"Erksan, Yeşilçam’ın star sistemini yıkan bir sinemacıdır. Batılıların “auteur yönetmen” diye tarif ettikleri yönetmen tarzının Türkiye’deki ilk örneğidir. Yapımcının ve seyircinin esiri olmadan sinema yapmayı ve film çekmeyi becermiştir."

Ercan Kesal, BirGün Pazar'a Metin Erksan'ı anlattı: Erksan, star sistemini yıkan bir sinemacıdır

Öykü Özfırat

Ercan Kesal’ın “Kendi Işığında Yanan Adam: Tanıdığım Metin Erksan” adlı kitabı raflarda yerini aldı. Ercan Kesal’ın Metin Erksan’ın hayatının son dönemlerinde kendisiyle yaşadıklarını ve konuştuklarını çok akıcı bir üslupla anlattığı bu kitapta her yönüyle bir Metin Erksan görmek mümkün. Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi Türkiye Sineması’na önemli filmler kazandıran Erksan’ı daha yakından tanıma fırsatı veren bu kitap vesilesiyle Ercan Kesal ile konuştuk.

► Kitabın isminde “Kendi Işığında Yanan Adam” ifadesiyle neyi kast ediyorsunuz? Metin Erksan’ı sizin için özel kılan sebepleri dinleyebilir miyiz?
Kitabın girişindeki sunuş yazısında Galeano’dan bir alıntı yapmıştım: “Herkesin kendi ışığı vardır ve onunla parlar” diyordu. Erksan’ın ışığı da elbette kendine özgüydü lakin ışığıyla parlarken bir yandan onunla yanmayı da tercih etti. Tutkuyla ve öfkeyle yaşadı. Belki de bu yüzden bu kadar şaşırtıcı ve göz alıcı bir sineması ve hayatı oldu.

Auteur yönetmen tarzının ilk örneği
► Metin Erksan’ın içinde bulunduğu Yeşilçam Sineması’ndan bireysel olarak farkları neydi?

Erksan Yeşilçam’ın star sistemini yıkan bir sinemacıdır. Batılıların “auteur yönetmen” diye tarif ettikleri yönetmen tarzının Türkiye’deki ilk örneğidir. Yapımcının ve seyircinin esiri olmadan sinema yapmayı ve film çekmeyi becermiştir. Modern Türk edebiyatından en güçlü ve verimli biçimde faydalanmayı bilmiştir. Senaryoları edebiyattan senaryoya nasıl uyarlama yapılır başlığıyla ders niteliğinde okutulacak metinlerdir. Klasik senaryo anlayışının dışında özgün metinler oluşturmuştur. Susuz Yaz filmi yurtdışında “Türkiye’de de sinema yapılıyor” düşüncesini pekiştiren ve Erksan’ın cümlesiyle “Yeşilçam’a haysiyet kazandıran” bir filmdir. Filmin aldığı ödül sinema tarihimizin gelmiş geçmiş en büyük uluslararası ödüllerinden biri ve ilkidir.

► Kitapta Kieslowski’nin “Aşk Üzerine Bir Film”i ile Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” arasında bir paralellikten bahsediyorsunuz. Metin Erksan nasıl bir aşk anlayışına sahip burada?
Aşk Üzerine Bir Film’in perspektifi, “dünyaya her zaman sevilen değil de seven bir insanın gözüyle bakmak” üzerine kurulmuştur. Sevilenin değil de sevenin gözünden bakılan bir yeryüzü vardır. Sevilen parçalanmış bir objedir çünkü. Aşk ancak aşığın, aşk yüzünden acı çeken insanın gözünden bakılarak gösterilebilir. Aşk acı çekme ve imkânsızlıkla ilgili bir durumdur ve işte; bu yüzden aşktır. Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı’nın da böyle bir derdi vardır. Erksan’ın tüm senaryolarına hâkim olan duygu tutkudur. “Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!” cümlesi Metin Erksan’a aittir.

Estetik algısı çok yüksekti
► Metin Erksan’ın yürürken size çevreyle ilgili verdiği tarihi bilgilerden ve hanlara olan özel ilgisinden söz ediyorsunuz. Sizce İstanbul onun sanatını ve kişiliğini nasıl besledi?

