Enflasyon pes etmedi

Dün açıklanan enflasyon verilerine göre Ekim ayında tüketici fiyat endeksi ( TÜFE ) bir önceki aya göre %2.67 arttı. Böylelikle son bir yılın tüketici enflasyonu %25.24 oldu. Diğer bir ifadeyle, İstatistik Kurumu başkan yardımcısını görevden almak, Enflasyonla Topyekün Mücadele Programı ilan etmek para etmedi, enflasyon %25 psikolojik sınırını aştı.

Bu rakamlar daha geçen hafta 2018 yıl sonu enflasyonunun %23.5 öngören Merkez Bankası’nı da yalanlamış oldu. Enflasyon Raporu’ndaki gibi TÜFE’nin yılı bu düzeyde kapatması için 2018’in Kasım-Aralık döneminde fiyatların hemen hemen hiç (tam oran %0.44) artmaması gerekiyor ki, bu da hiç gerçekçi görünmüyor.

Artık %30’lar Şaşırtmamalı
Yurt içi üretici fiyat endeksine (ÜFE) gelince, Ekim ayında bir önceki aya göre %0.91 artış gösterdi. Yıllık artış da %46.15’ten %45.01’e gerilemiş oldu. Belki de ekonomi yönetimi için tek teselli bu %1’lik gevşeme. Ne var ki, zaman içerisinde üretici fiyatlarıyla tüketici fiyatlarının yakınsayacağı düşünülürse, önümüzdeki aylarda ÜFE biraz düşerse dahi TÜFE’nin %30’ların üzerinde dengelenmesi beklenmeli.

Harcama gruplarına göre tüketici fiyatlarına göz attığımızda gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık %3.22, yıllık %29.26 artış dikkat çekiyor. Marketlere zaptiyeler salmanın; raflardaki etiketlere bakarak “spekülatör - istifçi - fırsatçı” enselemenin sonuç vermediği görülüyor. Gıda fiyatları neden bu denli önemli? Birincisi, endeksteki ağırlığı çok yüksek (%23.03); ikincisi dar gelirli yurttaşımızın tüketim desenindeki ağırlığı daha da fazla; üçüncüsü kriz döneminde geliri sabit kalan insanlar başka kalemlerden kısıp, beslenme kalıplarını korumaya gayret ederler ; bunun sonucu olarak da gıdanın harcamalardaki payı daha da yükselir.

Hizmetler Sektörü Enflasyonu Göreceli Düşük
Ana harcama gruplarını incelediğimizde, eğitimde %10.27, sağlıkta %15.83’le göreceli daha düşük fiyat artışları gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Bu da döviz kurlarından, maliyet baskılarından daha az etkilenen sektörlerin daha sınırlı fiyat artırımına gittiğini gösteriyor. Buradan fırsatçılıktan öte, makro ekonomik dengelerin bozulmasından, özellikle döviz kurlarının ve faizlerin sıçramasından kaynaklanan bir maliyet enflasyonuyla karşı karşıya bulunduğumuz sonucunu çıkarabiliriz.

Bir de Vergi İndirimleri Olmasaydı!
Eşel mobil sistemi ile benzin fiyatının sabitlendiğini, elektrik ve doğalgaz zamlarının yılsonuna kadar durdurulduğunu düşünürsek, enflasyon dinamiklerinin daha da yukarıyı işaret ettiğini tahmin edebiliriz. Başta taşıt, mobilya ve beyaz eşyadaki vergi indirimleri yılın son iki ayında fiyatları aşağı çekip, talebi biraz dürterek bir “yalancı bahar” görüntüsü verebilir. 2019’la birlikte indirimler sona erince hem fiyat düzeyi yükselir, hem de talep bıçak gibi kesilir. Sürecin uzatılması da bütçeyi iyiden iyiye zora sokar.

“Ortak Program” Önemli
Yukarıdaki değerlendirmeler emek kesimi açısından önümüzdeki bir tehlikeye dikkat çekmesi açısından önemli. Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu defalarca ücretlerde geriye doğru endekslemenin sakıncalarına işaret ediyor. Bunun sade ifadesi, yılbaşında kamu çalışanlarının ve emekli ücretlerini enflasyona göre ayarlamayın mesajıdır. IMF Türkiye raporu da bu noktaya dikkat çekiyordu. Ayrıca Varlık Fonu’nun İşsizlik Fonu’na el atmasından, kıdem tazminatı ödemesinin durdurulmasına kadar birçok emek karşıtı “cin fikir” havada uçuşuyor.

O zaman ekonomik krizin, onun bir sonucu olan enflasyon faturasının emekçilerin sırtına yıkılmasını önlemek için direnmekten başka çare görünmüyor. Bu nedenle “Yoksullaşmaya, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye” sloganıyla alanlara inme kararı alan KESK’in “Ortak Program” çağrısına kulak vermek gerekiyor.