On yıllardır verili uluslararası hukuku ihlal ederek dilediği ülkeleri işgal eden, hükümetleri devirip liderliklerini tayin eden, ekonomileri çeşitli araçlarla şekillendiren, sonra da olup bitenleri 'demokrasi' diye sunan ABD, 'hegemonya yitimi' korkusuyla dünyayı İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülmemiş riskler barındıran bir yere sürüklüyor.

Biden yönetimi, Doğu Avrupa'ya askeri yığınak yaparak ve Ukrayna'yı adeta silah deposuna çevirerek nükleer silahlı bir gücün biteviye damarına basarken, küresel çapta ağır bir 'enformasyon savaşı' yürütüyor. Öyle ki artık bu 'enformasyon savaşını' ifade etmek için 'enformasyon terörü' demek daha uygun. Ve Batılı politika yapıcılarının söylemlerini, salt elitlerinin giderek artan irrasyonalitelerine eşlik eden 'zeka sorunlarına' bağlamak mümkün değil.

'ELİ KULAĞINDA MI, YOK ÖYLE DEĞİL...'

Biden yönetiminin 3-4 aydır 'Rusya Ukrayna'yı işgal edecek, eli kulağında (imminent)' temasıyla yürüttüğü kampanya, ibretlik bir hale geldi. 2014'teki Maydan darbesinden bu yana büyük ölçüde ABD vasalı haline gelmiş Ukrayna yönetimi bile bir noktada 'yeter artık, savaş söylemleri ekonomimizi vuruyor' demek zorunda kaldı. Bunun üzerine Biden yönetimi 10 gün kadar önce Beyaz Saray'dan "Artık eli kulağında demeyeceğiz, yanlış anlaşılıyor" açıklaması eşliğinde bu söylemden vazgeçtiği izlenimi yarattı. Fakat derhal Pentagon ve ABD Dışişleri el yükselterek, 'Rusya'nın Donbass'ta yanıltma operasyonu ile bir savaş başlatacağı' temasını ortaya sürdü. Bu tema da geçen haftaki yazımda aktardığım Associated Press (AP) diplomasi yazarı Matt Lee'nin ısrarla 'kanıt' talep etmesi ve bu yüzden 'propagandist' olarak etiketlenmesiyle sonuçlandı. ABD Dışişleri sözcüsü Ned Price'ın bu en temel gazetecilik sorusu karşısında rezil olmasına yol açtı.

AVRUPA İÇİN DİPLOMASİ MOLASI

Geçen hafta Biden yönetiminin enformasyon cephesinde 'pause' düğmesine bastığını gördük. Fırsattan istifade haftaya Fransa ve Almanya'nın diplomatik girişimleri damgasını vurdu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Moskova'ya giderek Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşürken, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz da Washington'da ABD Başkanı Joe Biden ile buluştu.

Detaylarda söylenecek çok şey var. Beyaz Saray'daki görüşmede Biden, Almanya sanayisinin enerji ihtiyacı açısından önem taşıyan Kuzey Akım-2 projesiyle ilgili 'son veririz' diye kestirip atarken, Scholz'un 'sus-pus' oturması en çarpıcısı. Savaş riski atlatılırsa ciddiyetli yorumcular mutlaka üzerinde duracaklardır. Macron'un tartışmalar yaratan Moskova görüşmesinde ise en çarpıcı olanı Putin'in gazetecilerden özel olarak halka aktarmalarını istediği 'nükleer silahlı güçler arasında olası bir çatışmanın tehlikelerine' dair uyarısıydı. Rusya'nın bu şekilde çevrelenmesinin Avrupa'yı arzu etmediği bir savaşa sürükleyebileceğini ve bunun 'kazananının olmayacağını' vurgulayan Putin, Macron'a dönüp, "Sayın Başkan tabiidir ki bunu istemiyor. Ve ben de istemiyorum. Ben de istemiyorum. O yüzden burada, bana altı saattir işkence ediyor" dedi. Rusya liderinin hitap ettiği Batılı gazeteciler bu sözleri daha ziyade 'Putin tehdit etti' diye aktardılar.

İRAN'A YAPTIKLARI GİBİ BM ONAYLI ANLAŞMA RUSYA'YA DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?

