Temmuz ayında tüketici fiyatları yüzde 1,36 arttı. Böylelikle aralık ayından bu yana yüzde 6,44’lük, son bir yılda ise yüzde 16.65’lik enflasyon gerçekleşmiş oldu. 2019’un geri kalan 5 ayında aylık enflasyon bu tempoda giderse Merkez Bankası’nın son Enflasyon Raporu’nda açıkladığı yıllık yüzde 13,9 hedefine ulaşılacak. Ne var ki sonbahar döneminde aylık fiyat artışlarının ivme kazanması, yılın yüzde 15’in üzerinde enflasyonla kapanması olasılığı daha yüksek görünüyor.

Temmuzda yapılan elektrik zammının fiyatlara yansıtıldığı, son doğalgaz zammının ise henüz enflasyon denklemine girmediği görülüyor. Enflasyon Raporu’nda doğalgaza yapılacak yüzde 10 zammın dolaylı ve doğrudan etkisinin 0,30, aynı oranın elektrikte ise 0,50 olduğu ifade ediliyor. Demek ki, her iki kalemde de gerçekleşen yüzde 15 zam önümüzdeki aylarda enflasyonu yüzde 1,5 yukarı çekmiş olacak. Son tütün zammını da ekleyince yerel seçim sürecinde askıya alınan “yönetilen yönlendirilen” fiyatlardaki artışların, önümüzdeki dönem enflasyonda yukarı yönlü riskleri tırmandıracağı açık.

Zaten işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altını dışarıda bırakan B endeksinin temmuzda yüzde 2,04 artışı işlerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Mevsim etkileriyle sebze ve meyve fiyatlarındaki ucuzlama gıda kaleminde yüzde 1,11 düşüşe neden olmuş. Bu gelişmenin manşet enflasyonun yüzde 1,38’le sınırlı kalmasını sağladığı anlaşılıyor. Olumlu bir faktör, göreceli gerileyen döviz kurları kaynaklı olarak, üretici fiyat endeksinin temmuzda yüzde 0,99 düşüşü, üretici fiyatlarıyla tüketici fiyatları arasındaki makasın 5 puana kadar daralmasıdır. Böylelikle maliyet yönlü enflasyon baskısı azalmış olacak. Halkın satın alma gücünün erozyona uğraması da talebi sınırlıyor, enflasyonun daha da yüksek çıkmasını engelliyor.

Peki Ne İçelim?

Fiyatı en çok artan ürünler sıralamasında ilginç bir rastlantı rakı (yüzde 6,75), çay (yüzde 6,73) ve limon (yüzde 6,19) art arda yer alıyor. Diyelim rakı içen yurttaşı cezalandırıyor, üstüne dar gelirlinin çay tüketmesini de zorlaştırıyorsunuz. Peki niye “bari sıcak havalarda limonata yapıp serinleyeyim” diyenlerin iflahını kesiyorsunuz?

Önümüzdeki aylarda “faizleri indirdik bakın enflasyon nasıl düştü!” şovunu izlemeye hazır olun. Çünkü 2018 10 Ağustos’unda patlak veren kur şoku sonucu, geçen yılın ağustos-ekim döneminde fiyatlar yüzde 11,27 tırmanmıştı. Bu oranlar aradan çekilince, diyelim aylık ortalama enflasyon yüzde 1,5 civarında gerçekleşirse ekim sonu tüketici fiyatları artık yüzde 10’un altına, tek hanelere iner. Gelgelelim, kasım-aralık döneminin eksi enflasyonları aradan çıkınca yıl sonu enflasyon yine yüzde 15’e dayanır. Ancak Hazine ve Maliye Bakanı'na kısa süreli de olsa bir fiyaka yapma fırsatı doğar. Bizden söylemesi…

Zenginlerle Yoksulların Enflasyonu Farklı

Aslına bakarsanız dün açıklanan temmuz ayı enflasyon rakamlarından daha önemlisi, geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaşılan, “2018 Hanehalkı Tüketim Harcaması” araştırması. Bu çalışma bir yönüyle farklı sınıfların tüketim kalıplarının nasıl ayrıştığını gösteriyor. Bir yönüyle de harcama kapasiteleri arasında sınıfsal konuma göre değişen derin uçurumları ortaya koyuyor.

