar çoğalıyor. Ve biz yerliler, yerin kuvvetlerinden bihaber olanlar, kederimizden kendi içimize gömülürken, yeryüzü yeni devrimler tasarlıyor. Yeryüzü, kaos ile kozmos arasındaki o ince çizgide dans eden devrimci ve neşeli bir bedendir. Ve yeryüzünün yerlisi, yeryüzünün neşesine katılandır, neşeyi ve kudreti çoğaltan; bedeni mikrokozmostur. Ve “nerelisin? diye sorduklarında, “kozmosluyum” diye yanıtlayacak; kendini kozmopolit, yani “evrenin yurttaşı” olarak tanımlayacak.