Macron ve Scholz'un üstlendiği Avrupa girişimlerinin özü 2014 Maydan darbesinin ardından 2014 Eylül'ü ve 2015 Şubat'ında yapılmış Minsk protokollerinin yeniden canlandırılması çabası. Ukrayna BM onaylı bu anlaşmaları uygulamıyor. Bu yüzden Donetsk ve Lugansk'taki ayrılıkçılarla bir çözüm bulunamıyor. Kiev'e yıllardır hiçbir baskı yapmayan Almanya ve Fransa, Minsk'in 'yeniden müzakeresini' zorluyor. Bana kalırsa bu çabaları nafile. ABD yönetimi Trump döneminde BM onaylı İran nükleer anlaşmasını yırtıp atarak uluslararası hukuku işine gelmediğinde tanımayacağını gösterdiğinde son tahlilde iki ülke de arkasına dizilmek zorunda kalmıştı. Şimdilerde Viyana'da İran'la bu anlaşmayı 'yenileme' sancıları yaşanıyor. Ancak unutmamak lazım ki Rusya, İran değil. BM Güvenlik Konseyi'nin veto hakkına sahip üyesini, İran'a yaptıkları gibi bugün beğenmedikleri anlaşmayı yeniden müzakere ettirmek üzere masaya oturmaları pek olası değil.

Velhasıl, Macron ve Scholz'un bu hamlelerine eşlik eden Paris-Berlin hattındaki 'başkan danışmanlarının' temaslarından da sonuç çıkmadı. Ortada gerçek bir tehlike var.

'SURİYE'DE EL KAİDE YANIMIZDA JAKE' YİNE SAHNEDE

İşte bu 'diplomasi molası', Biden yönetiminin yeniden 'enformasyon terörüne' dönmesiyle kapanması manidar. Hillary Clinton'a yazdığı 'Suriye'de el Kaide bizim yanımızda' e-postasının Wikileaks yazışmaları sayesinde öğrendiğimiz ve artık dünya kamuoyundaki lakabı 'Suriye'de el Kaide bizim yanımızda Jake'e dönmüş Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, cuma akşamı çıkıp yine 'Rusya'nın Ukrayna'yı her an işgal edebileceğini' söyledi. ABD'li yetkililer 'istila' için 15-16 Şubat'ı fısıldarken, Sullivan 'Rusya'nın sınırlı bir müdahaleden Kiev'i vurmaya uzanabilecek hamleleri olacağını', işe 'hava saldırısıyla başlayacağını' söyleyip Amerikan vatandaşlarından 24-48 saat içinde Ukrayna'yı terk etmelerini istedi. Sorular üzerine 'Putin'in saldırıya karar verip vermediğini BİLMEDİKLERİNİ' de söyledi.

Sosyal medyada derhal 'Rusya 2008'de de Gürcistan'a Pekin Olimpiyatları sırasında saldırmıştı' temalı tweetler belirdi. Tabii 2008'de saldırı zamanını seçen Rusya değil, George W. Bush yönetimi destekli Gürcistan lideri Mikhail Saakaşvili olmuştu. Pekin'deki olimpiyatlar 8-24 Ağustos tarihleriydi. Gürcistan birlikleri 1 Ağustos'ta saldırı başlattılar. Rusya 8 Ağustos'ta Güney Osetya ve Abhazya'ya yönelik bu saldırıyı püskürtüp Tiflis'ten sekiz gün sonra çekilirken Saakaşvili'yi kravatını yerken bıraktı. 8-8-2020 faciası böyle oldu.

'Rusya neden önemli ortağı Çin'in büyük önem atfettiği Olimpiyat Oyunlarını bu şekilde gölgelemeye kalkışsın' diye basit bir soru sorulabilir. Batı'daki 'enformasyon teröristleri' örneğin Rusya'nın 7-23 Şubat 2014'te kendisi Soçi Olimpiyatlarına evsahipliği yaparken, Kırım saldırısı planlayabileceğini bile düşünebilmekte. Böylesi bir zeka geriliği...

PANİK VE YÜZDE 100 ENFORMASYON...

Ancak bu durum ABD'nin 'enformasyon terörünü' tek başına izah etmiyor. Zira 'el Kaide Suriye'de bizim yanımızda Jake'in beyanı sonrasında pek çok ülke Kiev'deki elçiliklerinde çalışmaları sınırladı, diplomatlarının sayısını azaltma kararı alıp vatandaşlarına 'çıkın' uyarıları yaptı.

