Erdoğan 14. muhtarlar toplantısında: Muhtarlar olarak çılgına dönmez misiniz?

İşte Erdoğan’ın Kaçak Saray'da yaptığı konuşmadan satır başları:
Ocak ayından bu yana sürdürdüğümüz muhtarlar toplantımızın 14’üncüsünde bir aradayız. Ara vermeyeceğiz, devam…
Yönetim organizasyonunun en tepesinde yer alan cumhurbaşkanımız ile bu yapının tabanını oluşturan muhtarlarımızla bağ ne kadar güçlü olursa Türkiye için o kadar hayırlı olur. Muhtarlarımızın görüşleri, değerlendirmeleri bizim için çok önemlidir.
Tabi bu durumdan rahatsızlık duyanların olduğunu da özellikle bilmenizi istiyorum. Bunları biliyorum, görüyorum. Osmanlı’nın son, cumhuriyetin son dönemlerinde Abdullah Cevdet gibi sözde aydınlar, kendileri gibi düşünmedikleri için milletlerini sevmediklerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlardı.
Bu milletin yerine başka ırk getirmek gibi ileri giden mankurtlara günümüzde de rastlıyoruz. Millete her türlü hakareti yapmayı kendilerine hak gören bu güruhun etki alanı hamdolsun giderek daralıyor. Biz tüm hayatımız boyunca halkımızla birlikte yürümeyi kendimize şiar edindik.
“TARİHİ BİR SEÇİM YAŞADIK ÜLKEMİZDE”
Geçtiğimiz Pazar günü tarihi bir seçim yaşadık ülkemizde. Öncelikle bu seçimde oyunu kullanarak ülkesinin ve kendisinin geleceği için tercihte bulunan tüm vatandaşlarıma teşekkür ediyorum. Katılımın yüksek olması milletimizin iradesine sahip çıkışının göstergesidir. Seçim sonuçlarının ülkemiz milletimiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temelli ediyorum. Yeni seçilen veya bir kez daha seçilen vekillerimizi tebrik ediyorum. Meclis’te temsil edilen siyasi partilerimize başarılar diliyorum.
“SEÇİM SONUÇLARINI DOĞRU DEĞERLENDİREMEDİKLERİNİ GÖRDÜK”
1 Kasım seçimleri, 7 haziran seçimlerinin tekrarı mahiyetinde bir erken seçimdi. 7 Haziran seçimleri Türkiye’nin uzun yıllardır alışık olmadığı bir Meclis tablosu ortaya çıkardı. Türkiye 2002 Kasım ayından beri ilk defa, bir siyasi partinin tek başına hükümet kuramadığı tabloyla karşı karşıya kaldı. 7 Haziran seçimlerinin öncesinden başlayarak 1 Kasım’a kadar geçen süreçte, bir kısım partilerin ülkenin güven ortamını tehdit eden söylemlerini hep birlikte takip ettik. Sizler de izlediniz, ben de izledim. Açıkçası, Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin çoğunun, 7 Haziran seçim sonuçlarını doğru değerlendiremediklerini gördük.
“SİYASET MÜHENDİSLİĞİ PROJELERİ PARTİLERE VE MİLLETE ADETA DAYATILMAYA ÇALIŞILDI”
Yüzde 60’lık blok söylemiyle başlayan, rövanşist anlayışla tırmandıran söylemler Türkiye’yi zorlu bir imtihanla baş baka bıraktı. Masa başında tasarlanan suni ve hayata geçirilmesi mümkün olmayan siyaset mühendisliği projeleri partilere ve millete adeta dayatılmaya çalışıldı. Bölücü terör örgütü ve sırtını ona dayadığını açıkça ifade eden bir parti, Türkiye’yi yeniden kanın gözyaşının hakim olduğu günlere dönmek için var gücüyle çalıştı.
“MUHTARLAR OLARAK ÇILGINA DÖNMEZ MİSİNİZ?”
Siz muhtarlar olarak, sizin üstünüzde belediye başkanları olarak caddelerin, sokakların, kanal açılmak suretiyle yaşanılmaz hale getirilmesini nasıl değerlendirirsiniz? Muhtarlar olarak çılgına dönmez misiniz? Bu ihanet, bunlar ihanet şebekesi. Benim huzur içinde yaşayacağım sokağa belediye bir kanal açacaksa, bunu ya içme suyu kanalı olarak açar, ya atık su kanalı açar veyahut da TEDAŞ gibi altyapı için kanal açar, arkasından kapatırlar.
