İnsani Gelişme Endeksi’ne göre Covid-19 pandemisi, insani gelişmeye büyük darbe vurdu. Ukrayna’da süre giden savaş da sefalet koşulları yarattı. Rapor belirsizliklerin arttığı endişe çağında yaşadığımızı vurguluyor.

Endişe çağı
Fotoğraf: Depo Photos

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) hazırladığı 2021-2022 İnsani Gelişme Raporu’nda büyük zorluklarla ulaşılan insani gelişmenin son iki yıldır geriye gittiği açıklandı.

İnsan yaşamının kalitesinin ölçüldüğü İnsani Gelişme Endeksi her on ülkenin dokuzunda geriledi. Bilindiği gibi endeks, ortalama yaşam kalitesi, kaç yıl süreyle eğitim alındığı ve kişi başına gelirin ölçü kabul edildiği ekonomik refah üzerinden üç boyutlu bir ölçüm ile hesaplanıyor. 1990 yılından bu yana sonuçlar her yıl aralıksız yayımlanıyor. Belki de rapordaki en çarpıcı nokta, 30 yıldır artış gösteren küresel kapsamda ortalama yaşam süresinin ilk defa düşüş sergileyerek 2016 düzeyine çekilmesi.

Rapora göre, hâlâ etkisini sürdüren Covid-19 pandemisi, insani gelişmeye büyük darbe vurdu. Aşıya erişimin adaletsiz olması, zengin ülkelerin her ihtimale karşı aşı stoklarken, yoksul ülkelerin insanlarının bu olanaktan yoksun kalması da durumu kötüleştirdi.

Ukrayna’da süregiden savaş da, hem ölen ve yaralanan insanlarla doğrudan, hem de yükselen gıda ve enerji fiyatlarıyla dolaylı yoldan sefalet koşulları yarattı. Aşırı sıcaklar, kuraklık, orman yangınları, seller ile kendini hissettiren küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkileri de insanların yaşam kalitesini aşağı çekti.

Rapor belirsizliklerin iyice arttığı bir endişe çağında yaşadığımızı vurguluyor. Bu hengameye katkıda bulunan üç çapraz akımdan söz ediliyor:

Antroposen yani insanın belirleyici olduğu dönemin gezegenimizde yol açtığı yıkıcı değişimler.

Sanayi Devrimi’ne koşut nefes kesici toplumsal dönüşümler.

Kutuplaşmış toplumların sarsıntı ve yalpalamaları.

Son on yılda küresel eşitsizliklerin geldiği düzey, hemen herkes tarafından kabul edilse de, bu eşitsizlikleri törpülemeye yönelik adımlar atılmamış durumda. Bu sorunlara el atacak uluslararası kurumların yetersizliği ve jeopolitik çatışma ortamı da tabloyu daha ağırlaştırıyor.

İSVİÇRE BİRİNCİ, GÜNEY SUDAN SONUNCU SIRADA

Tek tek ülkelere gelirsek, İnsani Gelişme Endeksi’nin en üst sırasında 84 yıl beklenen ömür, 16,5 yıllık eğitim süresi ve 66 bin dolar medyan gelirle İsviçre yer alıyor. Onu Norveç ve İzlanda izliyor.

Listenin son basamağında ise, 55 yıllık ortalama yaşam, 5,5 yıl eğitim süresi ve İsviçre’nin yüzde 1,16’sı 768 dolar gelirle Güney Sudan’ı görüyoruz.

Tahmin edileceği üzere gelişmiş, kapitalist ülkeler sıralamanın üst sıralarında kendilerine yer buluyor. Ne var ki ABD emperyalizminin göreceli konum yitirişi endeks rakamlarından da açıkça okunabiliyor. 1990’da yayımlanan ilk raporda ABD, G-7 ülkeleri arasında en gelişmiş ülke statüsündeyken, bugün Almanya, Kanada, Birleşik Krallık ve Japonya’nın ardından 5’inci sıraya düşmüş durumda.

Michael Roberts, ABD’ye ilişkin istatistikleri ayrıntılandırıyor. ABD’de ortalama yaşam süresi 2019’dan sonra Covid’in etkisiyle 2,4 yıl düşüyor. ABD’de yaşam süresini kısaltan etmenler pandemiyle sınırlı kalmıyor; obezite, ateşli silahlarla ölüm, ağır uyuşturucu kullanımı, araba kazası gibi tüm olumsuz etmenler diğer gelişmiş ülkelerden daha sıklıkla görülüyor (Life Expectancy and Human Development in the 21st. Century-Michael Roberts’in blogundan).

TÜRKİYE 48’İNCİ SIRADA BULUNUYOR

Raporda Türkiye’nin 54’üncü sıradan 48’inci sıraya yükseldiği görülüyor. Tabloda ortalama yaşam süresi 76, ortalama okul süresi 18,3 yıl ve 2017 satın alma paritesi bazında kişi başına gelir 31 bin dolar gösteriliyor.

Şimdiden itirazları duyar gibi oluyorum. Haklısınız, Türkiye’de istatistiklerin zaten güvenilirliği kalmamış durumda. Satın alma gücü paritesine göre hesaplanan gelir rakamları; ev içi bakım, geçimlik tarım, kayıtdışı ekonomi gibi parasal kayıtlara geçmeyen üretimler nedeniyle Türkiye gibi orta gelişmişlik düzeyinde ülkeler, gelişmiş ekonomilere biraz yanaşsa da, bu rakam çok abartılı görünüyor. Ayrıca eğitimin süresi kadar kalitesi de önem taşıyor. Mustafa Kömüş’ün pazar günkü haberine göre, şu anda imam hatiplerde, 1 milyon 327 bin kişi kayıtlı bulunuyor. Ülkenin de çocukların da böyle bir eğitime gereksinimi yok.

Bu noktaları kayıt düşelim, ancak benzer diğer ülkelerde de böyle çarpıtmalar olabileceğini göz önüne alırsak, ‘Türkiye aslında şu sırada olmalı’ gibi bir değerlendirme, spekülatif olur. Diğer yandan Finlandiya, Hollanda vb. gibi ülkelerde istatistiklerin daha sahici olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.

CİNSİYET EŞİTLİĞİNDE ÖN YARGILAR EGEMEN

Konu toplumsal cinsiyet eşitliğine gelince, Türkiye’nin 170 ülke arasında 65’inci sıraya düştüğü görülüyor. Aslında bu Türkiye’ye özgü bir durum değil. İstisnasız tüm Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin ve maço kültürünün egemen olduğu Latin Amerika coğrafyasının toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda sınıfta kaldığı anlaşılıyor.

Bu konuda ilginç bir istatistik de toplumsal cinsiyet konusuna önyargısız yaklaşıma ilişkin. İsveç’te halkın yüzde 68’inin önyargıdan uzak olduğu bildiriliyor. Bu oran Yeni Zelanda’da yüzde 66, Avustralya’da ise yüzde 63. Türkiye’ye gelince ise, yüzde 8,36’ya kadar düşüyor. Yine de bizde şehirli, seküler hoşgörülü bir kesimin varlığı durumu bir parça olsun kurtarıyor. Çünkü Mısır’da yüzde 0,42, Endonezya’da yüzde 0,34, Pakistan’da yüzde 0,20 gibi daha ürkütücü istatistiklere rastlanıyor.

Rapor dünyada keskin bir rota değişikliği olmazsa, yoksulluğun ve adaletsizliğin yaygınlaşacağını öne sürüyor ki, ne yazık ki tüm belirtiler böyle hazin bir gidişata işaret ediyor.