Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) Başkanı Prof. Dr. Selda Erensoy, salgının yavaşlamış olmakla birlikte enfeksiyon riskinin devam ettiğini söyledi ve yurttaşlara çeşitli önerilerde bulundu.

Enfeksiyon riski devam ediyor, tedbiri elden bırakmayalım

NAMIK ALKAN

Prof. Dr. Selda Erensoy, yeni normal denilen sürece girerken yurttaşlara tavsiyelerde bulundu. Erensoy, "Üç önemli kuraldan lütfen kesinlikle vazgeçmesinler; sosyal mesafe, ağız ve burun deliklerini kapatarak doğru şekilde maske kullanımı ve el hijyen" dedi. Erensoy BirGün Ege’nin sorularını yanıtladı.

Koronavirüs salgınında dünyada ve Türkiye’de durum nedir? Salgın kontrol altına alınabildi mi?enfeksiyon-riski-devam-ediyor-tedbiri-elden-birakmayalim-739268-1.

Covid-19 salgını yavaşlamış ve inişe geçmeye başlamış olmakla birlikte, halen devam ediyor, virüs toplum içinde dolaşımda. Bununla birlikte, toplumun çoğunluğu henüz virüsle karşılaşmamış ve enfeksiyona açık durumda. Yeni vaka sayısının azalmasının ciddi tedbirler ve kısıtlamalar altında olduğunu unutmamak gerekir. Dünyada ve ülkemizde alınan önlemler, yayılmasını bir ölçüde önledi. Seyahatlerin durdurulması, sokağa çıkma kısıtlamaları gibi uygulamalarla insan hareketliliğinin azaltılması virüsün dolaşımını da haliyle azalttı. Bu arada, bazı ülkelerde tedbirlerin gevşetilmesiyle birlikte tekrar vakaların çıkması, temkinli olmak gerektiğini gösteriyor. Kısıtlamaların gevşetilmesi sürecinde çok temkinli olmak, bireysel önlemlerden ödün vermemek gerekiyor.

Salgın yönetimi özellik gerektiren dinamik bir süreç, sürekli durumu izleyerek ve değerlendirerek önlemleri düzenlemek gerekiyor. Toplumun özellikleri, risk faktörleri, davranış biçimleri nedeniyle toplumlar arasında farklılıklar görebiliyoruz.

Salgının ülkemize nispeten geç gelmesiyle zaman kazandık, diğer ülkelerdeki deneyimlerden yararlanma şansımız oldu. Bu pandemide çok önemli bir mesele olan sağlık altyapı kapasitesinin altından kalkamayacağı ağır hasta sayılarına ulaşılmaması bir avantaj oldu. Sağlık alanında, başarılı uygulamalarla, çalışanların yoğun emeği ile ve alınan tedbirlerle bu sağlandı.

Türkiye’de salgının kontrol altına alındığına dair bir yaklaşım var. Normalleşme adımları atılıyor. Türkiye salgın ile gerektiği şekilde mücadele edebiliyor mu?

Olgu sayılarına baktığımızda salgının şiddeti azalmış gözüküyor. Ancak, bunu her şey eskisi gibi olacakmış şeklinde algılamamak gerekiyor, beş ay önceki normalimize dönmek için önümüzde uzun zaman var. Örneğin, kapalı alanlar, dışarıdan havalandırılmayan, içerideki havanın dışarıya sirkülasyonunun sağlanmadığı mekanlarda bulaşma riski büyük. Alışveriş merkezleri bu anlamda daha çok risk taşımaktadır. Yapısal düzenlemelerle önlemlerin alınması gerekebilir. Normalleşme adımları atılırken, her sektör açısından değerlendirmelerin yapılarak yeni bir “normal” tanımına gidilmesi gerekmektedir. Mühendislik ve sosyal bilimler profesyonellerinin de bu sürece etkin biçimde katılması önemlidir.

Toplumun da bu yönde bilgilendirilmesi, bilinçlenmesini, farkındalığının arttırılmasını sağlamak için çalışmalar yapılmalıdır. Kapalı alanlara gidilmemesine, gitmek zorunda olunursa uzun süre kalınmamasına dikkat edilmelidir. Herkesin mutlaka doğru şekilde; ağzı ve burunu tamamen kapatacak şekilde maske takması, sosyal mesafeyi koruması şarttır. Birden fazla kişinin dokunduğu yerlere ve eşyalara dokunulmaması, dokunulduğunda ellerin sabunla yıkanarak veya alkol bazlı gibi antiseptiklerle temizlenmesi gerekir. Aynı şekilde toplu taşıma araçlarında da havalandırmalar gözden geçirilmeli, klima kullanılmamalı veya dışarıdan havalandırılmalı, yolcu sayıları kısıtlanmalıdır.

Gelinen noktada Türkiye’nin sağlık altyapısının yeterli olduğu gözüküyor. Hekiminden hemşiresine, sağlık çalışanları bu mücadelede başarılı bir sınav veriyor. Neler söylemek istersiniz?