“HİZMET ALIMI SURETİYLE KENDİ YANDAŞLARINA İŞ VERDİLER”
Ama bunlar tam aksine, bunun için değil oralara güvenlik güçleri giremesin, vatandaş rahat hareket edemesin diye bu tür kanallar açıldı. Bunu belediyelerin iş makinalarıyla yaptılar. Kapatmayı neyle yaptılar? Hizmet alımı suretiyle kendi yandaşlarına iş verdiler, parayı da ora vasıtasıyla terör örgütüne aktardılar. Bütün bunlar takip ediliyor, içişleri bakanlığımız müfettişleriyle takip ediliyor. Gereği yapılacak bunların.
Paralel devlet adını verdiğimiz şer şebekesi, tüm imkanlarını Türkiye’nin kazanımlarına saldırmak için hareket etti. Kendilerini ülkemiz medyasının amiral gemisi olarak görenler de bölücü ve paralel örgütlerin bu ihanetine ortak oldular, destek verdiler. İş çevrelerinden bir grup da maalesef bu koroya katıldı. Burada toplantılar yapıyorum. Bir iş adamı şunu söyledi, güneydoğunun insanı. Ve 11 yıldır bekletilen bir yol işini almış. Aynen batıdaki gibi, bizim beton asfalt dediğimiz ki uzun yıllara sari dayanıklılığı olan, üstüne asfaltın atıldığı yol yapacak. 11 yıldır bu iş sürüyor. Ben dedi ihaleyi aldım orayı yapıyorum ve yanımda çalışanların hepsi oradaki iki tane ilçenin, benim Kürt kardeşlerim onlar çalışıyor. Tehdit ediyorlar, şu kadar patronunuz para verecek, vergi verecek. Vermediği takdirde burası yakılır. Verilmediği için 20 adet iş makinası ve kamyonunu yakıyorlar. Şantiye şefinin de taksitle aldığı otomobili de yakıyorlar. Yahu bende kürdüm diyor, biz hayırlı bir iş yapıyoruz. Buralar kazalarla yaşadığımız yoldu, batıdaki yol yapıyoruz. Yapmayın etmeyin demesine rağmen onun da aracını yakıyorlar.
“BİZ HİZMETTEN BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜNMEDİK”
Bunun faturasını hükümete şahsıma kesmek gibi olağanüstü gayret içine girdiler. Ne dediler? Katil devlet, katil saray. Biz hizmetten başka bir şey düşünmedik. Bütün derdimiz bizim bu ülkede hizmet oldu. Biz bir şey söyledik. Bugün gelişmiş ülkelerde, batı dünyasında ne varsa, benim ülkemde de o olacak dedim. Ülkemde de batıda ne varsa doğuda da o olacak dedik.
“TÜRKİYE'NİN YAŞADIĞI SIKINTILI DURUM KARŞISINDA SESSİZ KALMAM DÜŞÜNÜLEMEZDİ”
Maalesef yalanın, iftiranın, kibrin, terbiyesizliğin, uzlaşmazlığın her çeşidinin sergilendiği bu karmaşık süreç milletimizi gerçekten çok rahatsız etti. Sadece içerde fitne ateşini körüklemekle yetinmediler, yurtdışında da kampanya organize ettiler. Bir yanda ülkemizi ziyaret eden Merkel’e gelme çağrısı yaparken, öte yandan akademisyenleri gazetecileri toplayıp bildiriler yayınlattılar. Onlar da bu işin aslı bu mu diye sorma nezaketini göstermediler. Yani Türkiye’yi tanımadan uzattıkları kağıda imza attılar. Türkiye’nin yaşadığı bu sıkıntılı durum karşısında, benim seyirci olmam, bir kenarda beklemem, sessiz kalmam düşünülemezdi. Hatta hatırlarsanız 10 Ağustos’tan önce ne demiştim? Alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım demiştim. Benim tarafım bellidir. Bazıları diyor ki tarafsız olman lazım. Tarafsız olmak hak konusundadır. Ama ben tarafım, kimden tarafım? Ben milletin tarafındayım.
“BEŞTEPE'NİN YOLUNU BİLMEYENLERLE YOLA GİDİLİR Mİ?”