Erksan İstanbul aşığıydı. Kentin hafızasına ve özgünlüğüne inanan ve güçlü duygularla bağlanan biriydi. Kısa vadeli popülist anlayışlar yerine kalıcı ve evrensel şehircilik önerilerinde bulunurdu. Estetik algısı çok yüksekti. Sinemasının İstanbul’la ilişkisine dair bir anımı anlatayım. Metin Erksan’la düzenli gezilerimizin birinde yolumuz Hasköy Mezarlığı’na düşmüştü. Yıkık dökük, üzerinde yazıların olduğu, ama geçmiş ihtişamını hemen belli eden küçük bir anıt mezarı göstererek konuştu: “Bak doktor, bu meşhur Kamondo mezarıdır. Osmanlının son döneminde saraya bile borç veren Yahudi bir bankerin, Kamondo’nun mezarı. Şimdi ise burada, bu durumda yatıyor işte.” Epeyi bir Osmanlı, Düyun-u Umumiye ve Mustafa Kemal sohbetinden sonra, beni çok etkileyen bir cümleyle bitirmişti sohbeti: “Ben özellikle bu mezarın önünde bir sahne çektim. Başrol oyuncularını mezarın önünde buluşturup, konuşturdum. Belki bir süre sonra bu mezardan da bir iz kalmayacaktı. Asıl derdim, Kamondo’nun mezarının benim filmimle tarihe kalması idi.”

ercan-kesal-birgun-pazar-a-metin-erksan-i-anlatti-erksan-star-sistemini-yikan-bir-sinemacidir-534535-1.
Metin Erksan ve Ercan Kesal

► Metin Erksan’ın hayatının son dönemlerinde bir kızgınlık ve yalnızlık hali görüyoruz diyebiliriz. Öfkesi neye karşıydı?
Yalnız bırakılmak. Görmezden gelinmek. Sansür. Meslektaşlarının vefasızlığı.

► Metin Erksan’ın hayatında sendika başkanlığı, TİP’ten milletvekili adaylığı süreçleri olduğunu biliyoruz. Kendisi söyleşinizde “Sevmek Zamanı’nın sinemalara girmemesinin nedeni, benim TİP milletvekili adayı olma nedenimdir” diyor. Metin Erksan ve dönemin siyasi koşulları arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşadığı ve film çektiği yıllar Türkiye’nin sosyo-politik anlamda çok hızlı kabuk değiştirdiği bir dönemdir. 1960 askeri darbesine giden yolun taşlarının döşendiği Demokrat Partili yıllar onun da yönetmenliğe başladığı yıllardır. “Her mahallede bir milyoner yaratacağız” sloganının kabul gördüğü bir dönem. Ardından 1960 darbesi ve sanki 1961 Anayasası’yla birlikte hâkim olan nispeten daha demokratik koşullar. 1970’lere gelindiğinde sosyal ve ekonomik altüst oluşlar... Toprak, su ve kadın mülkiyetine dair yaptığı filmler. Sinemada sendikalaşma, dernekleşme gibi demokratik örgütlenme çabaları ve onların başını çekmesi. Sadece film yapmakla kalmayarak, dönemin tüm siyasal hareketliliğinin içinde yer alması. TİP milletvekilliği adaylığı... Her zaman sıkı bir entelektüel ve sivil toplumcu bir sinemacı olarak yaşaması...

Onun sineması üzerine daha çok konuşulmalı
► Metin Erksan üzerine çalışma yapmaya devam etmeyi düşünüyor musunuz?

Onun sinema anlayışı ve kişiliği üzerine çok şeylerin yazılmayı beklediğini düşünüyorum. Erksan sineması üzerine daha çok konuşulmalı. Analitik ve akademik düzeyde daha derinlikli metinler üretilmeli. Bu hem Erksan’a vefa hem de sinemamıza katkı sağlayacaktır.

Yeni kitabınız vesilesiyle sizin özelinizde bir soru sormak isterim. Sanatın hem sinema hem edebiyat alanı içerisinde biri olarak bu iki disiplinin birbirini nasıl beslediğini düşünüyorsunuz?
Sinema ve edebiyat pratikleri açısından birbirleriyle pek geçinemezler. Kullandıkları enstrüman ve yaklaşım birbiriyle tenakuz halindedir. Birinin derdi kelimeler, öbürününki görüntülerdir. Sinema edebiyata yaslandıkça dil olarak zayıflar. Ama senaryo da sonuçta edebi bir metindir. Bu yüzden edebi metinler sinemada yönetmenin elinde bir kılavuz metne dönüşmekten kaçınmamalı ve filme hizmet etmelidir.

***

Nasipse Adayız’ın kurgusu bitti

► Yeni filminiz “Nasipse Adayız” ne zaman çıkacak? Sevenlerinize yeni proje haberleriniz var mı?
Filmi Temmuz -Ağustos aylarında çektim. Kurgu bitti. Post süreci başladı. Festival yolculuğundan sonra seyirciyle buluşacak umarım. Yeni projeler elbette var. Yurtdışında yaşayan bir Türk yönetmene yazdığım senaryo ve kendi 2. Filmimin ön hazırlıkları sürüyor.