Pandeminin başından itibaren sağlık çalışanları tüm risklerine rağmen gerçekten özveriyle çalışmaya devam ediyorlar ve başarılarının pandemiyle mücadeledeki rolü yadsınamaz. Bu süreçte maalesef hastalananlar ve kayıplarımız olması büyük üzüntümüzdür. Türkiye’de gerek toplumun gerekse sağlık çalışanlarının algısı sağlık hizmetinin bir kamu hizmeti olduğu yönündedir. Bildiğiniz gibi, sağlıkta şiddet, sağlık hizmetinin ticarileştirilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geri planda kalmasının tehlikeleri konusunda sağlık çalışanları hep seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Ek ödeme sistemi altında, aynı alanda çalışan kişiler arasında farklı ödemeler yapılmasıyla, bu işi fedakarlık ile yapan kişiler arasında haksızlık algısı oluşturması kaçınılmazdır. Buna rağmen, bir bütün olarak çalışılmaya devam edilmektedir. Örneğin, pandemiye girerken ödeme katsayıları düşürülerek hayal kırıklığı yaşayan birkaç uzmanlık alanından biri de tıbbi mikrobiyoloji uzmanlığı idi. İhtiyaçlara cevap vererek insanlara ve topluma faydalı olmak sağlık çalışanları için en büyük ödül olduğundan, yılmadan, canla başla göreve devam edilmektedir.

Sağlık alanındaki çabaların ve sağlık çalışanlarının yoğun emeğinin kıymetini bilerek, ihtiyacımızın hiç bitmeyeceğini unutmadan destek olmalıyız.

Bakanlığın süreci şeffaf bir şekilde yürütmediğine dair eleştiriler var. Açıklanan rakamlar gerçeği yansıtıyor mu?

Sağlık Bakanlığı’nın kriz yönetimine ilişkin değerlendirmeleri daha genel bir bakış açısıyla Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi sağlık örgütlenmeleri ve uzmanları üzerinden tartışmak daha uygun olur. Bizim açımızdan, yani tıbbi mikrobiyoloji camiası yönünden baktığımızda Covid-19 tanısına yönelik süreci değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. Türkiye’de üniversiteler ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinde test altyapısı ve kapasitesi olan pek çok laboratuvar, yetkin ve deneyimli çok sayıda tıbbi mikrobiyoloji uzmanı vardır. Bu kadro ve bu altyapının başlangıçtan itibaren etkin bir şekilde katılmasına izin verilerek daha verimli kullanılabileceği iletilmiştir. Başlangıçta Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları – Viroloji laboratuvarlarında geliştirilen testle bu merkezde çok yoğun bir çalışma ile laboratuvar tanı yürütülmüştür. Ardından 110’dan fazla kurum yetkilendirilmiştir ve tıbbi mikrobiyoloji uzmanlarının büyük gayretiyle testler yapılmaktadır.

Uygulanan test sayıları ve pozitiflik oranları açıklanmaktadır. Ancak, Covid-19 kuşkusu olan hastalara uygulanan bu testler virüsün RNA’sını yani genomunu saptamaktadır ve doğası ile ilgili olarak %70 duyarlılığı olduğunu biliyoruz. Ayrıca, hastalık bulgusu olmadığı veya başvurmadığı için test yapılmayan çok daha fazla sayıda enfekte kişi olduğu da bir gerçektir.

Planlı ve toplum temsiliyeti bilimsel olarak modellenmiş geniş epidemiyolojik çalışmalarla toplumdaki enfeksiyonu geçirme oranının bölgelere göre güvenilir antikor testleriyle ortaya konulması ve paylaşılması tabloyu daha açık görebilmemizi ve salgın yönetiminde stratejilerin daha etkin belirlenmesini sağlayacaktır. Farklı bir test grubu olan antikor testleri enfeksiyonu geçiren kişileri saptar. Bu tipteki testleri mikrobiyoloji laboratuvarlarında birçok mikrobik hastalık tanısında yaygın olarak kullanmaktayız. Bakanlık ülkemizde de böyle geniş bir seroepidemiyolojik (antikor testleriyle) çalışma başlattığını açıklamıştır. Ayrıca, ülkeye giren tüm Covid-19 testlerinin değerlendirilmesi de merkezi olarak yapılmaktadır. Bu konuda ayrıntılı bilgilerin paylaşılmasıyla daha sağlıklı durum değerlendirmesi yapılabilir.

Yurttaşlara tavsiyeniz var mı? Kendilerini ve ailelerini nasıl korumalıdırlar?

Bilgi çok önemli, panik ve anksiyete olmamalı, ama rehavete kapılmamak, tedbiri elden bırakmamak gerekli. Bireysel korunma önlemleri ile sadece kendimizi değil, yakın çevremizi ve halkalar halinde toplumu da koruyacağımızı unutmamak gerekir. Enfeksiyon riskinin devam ettiği bilinmeli, kendilerini ve çevrelerini koruyacak şekilde davranış bilinci geliştirilmeli, bilimsel otoritelerin önerdiği kurallara uyulmalı. Üç önemli kuraldan lütfen kesinlikle vazgeçmesinler; sosyal mesafe, doğru şekilde ağız ve burun deliklerini kapatacak şekilde maske kullanımı ve el hijyeni.