Hanehalkı yüzde 20’lik gruplarla sıralanınca, en düşük gelirleri grubun bütçesinin yüzde 28,7’sini gıda harcamalarına ayırdığını, bu oranın en yüksek gelir grubunda yüzde 15,4’e düştüğünü görüyoruz. 2018’de tüketici fiyatları ortalama yüzde 20,30 artarken, gıdanın yüzde 25,11 sıçraması haliyle yoksulları daha fazla vurmuş görünüyor. Zengin yüzde 20’nin 100 TL’lik harcamasında belirgin ölçüde daha fazla paya sahip grup ise ulaştırma. Bu grup yüksek gelirli yüzde 20’nin harcamalarının yüzde 21,6’sını oluştururken, yoksulların cebinden çıkan 100 TL’nin sadece yüzde 9,3’ü ulaştırmaya gidiyor. Ulaştırma maliyetlerinin 2018’de yüzde 11,15, yıllık ortalama enflasyondan daha az arttığını düşünürsek, zenginlerin göreceli olarak enflasyondan daha az olumsuz etkilendiğini söyleyebiliriz.

Ayrıca yoksulların gelirlerinin yüzde 60,1’ini gıda ve konuta ayırdığını, zorunlu harcamalar dışında, eğlence, kültür, eğitim, lokanta ve oteller için bütçelerinde yer kalmadığını söyleyebiliriz. Örneğin, en yoksul yüzde 20 eğitime gelirinin yüzde 0,5’ini harcarken; varlıklı yüzde 20, yüzde 3,9’unu, hemen hemen 8 katını seferber edebiliyor. Eğlence ve kültürde oranlar yüzde 2,1 ve yüzde 3,8; lokanta ve otellerde yüzde 4,3 ve yüzde 7,8 olarak değişiyor.

Özetle, genel bir tüketici enflasyonundan öte, farklı sınıfların yaşamlarına yansıyan farklı enflasyon oranlarından söz edebiliriz.

Yoksulların Harcama Kapasiteleri Çok Zayıf

Gelire göre sıralı yüzde 20’lik grupların her 100TL’lik harcama içindeki paylarına göz attığımızda Türkiye’deki gelir adaletsizliği daha çıplak bir şekilde ortaya çıkıyor. Her 100 TL’lik gıda harcamasının 12.9 TL’si en düşük yüzde 20’lik gruba ait iken, 27.8 TL’si varlıklı yüzde 20 tarafından yapılıyor. Diğer bir ifadeyle, yoksullar gelirlerinin büyük bölümünü yiyecek için ayırırken, harcamaları varlıkların yarısına bile ulaşamıyor.

Eğitim, eğlence ve kültür ile lokanta ve otel gruplarında ise daha da irkiltici sonuçlar ortaya çıkıyor. Eğitime yapılan her 100 TL’lik harcamanın yalnız 2 TL’sini yoksullar yaparken, bunun 32 katını 63.7 TL’yle zengin yüzde 20 gerçekleştiriyor. Aynı gerçeğin diğer bir ifadesi; toplumun aşağıdan yukarıya yüzde 80’i eğitim için 36.3 TL tahsis edebilirken, üst yüzde 20 63.7 TL’yi gözden çıkarabiliyor. Bu da yoksulların kendilerinin ve çocuklarının eğitimine yönelteceği paraları bulunmadığı için, Türkiye toplumunda aşağıdan yukarı mobilizasyonun çok zor olacağına, bugünün sınıfsal konumlarının yarın aynen devam edeceğine işaret ediyor.

En üst yüzde 20 lokanta ve otellere yapılan her 100 TL harcamanın 44 TL’sini, eğlence ve kültürün 48.4 TL’sini yapıyor. En alt yüzde 20 ise lokanta ve otellere 6 TL, eğlence ve kültüre ise 6.6 TL ayırabiliyor. Dolayısıyla her iki grupta da zenginler lehine 7.33 katlık vahim bir harcama potansiyeli uçurumu söz konusu.

2017-2018 rakamlarının karşılaştırılması da, birçok alanda durumun daha da kötüye gittiğini kanıtlıyor. Örneğin, yoksullar 2017’de eğitime yapılan her 100 TL’nin 2.8’ini gerçekleştirirken , 2018’de 2 TL’ye düşmüşler. Toplamda ise her 100 TL’lik harcamada yoksulların payı 8.9 TL’den 9.1 TL’ye çıkarken; zenginlerinki 37 TL’den 36.6 TL düşmüş. Bu durum açıklamaya muhtaç görünüyor. Ancak bizim tahminimiz, ortaya çıkan tablonun gelir dağılımının düzelmesinin bir sonucu değil, yoksulların borçlanarak veya geçmiş tasarruflarını eriterek en temel ihtiyaçlarını karşılamak için şartlarını zorlamalarından kaynaklandığı yönünde. Öte yandan zenginlerin de yüksek faiz ortamında tasarrufa yönelip, harcamalarını bir miktar kısmış olmaları olası görünüyor.

Not : Yukarıdaki rakamların ayrıntılarına TUİK Hanehalkı Tüketim Harcaması 2018’den ulaşılabilir.