Uluslararası Göç Konferansı'nda açıklamalarda bulunan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Az gelişmiş ülkelerin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını beyin göçünü teşvik ederek alıp ihtiyaç sahiplerine kapıyı kapatmak ahlaki bir tavır değildir” dedi.

Erdoğan’dan ‘beyin göçü’ eleştirisi

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde "Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi" başlıklı uluslararası konferansa katıldı. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, “Az gelişmiş ülkelerin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını beyin göçünü teşvik ederek alıp ihtiyaç sahiplerine kapıyı kapatmak ahlaki bir tavır değildir” dedi.

Erdoğan, şunları söyledi:

“Türkiye'nin terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüğüne işaret eden Erdoğan, "Nasıl, kimseye bakmadan terör yuvalarını imha etmişsek, saldırıların devamı halinde diğer bölgelere yönelik de adım atmaktan çekinmeyiz. Az gelişmiş ülkelerin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını beyin göçünü teşvik ederek alıp ihtiyaç sahiplerine kapıyı kapatmak ahlaki bir tavır değildir.”

GÖÇMENLERE YÖNELİK POLİTİKALAR

"Göçmenler konusunda insanlık sadece Akdeniz'de değil, Ege'de ve Meriç'te de sınıfta kalmıştır. Kabul ettikleri birkaç yüz mülteciyi reklam malzemesi olarak kullananlar, insan hayatı ile ilgili bu kriz karşısında sorumluluk üstlenmiyor" ifadelerini kullanan Erdoğan, ABD'nin politikalarını eleştirdi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunların mültecilere sahip çıkmak gibi bir derdi yok, dert başka. Hala bunlar terörle, teröristlerle beraberler. Dostlar, dostluğunu icra ettiği müddetçe gönlümüzü açarız. Ama etmezlerse bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da onu yaparız. Maddi imkanları bizden katbekat fazla olan ülkeler mültecileri toplama kamplarına mahkum ederken biz bu insanlarla ekmeğimizi paylaştık. Suriye bağlamında yaşananlar bize, duvarları yükseltmenin, sınırları dikenli tellerle çevirmenin, göçmenlerin botlarını batırmanın çare olmadığını göstermiştir."

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:

“Göç önümüzdeki 20 yılın projeksiyonu ve ötesi temasıyla düzenlenen konferansın başarılı geçmesini özellikle temenni ediyorum. Göç alanında uzmanları bir araya getiren 9 Eylül Üniversitesi'ni tebrik ediyorum. Konferansın mültecilerin statüsü hakkında Cenevre Sözleşmesi'nin 77. yıldönümünde tertiplenmesi bu buluşmaya ayrı bir anlam katıyor. Konferansa yurt içi ve yurt dışından iştirak eden tüm akademisyenlerimize ve uzmanlarımıza şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

Her sene milyonlarca insan savaşlar, iç çatışmalar, istikrarsızlık, kıtlık, terör ve yoksulluk gibi sebeplerle evlerini terk ediyor. Dünya genelinde göçmenlerin sayısı 272 milyona, mültecilerin sayısı 26 milyona yaklaşmıştır. Dünya nüfusunun yüzde 3'ü göçmen olarak hayatını sürdürmektedir. Bu insan hareketliliğiyle zaman zaman içimizi acıtan pek çok manzara ile karşılaşıyoruz.

'AKDENİZ’DE 30 BİNE YAKIN GÖÇMEN HAYATINI KAYBETTİ'

Geride bıraktığımız dönemde kadın ve çocuk olmak üzere 30 bine yakın göçmen Akdeniz'de hayatını kaybetti. Sahra Çölü'nün kızıl kumları milyonlarca göçmene mezar oldu. Aylan bebek başta olmak üzere Ege'de yaşanan insani durumları unutamayız. Azgın dalgalara meydan okuyan bu mazlumların, özellikle botlarının nasıl kasten batırıldığını gayet iyi hatırlıyoruz. İnsanlık Ege ve Meriç'te de sınıfta kalmıştır.

Sadece 2020 yılında Ege'de 9 bine yakın geri itme vakası yaşandı. Avrupa'ya sığınan onbinlerce Suriyeli çocuğun nerede olduğu, kimler tarafından kaçırıldığı bilinmiyor. Bu meselede asıl yükü taşıyan gelişmekte olan ülkelerdir. Kabul ettikleri birkaç yüz mülteciyi reklam malzemesi olarak kullananlar, insan hayatıyla ilgili bu kriz karşısında sorumluluk üstlenmiyor. BM Yüksek Komiserliği'nin verileri bu gerçeği çok yalın bir şekilde ortaya koyuyor.

2020 yılında dünyada üçüncü ülkelere yerleştirmeyi bekleyen 1 milyon 440 bin mülteciden sadece 39 bin 500'ü 25 batı ülkesine yerleştirilebilmiştir. Türkiye sayıları 4 milyonu bulan insanlara ev sahipliği yapmıştır, yapmaktadır. Türkiye ile Yunanistan sınırında mültecilere Yunan güvenlik güçleri tarafından açıkça zulmedildiği utanç verici sahneler yaşandı. Türkiye göç olgusuna asla yabancı değildir. Asırlardır doğudan batıya, kuzeyden güneye insan hareketliliğinin merkezinde biz yer alıyoruz.

