Yusuf Kaplan’ın Erasmus değişim programını seks üzerinden eleştirdiği yazısına Avrupalı gençler yanıt verdi: Erasmus kültürlerin tanışmasına sebep oldu, mutluyuz!

Erasmus gençliği: Normalde nasıl sevişiyorsak öyle...

ONUR EREM -  @onurerem

Avrupa ülkeleri arasında öğrenci değişimi için onyıllardır uygulanan Erasmus programı Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’ın köşe yazısından sonra çok farklı bir açıdan gündeme geldi: Seks. Akademisyenlik geçmişi de olan, muhtemelen daha önce Erasmus öğrencilerine de ders vermiş olan Kaplan yazısında Erasmus öğrencilerinin seks yapmasını, bazılarının uzun yıllar süren ilişkiler yaşamasını ve çocuk sahibi olmasını skandal olarak nitelendirmiş, ilişkileri ise gayrı-meşru diye tanımlamıştı.
Erasmus programına katılmış bir insan olarak Kaplan’ın düşüncelerinin gerçeklikten tamamen uzak olduğunu söyleyebilirim. Norveç’in Kristiansand kentindeki Agder Üniversitesi’nde geçirdiğim değişim programı süresince yalnızca Avrupa’nın değil, dünyanın dört bir yanından gelmiş insanların hayatlarını, kültürlerini, düşüncelerini öğrendim. İngilizcem sarhoşken bile hatasız konuşabilecek seviyeye geldi. Sonrasında yüksek lisans tezimi üzerine kuracağım kavramların bazılarıyla ilk defa orada tanıştım. Norveç’in muhteşem fiyordlarını gördüm. Avrupa’nın neredeyse her ülkesinde beni davet eden arkadaşlarım var. Aynı üniversitede Avrupa Birliği Entegrasyonu üzerine yüksek lisans programına katıldım.

Seks mi? Evet öğrenciler olarak Erasmus’ta seks de yapıyorduk. Ancak Kaplan’ın unuttuğu bir şey var: Gençler Erasmus’a katılmadığında da seks yapıyor. Kendisi farkında olmasa da, Türkiye’de de öğrenciler üniversitede birbirleriyle tanışıp sevişiyor, bazıları yıllar sonra evlenip veya evlenmeden çocuk sahibi oluyor. Bu nedenle Erasmus’ta öğrenciler seks yapıyor diye Erasmus projesini “eğitim projesi değil, yozlaşma, cinselliği putlaştırma, cinsellik peşinde koşturan 'ahmaklar sürüsü' yetiştirme projesi” olarak tanımlamak, Erasmus’ta öğrenciler yemek yiyor diye “eğitim projesi değil, obezite yaratma, yemek peşinde koşturan ahmaklar yetiştirme projesi” demek kadar saçmadır.

Avrupa’nın farklı ülkelerinden Erasmus’a katılmış gençlere Yusuf Kaplan’ın köşe yazısını gönderdik, kendi deneyimleri üzerinden bu yazıya yanıt vermelerini istedik. İşte yanıtları:

Sarah Olsson - İsveç:


Hayatımın hiçbir döneminde bu şahsın bahsettiği gibi mankurtlaşmış, tek kutsalı cinsellik olan biri olarak hissetmedim kendimi. Bahsettiği gibi bu programa Orgasmus diyen birini de duymadım. Ama eğer ücretsiz ve AB tarafından finanse edilen Orgasmus diye bir program olsaydı kesinlikle katılırdım. Hele bir de üniversite kredilerime saydırabilseydim koşa koşa giderdim.

Erasmus’un yaratacağı nesil konusundaki açıklamalarını hayret içinde okudum. Bir insan Avrupa Birliği’nin böyle bir nesil yaratmak istediğine nasıl inandırabilir ki kendini? Acaba AB’nin nasıl bir çıkarı olacağını düşünüyor böyle bir nesilden?

Ben kız arkadaşımla Erasmus dönemimde tanıştım. Yıllardır mutlu bir birlikteliğimiz var. Cinsel ilişkilerimiz henüz bir Erasmus bebeği ile sonuçlanmadı ama bunun için yoğun çaba sarfediyoruz!

Acaba bu adamın böyle bir yazı yazmadaki motivasyonu neydi? Belki çok kötü bir seks hayatı vardır. Belki de şimdiki gençlerin, kendi neslinden çok daha fazla seks yaptığını ve eğlendiğini görüp bilinçaltında kıskançlık veya hayal kırıklığı hissediyordur. Muhtemelen bu Erasmus bebekleri haberini okuyunca aklı çıktı, böyle bir yazı yazmaya girişti. Maalesef dindar insanlar seksten nefret ediyor. Onlar için çok üzülüyorum.

