Göçmen entegrasyonu, ya da göçmen uyumu konusu ırkçılık ve yabancı düşmanlığı arttıkça daha sık gündeme gelir oldu. Aşırı sağa teslim olmuş merkez siyasetin sağı da solu da göçmenlerin daha fazla neler yapması gerektiğine kafa yoruyor görünüyor. Bu arada cehalet de kendini gösteriyor ister istemez.

Kitle siyasetinin akademik özenle ve temkinlilikle hareket etmesini beklemek nafile. Post truth ya da yalanlar çağında bunun çok önemi de yok. Geçen hafta Casey raporunun üzerine cila kıvamında İşçi Partisi’nden Chuka Umunna başkanlığındaki parlamento göçmen entegrasyon grubunun raporu açıklandı.

Casey raporu İngiltere’de toplumun ‘fena halde’ ayrıştığını vurgularken göçmenlerin uyum sağlamayarak çok büyük ayıp ettiğini ilan etmişti. Raporun en çarpıcı yanı bu alanda yapılmış yüzlerce araştırma ve bir o kadar ciddi akademik yayın yerine bol bol medyatik kaynaklara atıfla yazılmış olmasıydı. Tamamen unutulması gereken israf kategorisinde bir çaba olarak onu rafa kaldırdık.

Umunna grubunun raporu içerik olarak o kadar da kötü olmamasına karşın basına ilk yansıyan yanları itibariyle oldukça yabancı düşmanı göründü. Raporun sunuş konuşmasında Umunna entegrasyonun iki yönlü bir süreç olduğunu vurgularken talihsiz bir biçimde göçmenler İngilizce öğrenecek biz de İngilizce kurslarının parasını ödeyeceğiz manasında bir söz sarfetti. Bu iki yönlü entegrasyon meselesinin ne kadar yanlış anlaşıldığını gösteren bir ifadeydi. Bir o kadar da oryantalist.
Biz entegrasyonun iki yönlü olduğunu vurgularken iki tarafın da; yani göçmenlerin ve göçmen alan toplumların karşılıklı etkileşimi ve değişimini işaret ediyoruz. Dil öğrenmek bunun sadece bir yüzü.

Dil ve eğitim doğal olarak önemli ve yaşadığın ülkenin anaakım dilini bilmek istihdam ve hayatın diğer alanlarında katılımı hızlandırabilir. Ancak bazı gruplarda görülen dini ve geleneksel gerekçelerle iş hayatına katılmama durumunun genel olduğunu ilan etmek bütün göçmenlere kaçak muamelesi yapmak gibi bir şey.

Örneğin pek çok göçmen grup eğitim alanında İngilizlerden daha başarılı. Bunun bir nedeni kültürel olarak bu grupların eğitime fazla önem vermesi, diğer nedeni ise göçmenlikten kaynaklı beşeri sermaye yatırımına öncelik verme davranışı. Eğitimde yerli nüfustan daha başarılı olanların İngilizce bilgisinin yetersiz olduğunu iddia edemeyiz. Aynı grupların istihdam piyasasında ciddi ayrımcılığa uğradıklarını da istatistiki olarak görüyoruz. Özetle göçmenler İngilizce bilmiyorlar o yüzden ayrışıyoruz demek abesle iştigal. İki yönlü uyum sürecini doğru anlayıp ona göre politikalar geliştirilmesi gerek.

Bu örnekten devam edersek, İngiltere’de göçmenler İngilizce öğrenirken İngilizlerin de göçmen dillerini öğrenmesini düşünebiliriz. Yani hükümet sadece göçmenlere yönelik İngilizce kurslarını değil İngilizlere yönelik Urduca, Çince, Türkçe ve benzer kursları da desteklemeli.

Bu iki açıdan gerekli. Karşılıklı etkileşimi hızlandıracağı için ve anlamayı ve kültürel kabul ve benzeşmenin önünü açacağı için. Aksi takdirde farklılıkları inkar eden asimilasyonculuğa teslim olmuş oluruz.

Elimizdeki verilere ve araştırmalara göre entegrasyon konusunda en sorunlu alan siyasi temsil alanı. İnsanlar yasal göçmenlik durumlarına bağlı olarak 6 veya daha uzun süre siyasi sistemin dışında kalabiliyorlar. Yani seçme ve seçilme hakları olmuyor. Bu göçmenlerin önemli bir kesimini hem başka siyasete yöneltiyor hem de anaakım siyasetle ilgilenen yerli nüfustan uzaklaştırıyor.

Ayrışmanın önüne geçebilmek için en etkili stratejilerden birisi, göçmenler için siyasi haklar ve siyasete katılımın hızlandırılması yönünde tedbirler alınmasıdır. Bununla bütün sorunların önüne geçemezsiniz ama çok önemli bir adım atmış olursunuz.