Milletimin menfaati neyi gerektiriyorsa onu korumak zorundayım. Cumhurbaşkanı olarak Meclis çatısı altında bir koalisyon hükümeti kurulamaması üzerine, anayasanın bana verdiği yetkiye dayanarak Türkiye’yi yeniden seçime götürdüm. Şöyledir böyledir, cumhurbaşkanı taraf tutuyor, bilmem ne falan. Ben muhtarlarımıza bir şey söyledim. Beştepe’nin yolunu bilmeyenlerle yola gidilir mi? Biz bugüne kadar tüm sorunlarımızın çözüm adresi olarak milleti, milli iradeyi gören bir anlayışa sahibiz. Çözümün içerde ve dışardaki güç odaklarında, terörde, kaosta değil millette aranmasını istedik. Bak hemen anında milletin iradesi tecelli etti, işi bitirdi.
Hamd olsun milletimiz bizi mahcup etmedi. Bir kez daha kendisine olan güvenimizi itimadımızı teyit etti. Biz milletin tercihlerine hep saygı gösterdik, bundan sonra da devam edeceğiz. Türkiye Gezi olaylarıyla ilk kıvılcımı çakılan, 17-25 Aralık darbe girişimiyle bir adım öteye taşınan, bölücü terörle daha da tırmandırılan zor bir dönemi artık geride bırakıyor. Tüm zamanımızı enerjimizi 2023 hedeflerimize, bölgedeki sorunların çözümüne, büyük ve güçlü yeni Türkiye vizyonumuza tekzif edeceğiz.
“MİLLETİMİZ 1 KASIM'DA BEN KOALİSYON İSTEMİYORUM MESAJI VERDİ”
Uzlaşmaya varmak yerine kendi hesapları doğrultusunda hareket eden partilere, milletimiz bu politikaları onaylamadığını gösterdi. Tabi bu iş burada bitmedi, bitmez. Milletimiz 1 Kasım’da ben koalisyon istemiyorum mesajını verdi. Yine milletimiz, terör örgütlerinin yöntemlerini benimseyenlere bu yolun yanlış olduğunu ifade etti. Taşkınlıklara yönelenler milletimiz tarafından bir kez daha seçim sandığı marifetiyle ikaz edildi, uyarıldı. Bundan daha güzel yol olur mu? Silahlarla değil, yolları kazmakla değil.
“TEK MİLLET, TEK BAYRAK, TEK VATAN, TEK DEVLET”
Ülkenin ve milletin geleceği için siyaset üretenlerle, yeni Türkiye’yi savunanlarla, eski Türkiye’nin söylemleriyle hareket edenler bu seçimde bir kez daha görülmüştür. Milletimiz teröre, terör örgütlerine, onlara sırtını dayayanlara, her türlü paralel yapıya ve bunlar karşısında gerekli dirayeti ortaya koyamayanlara mesajını açık şekilde ifade etmiştir. Milletimiz, yerli; yani siz ve milli duruş sergileyenlerin yanında yer aldığını göstermiştir. Her fırsatta tekrarladığımız bir şey var. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.
“KİMSE BENİ CUMHURBAŞKANI OLDUĞUM İÇİN SEVMESİN”
En batıdan en doğuya, en kuzeyden güneye 78 milyonuyla biz, Türk'ü, Kürdü, Arap'ı, Boşnağı, Roman'ı, Zaza'sı kim varsa, 78 milyon biz tek milletiz. Bunu bir defa kabulleneceğiz ya. Birbirinizi de makam, mevki, ırk bunun için sevmeyeceğiz, birbirimizi Allah için seveceğiz. Kimse beni cumhurbaşkanı olduğum için sevmesin, ya da birisini çok parası var diye sevmesin, makam mevki için sevmesin. Hepimiz öleceğiz unutmayın. Bu kardeşiniz de ölecek. Ve bizi mezara gömdükleri gün kimse bu cumhurbaşkanıydı demeyecek. Hoca efendi er kişi niyetine diyecek ve defnedip gidecekler. Ama bu kubbede hoş bir sada bırakmışsak ne mutlu bize.
“KÜRDÜM DE, KÜRTÇÜLÜK YAPMA”
Ben Türk'üm de, ben Kürdüm de, Ben Arap'ım, Laz'ım de. Ama Romancılık yapma, Kürtçülük yapma, Türkçülük yapma. Mesele bu. Bunu yaptığımız zaman bölünürüz. Unutmayalım biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız.
“NE EKSİĞİNİZ VARDI YA”
Niye bizi bölüyorlar ya? Ne eksiğiniz vardı ya? Biz buralara hangi yatırımı yapmadık ya? Yani şu anda Güneydoğu'ya yaptığımız yatırım 260 katrilyon. Cumhuriyet tarihinde yok böyle bir yatırım.