***

Robert Maier - Almanya:
Erasmus’un güzel yanı dünyanın dört bir yanından çok sayıda insanı bir mekanda bir araya getirip onlara kampüs içi ve dışında birlikte hareket etme imkanı vermesi. İnsanlar gittikleri yerde çoğulculuk, tolerans, karşılıklı anlama ve saygının ne olduğunu deneyimliyorlar. Erasmus dönemi bittiğinde, değişime geldiğimden daha “hedonist, nihilist ve köklerine uzaklaşmış” bir halde değildim. Aksine, nereden geldiğimi, ülkemin klişeler dışındaki özelliklerini, kişiliğimi ve aidiyetimi neyin oluşturduğunu sorgulamaya başladım. Düşüncelerimi arkadaşlarımla paylaştım, onlar da bana kendi düşüncelerini ve deneyimlerini anlattılar. Sınırlar ötesi yeni bağlar ve arkadaşlıklar edindim.

Hayatın her alanında olduğu gibi Erasmus’ta da seks var, sonuçta hepimiz insanız ve özelliklerimiz arasında seks yapmak, bundan keyif almak var. Günlük hayatında nasıl ki her şeyi bırakıp seks peşinde koşanlar varsa, Erasmus’ta da böyle davranan insanlar olabilir. Erasmus programından ne edineceği, kişinin kendisine kalmıştır. Akademik olarak kendini geliştirebilir, başka şeylerle uğraşabilir, sonuçta yetişkin bir insanın verdiği kararlar olur bunlar.



KAPLAN MESELEYİ YANLIŞ ANLAMIŞ
Bence Bay Kaplan meseleyi çok yanlış anlamış. Seçtiği kelimeler ve ifadeleri akıl karışıklığını gösteriyor. Düşünceleri yakışıksız ve insanlık dışı. Bunları okuduğumda bu adamın cinselliği nasıl yaşadığı sorusu oluştu zihnimde. Erasmus’a katılanlara belli bir yaşam tarzı dayatılmıyor. Aksine, küreselleşmekte olan dünyada ihtiyaç duyulduğu gibi farklı diller, kültürler öğrenilmesini sağlıyor.

Örneğin benim Erasmus boyunca sıradışı bir seks hayatım yoktu. İlk aylarda İtalyan bir kızla tanıştım ve sonrasında birkaç yıl birlikte olduk. Farklı ülkeden biriyle sevgili olmanın güzelliklerini ve zorluklarını yaşadık. Hayatımdaki güzel ve insanı zenginleştiren deneyimlerden biriydi.

Bay Kaplan’ın temeli muhafazakar ve İslami bir temel. Sorgulanmaya muhtaç söylemini bir kenara bıraksak dahi, argümanları bir insanın Erasmus programına katılmaması için kabul edilebilir bir neden sunmaktan uzak, bu kişi dindar bir Müslüman bile olsa. Bay Kaplan’ın ifadelerinde ahlaki yozlaşmaya dair histerik bir korkunun yankıları var. Oysa Erasmus programı dev bir ahlaksızlık çırpıcısı değil, insanların kendi görüşlerine göre kullanabileceği bir fırsattır.

***

Michal Kucera - Çek Cumhuriyeti:
Geri dönüp Erasmus dönemime baktığımda programın bana kattığı 3 ana şey görüyorum: Avrupa’nın her yanından arkadaşlar, farklı kültürleri daha iyi anlamak ve daha bağımsız bir insan olmak.

Bu köşe yazısında bahsedildiği gibi köklerini bilmeyen, kökenini kaybetmiş bir insan olmadım. Aksine, Çek kültürünü farklı insanlara tanıttım, onların kültürlerini ve alışkanlıklarını öğrendim. Örneğin Almanlarla ilgili bildiğim çok şey vardı ancak tereyağını ne kadar sevdiklerini Erasmus dönemimde öğrendim hayretle. Kişiliğimi geliştirecek ve zenginleştirecek birçok şey edindim, Erasmus olmasa bunları edinemezdim.

AKADEMİK ORGAZMDI
Erasmus’a Orgasmus diyen tek bir insan duymadım bugüne kadar. Aslında bu metaforu kullanmak için bir neden olabilir. Fakat bu neden seks değil, eğitim. Erasmus dönemi, akademik çalışmalarımın orgazmıydı. Lisans hayatımın akademik açıdan en verimli dönemiydi. Benim açımdan kötü olan, Erasmus dönemimden sonra üniversitede birkaç dönem daha okumam gerekmesiydi. Bu yüzden yataktakinin aksine orgazmı sonda değil ortada yaşadım, eğitimimin geri kalanı o kadar keyifli gelmedi.

Erasmus’ta başka insanlar gibi ben de seks yaptım. Ama Erasmus’a gitme nedenim seks değildi ve eğer gitmemiş olsaydım başka yerlerde başka insanlarla yine seks yapıyor olacaktım. Erasmus’ta insanların normalden daha sık partner değiştirdiğini veya daha fazla seviştiğini düşünmüyorum. Erasmus’un seks açısından tek farkı, kendi ülkeniz yerine başka ülkeden insanlarla birlikte olmanız.