Tekrar başa döndük! 'Enformasyon terörü' öyle bir hal aldı ki, Zelenskiy yeni bir açıklama ile "Şu anda düşmanlarımızın en büyük dostu ülkemizdeki panik. Bütün bu enformasyon panik yaratıyor ve bize yardımcı olmuyor" demekle kalmayıp ABD'ye "Elinizde yüzde 100 doğru enformasyon varsa, lütfen bizimle paylaşın. Şu anda Ukrayna'nın tam ölçekli bir işgali yok" diye seslendi.

PROVOKASYONU ASIL KİM TERTİPLİYOR?

Bütün bu söylem ve gelişmeler, Rusya'nın Pekin'deki Olimpiyat Oyunları sırasında 'saldırgan' olarak sunulacağı bir provokasyon tertipleneceğine işaret ediyor. Batı medyası vaktiyle nasıl Suriye'deki cihatçıları 'demokrasi savaşçıları' diye sunmuşsa, Ukrayna vakasında da bütün sembolleriyle açık biçimde aşırı sağcı Banderistlerin düzenlediği görülen gösterilerini 'vatan savunucuları' olarak sunarak buna zemin de hazırlıyor.

Ukrayna'da ABD'nin 2014 Maydan darbesi devletin güvenlik aygıtlarına neo-nazilerin üslenmesinin yolunu açmıştı. En son ve en somut kanıtı neonazi Sağ Sektör'ün eski lideri Dimitriy Yaroş'un daha geçen kasımda Ukrayna ordusuna danışman olarak atanmasıdır. Azovcular, Sağ Sektörcüler dahil Ukrayna'da pek çok paramiliter yapılanma Donbass sınırında kolayca provokasyon yaratabilir. Donbass sınır hattında ateşkesi gözlemekle yükümlü Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) personelinin hafta sonunda bölgeden çıkarılması hiç hayra alamet değil.

MICIMATT'IN PİŞİRDİĞİ SAVAŞ

Rusya Federasyonu ve lideri Vladimir Putin için meşrebine göre insanlar pek çok fikirlere sahip olabilir. Ancak herkes Rusya idaresi ve Putin'in 'aptal olmadığında' uzlaşacaktır. Şahsen yıllardır Rusya dış politikasını izleyen bir gazeteci olarak bu 'enformasyon terörü' karşısında Moskova'nın sabrına çok şaşırıyorum.

Rusya'nın diplomasi şefi Lavrov'un Britanyalı mevkidaşı Liz Truss karşısındaki sükunetini de izledik geçen hafta. Lavrov bütün bu olup bitenler karşısında ABD'ye 'provokasyonlara son verme' çağrısı yaptı. Dışişleri Sözcüsü Zaharova ise "Anglo-Saksonlara savaş lazım. Ne pahasına olursa olsun. Provokasyonlar, dezenformasyon, tehditler, onların kendi problemlerini çözmek için en sevdikleri yöntemler. Bütün dünya, militarizmin ve imparatorluk hırslarının kendisini açıkça ortaya sermesini izliyor" ifadelerini kullandı.

ABD eğer provokasyonda başarısız olursa, 'Suriye'de el Kaide bizim yanımızda Jake' bu kez 'biz uyardığımız için olmadı' diyecektir. Kuşkusuz.

Rusya Federasyonu günümüzde 'statükoyu' korumak bakımından daha ziyade 'muhafazakar' bir güç olarak anılabilir. Yakın tarihin olguları, üzerine gelinmedikçe, sınırlarında asla ilk harekete geçen olmadığını gösteriyor. Karşılarında ise MICIMATT var.

Bu; 1990'larda Amerikan başkanlarına günlük istihbarat brifingleri sunmuş, CIA işkenceleri nedeniyle 2006'da emekliye ayrılmış, SSCB dönemi dahil Rusya'da da görev yapmış eski CIA analisti Ray McGovern'ın 'mucidi' olduğu bir terim. İngilizcesi 'Military-Industrial-Congressional-Intelligence-Media-Academia-Think Tank', yani 'Askeri, Sınai, Kongre, İstihbarat, Medya, Akademi, Düşünce Kuruluşları' yapılanması. Önümüze bir savaşı pişirip koyan da MICIMATT...