Türkiye’nin gelmiş geçmiş en uzun boylu, en uzun süreli iktidarda kalmış lideri, en iyi hitabet yeteneğine sahip, en uzun süreli, en çok konuşmasını yapmış politik figürü, en hızlı aks değiştirme kabiliyetine sahip 1 numaralı dünya siyasetçisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan önceki gün (27 Nisan 2018 Cuma) yaptığı konuşmalardan birinde “diktatör” dedi.
AK Parti İl Başkanları toplantısında yine çok güzel bir şekilde konuştu:

-Bu ülkede diktatör görmek isteyen, bir gecede 15 milletvekiline, partisine, kamuoyuna ve milletimize hiçbir makul gerekçe gösteremeden zorla parti değiştirtenlere bakmalı. Sen bunları ağlatarak, kabul edemeyeceği bir yere gönderiyorsun. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ama diktatörler bunu yapar!

Şahane bir sitem!

Bu sitemin muhatabı elbette CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Herkes bunu gayet açık ve net olarak anladı. Zaten anlamamak için eşek olmak gerekir.

Yalnız ağlama meselesini keşke görmezden gelseydi. Neden derseniz, AKP içinden de ağlayanlar akıllara gelebilir.
AKP’li belediye başkanları geçen yıl istifalarını sunarlarken yorgun metallere bağlı gözyaşlarını tutamayıp ağlamışlardı. Denebilir ki, efendim siz de böylesi şeyler yaptınız şimdi size de diktatör mü diyeceğiz?
Asla böyle bir şey denilemez.

İsteyen desin de görsün gününü..!

Erdoğan ülkede en fazla seçim yaptırıp en fazla seçim kazanmış bir liderdir. Diktatörler demokrasi sevmezler. Adalet de sevmezler.

Oysa Tayyip Erdoğan öncelikle demokrasiyi bir çoğunluk rejimi olarak benimseyip sevdiğini defalarca hem söyledi hem de yaptı. Herkes fikrini söyler, çoğunluğun dediği olur. İşte sana demokrasi!

Bunu başka türlü okuyanlar da oluyor:

“Demokrasiler de çoğunluğa sahip olan bir parti, azınlıkta kalanların tümünün ağzına tükürebilir!”

Erdoğan şimdiye kadar hiç demokrasinin içine tükürmekten bahsetmedi. Muhalefete de dönüp “tükürürüm sizin muhalefetinize” demedi.

Sadece “yapıcı muhalefet olun” dedi:

-Bizi destekleyin!

(Muhalefetin de Allah’ı var. Savaş falan söz konusu olduğunda Erdoğan’ı destekledi.)

Erdoğan sadece gazetecilikten ve gazeteciler de birazcık müşteki idi. Bazı zamanlarda son derece kibar bir şekilde bunu ifade etti:

-Batsın böyle gazetecilik!

Nitekim battı!

Batan geminin malları da yağmalandı.

Şimdi baskın bir seçime gidiliyor. Ama “baskın basanındır” atasözümüze aykırı gelişmeler yaşanıyor.

Bunu da resmen muhalefet yapıyor. Daha doğrusu muhalefet, hiç utanıp sıkılmadan muhalefet yapmak çabaları içine giriyor.

Uyguladıkları yöntemler de “kırıcı” olabiliyor. Sadece bir parti –İYİ Parti- seçime katılabilsin diye, iktidar tarafından öngörülemeyen bir atak yapıyor. CHP 15 milletvekilini İYİ Parti’ye yolluyor.

İyi mi şimdi bu?

Ne olacak ki; daha yeni kuruldunuz bir seçime girmeseniz ne olur? Kalp kırmaya değer mi?

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta içinde o kadar güzel şeyler söyledi ki, bunları görmemek duymamak olamaz:

-Bir yerde adalete olan özlem çok fazla ifade ediliyorsa, orada zulüm var demektir!”

Demek ki neymiş?

Adalet yok, zulüm var!

Diktatör de var!

Bunların hepsini ülkenin en tepesindeki kişi söylüyor. Hakkını teslim etmemiz gerekiyor:

-Erdoğan tespit yaptı, diktatör dedi!

Not:
Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde sadece adındaki anımsatmanın yanlış anlamalara sebebiyet vereceği hassasiyetiyle yasaklanan Barış Atay’ın “Sadece Diktatör” oyunu konusunda mülki amirler davranışlarını yeniden gözden geçirmeliler.