Mesela ben Erasmus döneminde Letonya’dan bir kızla tanıştım ve bütün dönem boyunca tek seks partnerim kendisiydi. 1.5 yıl boyunca sevgiliydik kendisiyle. Şimdiki kız arkadaşım ise Polonyalı ve kendisiyle de Erasmus’ta tanışmıştım. Bir süre yakın arkadaştık, sonra sevgili olduk.

Bu yazıyı yazan adamın motivasyonunun ne olduğunu gerçekten merak ediyorum. Sanırım “Erasmus nesli”nin getireceklerinden endişelenmiş. Ancak bu nesil bahsettiği gibi mankurtlaşmış, aptallaşmış bir nesil olmayacak. Aksine uluslararası deneyimlerle zenginleşmiş, bilgi birikimi ve perspektifleri daha geniş, kültürel, dini ve diğer farklılıklara karşı toleransı yüksek bir nesil olacak. Böyle bir nesilin topluma getireceği şey ise pozitif etkilerdir.

***

Özge Şahin - Türkiye:

İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı'nda 3. sınıfın yarısını İtalya’nın Torino şehrinde okudum. Hem İtalyanca hem de İngilizce’de ciddi yol katettim. Ayrıca anadilini konuşmadığın bir ortamda derdini anlatabilmek, proje sunumu yapmak kişisel ve mesleki güvenimi arttırdı. Farklı bir eğitim sistemini görmek, farklı kültürlerden gelen insanların bakış açılarıyla ortak bir proje çıkarabilmek çok önemli bir deneyimdi.

Erasmus'a giden tüm arkadaşlarım ve ben Türkiye’ye geleceğe yönelik çok daha yüksek hedeflerimizle beraber döndük. Artık hepimiz kendimizi “Dünya vatandaşı” gibi hissediyorduk -veya öyle olmak istiyorduk. Dünyanın her yerinde yaşabilecek, çalışabilecek cesaretimiz oluştu. Farklı ülkelerdeki çalışma ve eğitim koşullarından haberdardık. Kendimiz ve mesleğimiz için olan “doğru”ları biliyor ve ülkemizdeki şartları buna göre değerlendirebiliyor, o şartları daha iyiye götürebilmek için somut fikir alışverişleri yapabiliyorduk.

Günümüzde hiç kullanmayacak olsanız bile her iş ilanında iyi ingilizce kriterine rastlarsınız. İş görüşmelerinde de Avrupa'nın bir kentinde okumuş olmam-dahası 6 ay yabancı bir ülkede yaşam deneyimi- işverenleri etkileyen bir unsur oldu.

Erasmus değişim programı verilen hibe ile beraber ekonomik olarak neredeyse herkesin karşılayacağı bir program olması açısından Üniversite öğrencileri için çok önemli. Örneğin ben yurtdışına ilk defa bu programla çıkmıştım. Benim gibi bir çok öğrenci bu programla ilk yurtdışı seyahatlerini gerçekleştiriyor. Ekonomik olarak böyle bir tecrübeyi yaşaması mümkün olmayan bir çok üniversite öğrencisi, bu değişim programı sayesinde, hem kişisel hem mesleki açıdan vizyonlarını genişletebilecekleri bu deneyimi yaşıyorlarlar.

Erasmus programına kısıtlı sayıda öğrenci kabul edildiğinden başarı kriterleri mevcut. Genel ortalama ve yapılan sözlü mülakatlarla- yabancı dilde yapılıyor çoğu- seçilen öğrenciler arasından sıralama yapılıyor. Bu sebeple bu programdan faydalanmak isteyen öğrenciler ortalamalarını yüksek tutmak için gayret ediyorlar. Gidecekleri ülkenin anadilini öğrenmeye gayret ediyorlar. Bu da genel başarının artmasını sağlıyor tabi ki.

Bu değişim programını karalayacı yazılar yazmak eğitime yapılan bir saldırıdır bana göre. Hükümetin genel olarak bilime, sanata verdiği değer zaten ortada. Bu yazı da bu sistemin bir parçası. Daha çok bilen, kendine daha çok güvenen genç bilim insanları yetiştirmek istemiyor bu zihniyet. İstedikleri şekilde okuyup, okurken düşünmeyip, mezun olduktan sonra onların köleleri olmamazı arzuluyorlar. Durmadan açtıklar 'büyük' ve 'ihtişamlı' AVM’lerinden etkilenmemizi bekliyorlar. Öte yandan bir çok arkadaşım şehirde bir 'meydan' ya da 'park' olmasının ne denli önemli olduğunu Erasmus gibi değişim programlarınyla yaşayarak görüyorlar, yaşarken idrak ediyorlar bu ülkede ne kadar hapsolduğumuzu. Geri gelip kendi ülkelerinde de insanların daha insanca yaşamaları için çabalamak istiyorlar.

Bu yazının maalesef özellikle kadın öğrencilerin bu programdan mahrum kalmasına sebep olacağını düşünüyorum. Zaten izin verirken tedirgin olan ailelerin çok daha fazla endişelenerek çocuklarını böylesine önemli bir deneyimden alıkoyacaklardır.