Emekçilerin yaşadığı enflasyonu daha fazla yansıtan gıda gibi bir kalemin ağırlığını azaltmak, emekçilerin ücret artışının daha da aşağı çekilmesine neden olacak

Enflasyon önemli bir sorundur kamufle edilerek çözülemez

Türkiye ekonomisinin kuşkusuz en can yakıcı yapısal sorunlarından biri enflasyon. Enflasyonun en hasarlı kalemi ise gıda fiyatları. Geçtiğimiz hafta gündeme atılan enflasyon hesaplamasına gıda yönünden müdahale, tartışmalara yol açtığı gibi son olarak Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in twitter üzerinden yaptığı ‘böylesi bir müdahalenin olmayacağı’ açıklaması bu tartışmalara nokta koymaya yeterli olmadı. Fiyatlar artmaya devam ederken, izlenen para ve maliye politikalarının hala enflasyonun ateşine odun atacak türden olması ve hesaplamaya müdahale ile gerçekle açıklananı birbirinden ayırmanın hükümetin oldukça sık kullandığı bir yöntem olması, gelecek açısından hala oldukça büyük bir sorunu önümüze koyuyor.

Yükseliş sürecek
Yaklaşık 12 yıldır (2004-2016 Eylül ayları yıllık değişim ortalaması) enflasyon ortalamada yüzde 8,20 seviyelerine çapa atmış durumda. Enflasyonun uzun dönem eğilimini daha iyi görebilmek için yaşadığı kısa vadeli şokları, yani genel eğilimin çevresindeki dalgalanmaları arındırarak çekirdek enflasyona bakıyoruz. Bu endeks, dalgalanmaları ayırıp bize yapısal-ana eğilimi sunuyor. Ve görülüyor ki 2013 sonrası çekirdek enflasyon uzun bir aradan sonra TÜFE’nin üzerine çıkmış durumda. Bu durum enflasyondaki yükselme eğiliminin devam edeceğinin bir göstergesi olarak okunabilir. Enflasyon içindeki ağırlığı yaklaşık yüzde 24 olan gıdadaki fiyat artışı ise uzun bir süre ortalamasını yüzde 14 gibi çok yüksek bir seviyede koruyarak, TÜFE’yi yukarı taşıyan ana kalemlerden biri oldu. Son yıllarda gıda fiyatları dünyanın genelinde bir düşüş yaşarken, Türkiye bu eğilim içinde negatif ayrışan ve gıda fiyatlarındaki artışın devam ettiği bir ülke oldu. Dolayısıyla son aylarda gıda enflasyonunda yaşanan daralma, aslında normale dönüş olarak da görülebilir.

Ekonomi politikası yüzünden...
Enflasyondaki bu görünüm, kuşkusuz ekonomi yönetiminin ve mevcut politikaların bir sonucu olarak oluşuyor. Öne çıkan yapısal nedenlerden biri üretim yapısı ve teknoloji düzeyi. İthalata bağımlı bir üretim yapısında dolar kurundaki hareketler doğrudan maliyetlere yansıtılıyor, hatta bağımlı bir üretim yapmayan üretici bile maliyetlerini dolar kuruna göre-piyasa beklentileri doğrultusunda- ayarlıyor. Yapısal hale gelmiş bu yapı, Türkiye ekonomisinde sanayileşmeye bağlı ileri teknoloji yatırımları anlayışı terk edildiği için oluştu ve sermaye üretken yatırımlardan koptukça da derinleşmeye devam ediyor. Bu durum, çekirdek enflasyonun ve dolayısıyla TÜFE’deki ana eğilimin yönünü açıklamaya yetiyor.

Enflasyonu hükümet körüklüyor
Diğer bir taraftan güncel para ve maliye politikalarının enflasyonla mücadele bir yana, yangını daha da körüklediğini izliyoruz. Malum, günümüzün yaygın propagandalarından da biri olan faiz indirimleri öncülüğünde genişletici bir para politikası izlenirken, diğer bir taraftan vergi artışları, altyapı-inşaat ve savaş harcamalarına yönelik kamu harcamaları ve teşviklerle genişletici maliye politikası uygulanıyor. İkisi de enflasyonist, ikisi de genel fiyat düzeyi üzerinde olumsuz etki yaratmakta. Ekonomiyi canlandırmak amacıyla uygulandığı ileri sürülen bu politikalardan örneğin faiz indirimleri ne yatırımları canlandırmaya yarıyor, ne de kamu harcamaları toplumsal refaha fayda sağlıyor. Yani ekonomide değdikleri tek nokta, para akışı üzerinden yapay bir canlılığın gösterilmesinden öteye gitmeyen bu politikalar, enflasyonist yönü başta olmak üzere yarardan çok zarar getiriyor, çalışan nüfusun-işçilerin- emekçilerin katlanmak zorunda bırakıldıkları zararı büyütüyor.

Saklamak çözüm değil
Hal böyleyken, bu sorunun en görünür hali olan gıda enflasyonunu, genel enflasyon içinde silikleştirmek, sorunu saklamakla eşdeğerdir. Fakat şeffaflığın ihlal edilmesinden öte, daha can yakıcı sonuçları beraberinde getirecektir. Bu sorunlardan en önemlisi ücretlere olan etkisidir. Bilindiği gibi ücretler enflasyon hedeflerine göre her yıl yeniden düzenleniyor, hedeflenen enflasyona yakın bir artış yapılıyor. Bugüne kadar hedeflenen enflasyon, gerçekleşen enflasyonun yakınından bile geçmemişti. Dolayısıyla bugüne kadar ücretler reel bir gerilemeye terk edildi. Şimdi ise gıda gibi emekçilerin yaşadığı enflasyonu daha fazla yansıtan bir kalemin ağırlığını azaltmak, gerçekleşen enflasyonu düşük göstermek suretiyle hedefleri ve elbette ki ücret artışlarını da aşağı çekecek bir girişim olacaktır.
Neticede enflasyon sorununun yapısal nedenleri ortadan kalkmadıkça bu sorunun artarak devam edeceği gayet açıktır. Oysa uygulanan politikalar ve yönteme dair masadaki planlar, bu sorunun üzerine giden değil, sorunun arkasına takılarak onu görünmez hale getirmeye çalışan ve daha olumsuz sonuçlar üretecek bir anlayışı ortaya koyuyor.

enflasyon-onemli-bir-sorundur-kamufle-edilerek-cozulemez-198497-1.

***

Zeybekci ‘sepeti’ bırakmıyor

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in gıdanın enflasyondaki ağırlığının yüzde 20’ye çekilemeyeceği açıklaması, gıda enflasyonuna ilişkin tartışmaları sona erdirmedi. Şimdi de devreye Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci girdi. Zeybekci, “Enflasyon sepetindeki gıdanın payının yüzde 24 seviyesinde olmasını gerçekçi bulmuyorum” dedi. Söz konusu tespitlerin anketle yapılacağını belirten Zeybekci, sapmasız ve doğru sonuçlara ulaşmak için anket ve örneklem metodolojisinin gözden geçirilmesinde fayda olabileceğini söyledi. Zeybekci, Türkiye’de gıdanın enflasyon sepetindeki ağırlığının dünyadaki örneklerin oldukça üstünde olduğunu belirterek ekonomistlerin bu konuyu tartışmasını istedi.