Umudu yazmak, yeşertmek ve ısrarla izini sürmek istediğim günler. Çocukluğumun geçtiği Göztepe Parkı’na uğrayayım dedim. Yollarda kentsel dönüşün adı altında resmen bir suç işleniyor. Kadıköy’ün tarihi dokusu iyiden yok edilip, görgüsüzlüğün simgesi binalar uzanıyor göğe doğru. Eskiden erik, kiraz ağaçları olan iki katlı evler vardı. Anılar, belleğimiz silindi. Vahşi kapitalizm artık hiç fırsat kaçırmıyor.

Ali Ağaoğlu haklı olarak isyan etti. Eğer bu düzen onu zengin edip, böyle özgür kılıyorsa, bunun kahramanı Reza da ödüllendirilmeli, sahip çıkılmalıydı. Bu öfkeyle yurdu terk etme kararı almış. Yani görgüsüzlüğün salgın gibi yayıldığı alan yetmemiş ona, daha istiyor, doymuyor. Eski dediğimiz, daha dün aslında, komşuluk hukuku, mahalle raconu vardı bir zaman. Neoliberal siyaset bunu dozerle yıkarken, esasen bile isteye beton fetişizmi düzenini yarattı. Mesele budur.

Bu ülkenin büyük çoğunluğu “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyor ya da “dereyi geçene kadar ayıya dayı de” diye öneriyor. Anlamadığı o güruhun; o yılan mutlaka sokar, dereyi geçtiğini sanırsın ama daha büyük bir bataklıkta boğulursun sonunda! Bunu görmek için felsefe gerek, bilim, sanat! Eğer bunlardan haberin yoksa yaşam kolay akar elbette. Göztepe Parkı’nı alabildiğine çirkinleştirmiş büyükşehir belediyesi. Muhafazakâr olduğunu iddia eden, oysa kentin her yanını talan eden bir anlayış bu! Boktan laleler arasında, iğrenç bir müzik ve alabildiğine bayağılık… Nerede AKP varsa, orada çıkar, rant vardır… Unutmayın…

“Ensar”ın önüne yatanlar da haklı. Eğer olan biteni suç saysalardı, kapalı kapılar ardında tüm tecavüzlere izin vermezlerdi. Bir suça göz yummak, üstünü örtmek ve devamına izin vermek esas suçtur. Lakin bu kirli düzenin ortakları bu türden bir yargılamaya izin veremez. Eğer bir kez bu yol açılırsa, arka arkaya, tepeden tırnağa hepsinin kirli yüzü açığa çıkar. Saldırganlığın, otoriterliğin nedeni budur. Artık çalınan minare kılıfa sığmıyor. Kurulan mahkeme alacağı kararla, takınacağı kararla insanlığın o büyük davasında nasıl görüneceğine de karar verecek. Gün gelir mahkemeler de yargılanır. Tarih örneklerle dolu…

Ali İsmail lincini gerçekleştiren esnaf için de bir çift söz etmek zamanı. Mahallenin kendi yasası vardır. Güçlüye karşı düşkünü, yoksulu, çaresi olmayanı korurdu esnaf eskiden. Konu komşu, kendi sokağında birinin bu biçimde dövülmesine, öldürülmesine izin vermezdi asla. Bu fırıncı efendilerin takındığı tutum da yeni dönemim göstergesidir.

“Emri ben verdim” diyen RTE’nin zalim askeri olmayı seçtiler. Oysa gençler, çocuklar mahalleye emanettir. Hele ki Eskişehir’e, gurbete gelmiş, güzel yüzlü, aydınlık gülüşlü, kalbi halkı için atan birine saldırmak bizim ahlakımızda hiç yoktu! O mahkeme de sınav veriyor. Yarın insanın önüne koyarlar yaptıklarını, yapmadıklarını. Yargıçlar, savcılar, polis, devlette görev yapan herkes hesap verir. Vermiştir… Güce esir olup, zalime boyun eğerek onurundan vazgeçene kim, niye saygı duysun?

Anlaşılan o ki, laik çevrelerin yaşadığı, aydınlanmaya inanmış insanları türlü şekilde taciz etmeye devam edecek; çatışma alanlarını keskinleştirerek, derin bir ayrımla iktidarlarını sürdürmeye çalışacak AKP… Bu yol en tehlikeli olan. Aynı toprağın insanlarının bir kısmını düşman saymak… Oysa solunan hava zehirleniyor ve buradan canlı çıkmak mümkün değil. Vicdanlar kanıyor, ölüyor…

Karşımızda her alanı ele geçirmek isteyen, hükümdarlığını sürdürmek için hiçbir ilke, değer tanımayan, tarihte görülmedik saldırganlıkla üstümüze gelen kinci bir iktidar var. Çünkü iktidarda olmak dışında seçeneği olmayan bir yapı bu… Sürekli sus payı vererek, halkı dilenci haline düşürerek sürdürüyor varlığını… Eleştiriye, yargıya katlanamaması bundan… Hakikat açığa çıktığı an darmadağın olacaklar…

Tuhaf olan RTE gözlüğüyle bakan koca bir toplum yaratılmış olması. Hadi onu anlıyorum, kaybedeceği çok şey var. Sarayı, saltanatı, dalkavukları, soytarıları… Ya evine güç bela ekmek götürmeye çalışan gariban insana ne demeli? Çocukların öldürülürken, tecavüz edilirken başını nasıl kuma gömersin?

Yazık ki kabahatin büyüğü senin kardeşim!