Enflasyona alışıyoruz
Fotoğraf: AA

Türkiye, bir yıldan beri yüksek enflasyon ile yaşıyor. Geçen yılın aralık ayından bu yana enflasyon oranında 60 puanlık bir artış yaşanmakla birlikte son 3-4 aydır yıllık enflasyon hızında yavaşlama görüldü. Aralık ayı enflasyonu 3 Ocak’ta açıklandığında yıllık enflasyonun yüzde 60’lara indiğini göreceğiz. Aralık ayı enflasyonu yüzde 2 olarak kaydedilirse, aralık ayında göreceğimiz yıllık enflasyon yüzde 65 olacak. Bu değişimin nedeninin baz etkisi olduğu, enflasyon hızındaki düşmenin fiyatların düşmesi anlamına gelmediği defalarca yazıldı, çizildi.

Fakat, bu durum, uzun süreli yüksek enflasyonun toplumsal sonuçlarını gözlememize engel değil. Bir soruyla başlayalım ve cevap arayalım.

Enflasyona alışılır mı?

“Alışmak” ifadesine hangi duyguyu yüklediğinize göre sorunun cevabı değişecektir. Alışmaktan kasıt, hoş görmek, şikayet etmemekse elbette enflasyona alışılmaz. Enflasyon her zaman en azından geniş emekçi kesimlerin şikayet edeceği, hoş görmeyeceği bir ekonomik sorundur. Fakat, alışmaktan kasıt uyum sağlamak ve hissizleşmekse toplumun enflasyona alıştığına ilişkin veriler de sunulabilir.

En başta daha önce deneyimlediğimizin altında bir enflasyonla karşı karşıya olduğumuzu tespit edelim. Kasım ayı enflasyonu yüzde 2,88. Söz konusu bu oran, AKP tarihinin en yüksek 2’nci kasım ayı enflasyonu. Fakat, bu veriyi önceki yıllarla değil de önceki aylarla kıyasladığımızda tablo değişiyor. 2022’nin diğer aylarıyla kıyaslandığında kasım ayında 11 ayın en yüksek 9’uncu aylık enflasyonunu yaşadık. Kasımdan daha düşük enflasyon yaşanan sadece 2 ay var. Yani fiyat artış hızı diğer yıllara kıyasla korkunç durumda ama kısa vadede ortalamadan iyi durumda. Bu durum enflasyonu algılarken tepkilerimizi belirliyor. Son 1 yıl içinde yıllık yüzde 85’lerde, aylık yüzde 13’lerde bir enflasyona alışmış sabit ücretliler için yıllık yüzde 50’lerde, aylık yüzde 3’lerde enflasyona “uyum sağlamak” çok daha kolay oluyor.

Önemli olan enflasyon oranı değil, hayat pahalılığıdır diyenler olabilir. Enflasyona sadece tüketicinin gözüyle bakıldığında bu önermeye doğrudur da diyebiliriz. Yüzde 85’lik enflasyon yüzde 55’e düşebilir de kişinin alım gücü aynı kalmışsa, bu düşme eğilimi kişinin tepkisinde değişikliğe neden olmaz. Ancak, piyasalar yalnızca tüketicilerin belirlediği platformlar değil. Üreticiler de tüketici eğilimlerinden yola çıkarak karar veriyorlar.

Ne yapıyorlar?

Uzaktan yapılan değerlendirmelerin aksine üreticiler mallarının fiyatlarını artırmaktan hoşlanmazlar. Eğer, ürünün fiyatı arttığında, mala talep düşüyorsa, üretici fiyat artırdığı için zarar edebilir. Öte yandan bazı ürünlerde ürünün fiyatı artmasına ragmen talep azalamaz. Bu noktada en güzel örnek “su” olabilir. Fiyatı ne olursa olsun tüketmek zorunda kaldığımız bu ürünün fiyatını satıcılar belirler. Fahiş oranda zam yapılmasına engel olan şey rekabet koşullarıdır. Yan dükkân daha ucuz satarsa, siz suyunuzun fiyatına zam yapamazsınız.

Ancak diğer gıda ürünleri için “su” kadar keskin bir çerçeve çizemeyiz. Suyun biyolojik açıdan bir ikamesi yok. Peki diğer gıda ürünlerinin var mı? Evet var... Peyniri ele alalım; peynir tüketmeden yaşayabilir misiniz? Elbette yaşanabilir. Peki peynirin ikamesi nedir? Burada çeşitler devreye giriyor. Ezine peynir yerine pekala son yıllarda raflarda gördüğümüz süzme peynirler tüketilebilir. Et tüketemiyor musunuz? En azından “aç bitir” adındaki işlenmiş etleri tüketebilirsiniz.

Kalitesizliğe alışıyoruz

Bu noktada, uzun süreli enflasyonun 2 temel sonucunu Türkiye piyasasında da gözlemeye başladık; Şrinkflasyon ve skimplasyon...

Şrinkflasyon, üreticinin malının fiyatını aynı tutarak gramajını düşürmesine deniyor. Aslında bir tür enflasyon ama ölçümünü yapmak zor. Yağın fiyatı aynı ama 5 litre değil de 4 litreye düşmüş. Bu da bir tür enflasyon.

Bir de skimplasyon var. Burada ise gramaj düşmüyor ancak malın kalitesi azalıyor. Zeytinyağlı dolma yiyorsunuz ama ayçiçek yağıyla pişirilmiş. Baklava yiyorsunuz ama antep fıstığı bezelye ile karıştırılmış. Lahmacun sipariş ediyorsunuz, önünüze maydonoz, soğan konmuyor.

Şrinkflasyonu ancak dikkatli tüketiciler kavrıyor. Skimpflasyona ise ağır ağır uyum sağlıyor, alışıyoruz. Hayatımızdaki kalitesizleşmeye alışıyoruz. Hatta eskisini unutmaya başladık. Süzme peynirler, sanayağları, aç bitir ürünler, maydonozsuz lahmacunlar... Örnekler artırılabilir elbette.

Bu “alışma” eğilimi, 6 ay sonar yaşanacak seçimde ekonominin düşünüldüğü kadar etkili olmamasına neden olacaktır. Elbette, önemi yadsınacak kadar düşmeyecek ancak ekonomizm seçimlerde geçer akçe de olmayacak.