“BİZ YAPIYORUZ, SİZ YAKIYORSUNUZ”
Ama biz yapıyoruz, siz yakıyorsunuz yıkıyorsunuz ya. Göreve geldiğimde 76 üniversitemiz vardı, şimdi 193 üniversite var ya. Bunları niye yaptık? Benim Hakkari’deki kardeşim fakirdir. Çocuğu üniversiteye gidecek, istanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e gönderemeyebilir. Yahu biz üniversiteyi onun ayağına götürelim…
Ama sen ayağına gelen üniversiteyi tararsan, bombalarla yıkmaya çalışırsan, oralardaki akademisyenleri tehdit edersen oraya biz profesör, doçent bile gönderemeyiz. Çünkü onların bir yerde can güvenliğini de sağlamak zorundayız. Ama bunlar işimizi zor kılıyor. Ben doğuda akademistenlik yapan bu öğretim üyelerini de Mehmetçiklerimiz, polisimiz nasıl kahramansa, ben akademisyenlerimizi de sağlık görevlilerimizi de öğretmenlerimizi ben ilimde vesaire birere vatansever kahraman olarak görüyorum ve böyle alkışlıyorum.
Bu beyler bizim bayrakla sorunumuz yok diyor. Eeee? Bayrağımızı gördüğü yerde kaçıyor. Ama bazen de göstermelik bunu yapıyor, 7 Haziran’da yaptıkları gibi. Kendileri işte, kendi tabutlarında oraya bir paçavra seriyorlar. Sonra diyor ki bayrakla sorunum yok. E ne bu? İnanıyorum ki ben siz muhtarlar vasıtasıyla, milletim vasıtasıyla bu yanlışları inşallah düzelterek çok daha farklı aydınlık günlere beraber yürüyeceğiz.
Bak şu anda bütün güvenlik güçlerimiz, askerimiz, polisimiz hepsi bölgedeler. Dağ taş demiyorlar. Şehidimiz de oluyor. Peygamberlikten sonra en büyük makam olan oraya yürüyen kardeşlerimiz var. Biliyorum aileler bu noktada çok dertli. Ama şunu da bilmemiz lazım ki, o şehitlik makamı öyle bir makam ki o allah için, vatan için yürüyenlerin kazandığı bir rütbe. Bu mücadeleyle inşallah onların da kanı yerde kalmayacak.
Tabi bir devlet içinde devlet olmaz, bizim tek devletimiz var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti o kadar. Başka bir devlet olamaz.
Tabi 1 Kasım’ın en önemli mesajlarından biri de Türkiye’nin bir an önce yeni anayasa meselesi çözmesi gerektiğidir. Bunu millet bekliyor değil mi? Daha önceki yeni anayasa çalışmalarında, başbakandım o zaman ben diğer komisyonların oluştuğu gibi değil, biz sayımızın gerektiği kadar komisyon üyeliği istemiyoruz. Dört partinin dördü de üçer üye versin o çalışmayı yapalım. O zamanlar bizim sayımız 330’a yakındı, muhalefetin sayısı 220’ydi. Onlar 9 partimiz 3 üye ile temsil edildi.
Hepsi masadan kaçtı ve işi bitiremedik. Hatta belli mesafe alındı. Dedik bunları kanunlaştıralım, bunda da kaçtılar. Temenni ederim ki yeni dönemde bu yeni anayasa hazırlıklarına katkı vermekten çekinmezler, bunu beraber masaya oturmak suretiyle hallederler. Engellemenin peşinde olan partiler bu anlayışlarından vazgeçmelidir diye düşünüyorum. Engelleyici tavır içine giren herkes bunun hesabını da 4 sene sonra yapılacak seçimde yine verirler. Meclis’in fiilen çalışmaya başlamasıyla birlikte bu konunun partilerimiz tarafından ele alınacağına ve netice elde etmeye yönelik bir çalışma başlatılacağına inanıyorum.
Bunu dün başbakanımızın şahsımı ziyaretinde aramızda görüştük. Diğer muhalefet partileriyle bu görüşmeyi kendisi de yapacağını söylediler. Geçen dönem tartışma konusu olan tüm hususlar, yeni anayasa hazırlanması sürecinde görüşülür, konuşulur, milletin huzuruna getirilir. Bende cumhurbaşkanı olarak üzerime düşen neyse, hiç gecikmeden desteğini verir, bir an önce milletimizin uygulamasına sunulmasını ben de isterim. Burada da kişisel fikirlerimiz saklı kalmak kaydıyla, meclis’in iradesine saygı göstermek hepimizin görevidir. (Hürriyet)