Endişeli muhafazakâr, AKP’nin iktidarı kaybetmesinden kaygı ve korku duyan seçmen kesimi anlamına geliyor.

Ülke siyaseti, daha somut olarak gelecek seçimler, uzunca bir süredir endişeli muhafazakârları ikna noktasında düğümlendi. Düğüm, muhalefet tarafından çözülürse ya da o tür seçmen muhalefeti daha inandırıcı bulursa, AKP= Erdoğan, iktidarı kaybedecek ve demokratikleşmenin önü açılabilecek; yok, iktidar o kesimi yanında tutmayı başarırsa, iktidarda kalacak.

Çok değil birkaç ay önce, Millet İttifakı’na katılacağı sırada Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu verdiği bir demeçte “muhafazakâr kesim ikna edilmeli” diyerek bu noktayı özenle dile getirdi.


Ancak, altı partinin, gerek 28 Şubat toplantısından sonra “Yarının Türkiye’si için” ana başlığı altında bir açıklamada, gerekse 27 Mart pazar günkü ikinci toplantıdan sonra yapılan açıklamada, bu çok önemli soruna, ikna konusuna, hiç değinilmedi.

Buna karşılık Başkan Erdoğan bilinçli bir biçimde ve devlet gücünü sonuna dek kullanarak o kesimi, üstelik, büyük bölümünü yoksullaştırarak endişeli tutuyor.

ASIL SORUN: NASIL BİR İKNA?

Önce, bir gerçeğin altı çizilmelidir: Siyasal İslam’ın en belirleyici özelliği, her olanağı kullanarak devleti ele geçirmek için uğraş ve savaşmak vermektir.
İslam topluluklarını ister tarihsel gelişim süreçlerini ele alarak analiz edin, isterseniz bugünkü durumlarını kesit olarak inceleyin, şu gerçekle karşılaşırsınız: Siyasal İslamcı her düşünce ve eylem, esasında, devleti ele geçirmeye odaklanır. Şeriat ya da din için savaş olarak adlandırılsa da, Siyasal İslam adı altında verilen her uğraş, eninde sonunda devleti ele geçirmek içindir.

Bu durumda, muhalefet olarak, endişeli muhafazakâr kesimi, yalnız ve ancak, Erdoğan’dan fazla vereceğinizi kanıtlarsanız ikna etmeyi başarırsınız.
Burada önemli bir nokta daha var: İkna sözle olmuyor. Bunun somut kanıtı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 10 seneden fazla bir süredir, CHP’nin içini, düşüncesi ve kadrolarıyla boşaltarak muhafazakâr kesime verdiği tüm ödünlere karşın, CHP’nin kamuoyuna yansıyan oy desteğinden açıkça görülüyor ki, Kılıçdaroğlu o kesimi ikna işini başaramadı. Asıl soru şudur: Şimdi, altı parti birlikte ikna işini başarabilir mi?

Bu çetrefilli sorunun çengeli altı partinin boynuna asılı duruyor.

Çetrefilliğin iki boyutu var.

Önce, endişeli muhafazakâr kesim, birikimi ve niteliği gereği tek bir kişiye inanır. Bu nedenle, altı genel başkanın güvence vermesi o kesimi ikna etmeye yetmez; bu, belki gereklidir, ancak hiç yeterli değildir. İkna konusu yalnız ve ancak tek kişi ile çözüme kavuşabilir. Bu nedenle, gösterilecek cumhurbaşkanı adayı, sorunun çözümünde kilit özelliği kazanıyor.

Sonra, en az aday saptamak kadar önemli bir konu daha var. Şu gerçeği görelim; Siyasal İslam’ın, devleti ele geçirdikten sonra, iktidarı dürüst bir seçimle ve barış içinde bıraktığı bugüne dek hiçbir ülkede görülmüş değildir. Bunun gerçekleşebileceği beklenen ülkelerin başında gelen Tunus’ta bugünlerde yaşananlar o gerçeği bir kez daha kanıtlıyor. Eğer Türkiye siyaseti, Erdoğan ile devleti ele geçirmiş olan Siyasal İslam’ı seçimle ve barış içinde işbaşından uzaklaştırabilir; bu büyük iktidar değişimini gerçekleştirebilirse bu, tarihsel bir başarı olacaktır.

Bu durumda sorunun çözümünü sonrasını belirleyecek olan ikna amacıyla kullanılacak yöntemdir.

ÖZGÜRLÜK EKMEKTİR GERÇEĞİ GÖRÜLMELİ

Muhafazakâr kesim uzunca bir süredir “bir lokma, bir hırka” anlayışından çok uzaklaşmış; bu dünyanın nimetlerinden olabildiğince fazla yararlanma noktasına varmış bulunuyor. Diğer taraftan AKP iktidarının uyguladığı “zengini daha zengin etme” temelli ekonomi politikası, endişeli muhafazakâr kesimin çok büyük bölümünü de yoksullaştırıyor.

Muhalefet, başta alışveriş yerleri olmak üzere, yoksullaşan sokağı, etkin ve başarılı bir biçimde siyasetin gündemine getiriyor; mutfağı iyi kullanıyor. Ancak, aynı muhalefet, yoksullaşmanın ana nedeninin, hukuksuzluk ve özgürlüklerin yok edilmiş olması olduğu gerçeğini bir türlü özümseyip seçmen ile paylaşamıyor. Ekmeği büyütecek asıl gücün hak ve özgürlüklerin varlığı olduğunu kendisi göremiyor; dolayısıyla seçmene de anlatamıyor.

Altı partinin temsil ettiği muhalefetin bu yetersizliğinin, çok sayıda nesnel ve öznel nedenleri var. Nedenlerin başında altı partinin iç yapılarının demokratik işleyişten yoksun olması geliyor.

Ancak, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda o nedenler gündeme getirilmeden endişeli muhafazakârları, olabildiğince, özgürlük-geçim eşitliğiyle ikna etmek gerekiyor. Başarılması gereken budur. Bu, bıçak sırtı bir yürüyüştür. Bir taraftan endişeli kesime Erdoğan iktidarında elde ettikleri devlet içindeki ayrıcalıklı kazanımlarına dokunulmayacağı güvencesi verilecek, diğer taraftan da bunun hukukun üstünlüğünün, hak ve özgürlüklerin; kadın erkek eşitliğinin ve barışın egemen kılınacağı ortamın oluşturulacağı belirtilecektir.

Hak ve özgürlüklerin genişleyip güçlenmesine dayanmayan bir ikna yöntemi, yalnızca muhalefeti başarısız kılmakla kalmaz, asıl, ülkeyi dönüşü olmayan bir yıkıma sürükler.