Enflasyonda hesap değil yöntem yanlış!

OZAN GÜNDOĞDU

TÜİK’in önceki gün ocak ayı enflasyon verilerini yayımlamasıyla hesaplama yöntemleri yeniden gündeme geldi. Tüketici enflasyonunun ekimden bu yana yükselmesi bir yana TÜİK’in hesaplama kurallarını güncellemesi tartışmalara neden oldu. TÜİK, hesabı yaparken bir şaibe yapıyor mu yapmıyor mu sorusu tartışıladursun, enflasyon verileri geniş kesimlerin hissettiği enflasyon değil. Peki suç kimde? Bunun için verilerin detaylarına mercek tuttuk.

ADIM 1: Fiyatları derle

Kurum, fiyatları derlerken tüm bölgelere yaygın bir fiyat kontrol sistemi kullanıyor. Bu bilgiye TÜİK’in kendi beyanlarından ulaşıyoruz. Buna göre 2020 yılında TÜFE’de 81 ilin tamamı ve 225 ilçe kapsamında, 28 bin 19 işyerinden 418 madde, 897 madde çeşidi için her ay yaklaşık 553 bin 64 fiyat derlenecek.

SORUN 1: Kalite ve miktar değişimleri ne olacak?

TÜİK kendi ifadesiyle 553 bin 64 fiyatı derliyor ancak bu fiyatlar derlenirken büyük bir teknik sorun da beraberinde geliyor. Zira fiyat takibi belli bir zaman içinde yapılıyor fakat bu zaman zarfında fiyatı takip edilen ürünün kalitesi de değişiyor. Örneğin fiyatı takip edilen 418 maddeden biri olan beyaz peynir 1 yıl önce organik sütle yapılırken bugün süt tozuyla yapılailiyor. Bu teknik sorun tüm dünyada enflasyon tahminlerinin önündeki en büyük teknik engele dönüşüyor. Buna karşı ülkelerin piyasadaki mal ve hizmetlere belli bir standart getirme gibi çözümleri olsa da tümüyle çözüm henüz bulunabilmiş değil. Türkiye ise standart belirleyip denetlemede özellikle Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde.

ADIM 2: Ürünlerin ağırlıklarını belirle

Fiyatları takip edilen maddeler içinde kuru soğandan, ev kirasına, altın mücevherden, futbol topuna, hatta hacca gidiş ücretine kadar toplam 418 madde bulunuyor. Ancak bu maddelerin her birinin TÜFE sepetini etkilemede ağırlığı birbirinden farklı. Bu ağırlığı belirlerken TÜİK, Hanehalkı Bütçe Anketleri’nden faydalanıyor. Bu anketler 2009 yılından bu yana her ay değişen 1296 haneye böylece yıllık toplam 15 bin 552 haneye sorulan sorulardan oluşuyor.

SORUN 2A: Herkesin farklı sepeti varken tek sepet nasıl yaratılacak?

Gelir seviyesi değiştikçe hanenin tüketim sepeti de değişiyor. Ancak TÜİK’in hesapladığı enflasyon bu gerçeğe kulak tıkıyor. Bunun sonucu işçi memur kesimi kendi gerçeğinden uzak bir enflasyon hesabı üzerinden maaş zammı alıyor. Örneğin, kuru soğanın fiyatı alım gücü için önemli olsa da TÜİK’in enflasyon sepetini belirlemede dizel otomobil, özel lise ücreti, otel ücreti, gündelikçi ücreti, araç yedek parça ve ekipmanları, taksi ücreti, yaş pasta, pizza, umreye gidiş ücreti gibi maddeler kuru soğandan daha önemli.

Peki nasıl oluyor da pasta veya pizza enflasyonu belirlemede kuru soğandan daha önemli olabiliyor? Çünkü “Hanelhalkı Bütçe Anketi” sonuçlarına göre halkın bir kesimi için hiç önemli olmasa da tüm kesimler aynı sepete dahil edildiğinde ülke insanı pizzaya veya pastaya kuru soğandan daha çok para ayırıyor. Sonuçta sokaktaki yurttaş haklı olarak “bu enflasyon benim enflasyonum değil” diyor. Buna çare olarak sendikalar ve demokratik kitle örgütleri TÜFE sepetinden ayrıca ikinci bir enflasyonun hesaplanması gerektiğini savunuyor. Bu hesapta ise ücretli kesimlerin tüketim sepeti dikkate alınmalı ve maaş zamları bu hesaba göre yapılmalı.

SORUN 2B: Hangi bütçe anketi kullanılacak?

TÜİK ilgili yılın madde ağırlıklarını belirlerken 2 yıl önceki hanehalkı bütçe anketinden faydalanıyor. Böylece 2020’deki enflasyon hesabı ağırlığını ise 2018 hanehalkı bütçe anketi belirliyor. Ancak bu 2 yıllık yavaşlık ülke gerçeğine uymayan güncellemelere de sebep oluyor. Örneğin 2020’de enflasyon sepetindeki kira, faturalar ve gıda harcamalarının payı bu yavaşlık yüzünden düşürüldü. Söz konusu değişiklikte işsizliğin ve borçluluğun bu denli yüksek olmadığı 2 yıl önceki anket gerekçe gösterildi. Sonuç; dizel ve benzinli otomobil fiyatlarındaki değişim, enflasyonu doğalgaz faturasındaki değişimden 3 kat fazla etkilemiş oluyor.

bir-cagrimiz-var-683550-1.