Engizisyondan kaçan museviler başta olmak üzere inancı, rengi, kültürü dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalan milyonlarca insana biz kapımızı açtık. 'Tahtımı, tacımı veririm ama devletime sığınan mazlumları asla vermem' diyen bir devlet geleneğine biz sahibiz. Kafkasya'daki kardeşlerimizle Balkanlar'daki soydaşlarımız başları dara düşünce hep bizim topraklarımızı sığındı. Nazilerin gardirine uğrayanlara bizim ülkemiz sahip çıktı.

Mağdur durumdaki bu insanlara kendi vatandaşımıza hangi hizmeti veriyorsak, hiçbir karşılık beklemeden hizmete sunduk. Bütün bunlarda çıkar hesabı, reklam olsun diye değil, inancımızın, imanımızın, kültürümüzün gereği olarak yaptık. Bu süreçte ülkemize verilen sözlerin çoğunun tutulmadığını gördük. İsim vermeyeceğim, hepinizin çok iyi tanıdığı bildiği liderler bunlar. İdlib'te, Suriye'nin kuzeyinde briket konutlar yapalım dedik. 'Ne kadar yaparsınız' diye sorduğumuzda, 'ne kadar yapalım' dediler. Biz 50 bin 100 bin yapacağız bunun bir kısmını da siz üstlenin dedik. İnanır mısınız 50 dereden su taşıdılar verdikleri sözü tutmadılar. Şu an 52 bin konut yaptık.

Aramızdaki dostlar notlarını alırlarsa, bu 50 bin briket konutta bu insanlar yaşasın istedik. Şu depremde bile burada konteynırlarla yine depremzedeleri misafir ediyoruz. AB Yunanistan'a 100 bin sığınmacı için, 3 milyar Avro destek verirken, Türkiye'deki 4 milyon sığınmacı için elini taşın altına koymadı. Bir araya gelip konuştuğunuzda kesinlikle hep yalan, yalan, yalan. Doğru konuşmuyorsunuz. 18 Mart mutabakatında 6 milyan Avro aradan geçen süreye rağmen halen tam olarak gönderilmedi. Uluslararası basın kuruluşları bile bu gerçeği yeni yeni görmeye başladı. Uluslararası medyada yayınlanan habere göre Suriyeli mültecilere sahip çıkan tek devlet Türkiye'dir.

'420 BİN SIĞINMACI GERİ DÖNDÜ'

Muhtemel katliamların önündeki yegane engel de Türkiye'nin bu bölgede askeri varlığıdır. Biz paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne inanan, dünyayı iyiliğin değiştireceğine iman eden insanlarız. Bizim böyle bir farkımız var. Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe, ülkemizdeki Suriyelilerin güvenli ve gönüllü olarak ülkeye dönüşleri hızlanıyor. Ülkemizden 420 bin sığınmacı geri döndü.

Suriye'deki istikrarsızlıktan beslenen bölücü terör örgütünün son günlerde güvenli bölgelere yönelik terör eylemlerini arttırdığını görüyoruz. PKK, YPG'nin kalleş saldırıları sebebiyle bir ay içinde onlarca masum sivil ve çocuk hayatını kaybetti. Nasıl daha önce gerektiğinde kimseye bakmadan terör yuvalarını imha etmişsek, saldırıların devam etmesi halinde diğer bölgelere gereken adımları atmaktan çekinmeyiz. Göçle kurulan bizzat ataları göçmen olan toplumların göç meselesine salt güvenlik odaklı bir anlayışla yaklaşmaları büyük bir çelişkidir.

Göç olgusuna geniş bir perspektifle bakılması gerekiyor. Suriye bağlamında yaşananlar bize duvarları yükseltmenin, sınırları dikenli tel ile çevirmenin, hatta botları batırmanın çare olmadığını göstermiştir. Bu tür politikalar göçe kaynaklık eden sorunların derinleşmesine, yeni göç dalgaların oluşmasına sebep olacak. Göç meselesinin üstesinden yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı ile gelineceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.

'GÖÇMENLERLE İLGİLİ POLİTİKALARIMIZ YENİLENECEK'

Koronavirüs salgını ise göçmenlerin sıkıntılarını arttırmış, kırılgan bir iklim yaşayan bu insanların durumunu daha da arttırmıştır. Her yıl milyonlarca insanı evlerini, yurtlarını terk etmeye zorlayan sebeplerdir. Bu yüzleşmeye göç meselesinin elbette güvenlik boyutu da olan ama asıl insani, siyasi, sosyal mesele olduğunu kabul ederek başlayabiliriz. Her göç yeni bir buluşmadır. Etnik kimliği, dini, dili, kültürü farklı insanların kucaklaşmasıdır. Göçle ilgili önyargılarımızı bir tarafa bırakarak göçmenlerin gittikleri ülke ve topluma katkıları da görmemiz gerekiyor.

Aynı şekilde ülkemize yerleşen sığınmacılardan da gayretleri ve birikimleriyle bize çok değerli katkılar sunanlar var. Doktor, mühendis, hemşire, mimarlar var. Bunlardan birçok yerde istifade ediyoruz. 1960'dan beri göç veren ve asırlardır göç alan bir ülke olarak göç olgusuna yalnızca güvenlikçi pencereden bakmıyoruz. Yarının büyük ve güçlü Türkiyesini içe kapanarak değil dışa açılarak gerçekleşeceğinin farkındayız. Eğitim, akademi, bilim, sanat, ticarette bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere gereken kolaylığı göstereceğiz. Ülkemizde eğitim görmüş, Türkiye ile gönül bağı insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz.

Özellikle çok açık ve net söylemek zorundayım, o botları şişleyenleri herhalde sizler de en az benim kadar biliyorsunuz. Komşu Yunanistan polisi ve sahil güvenlikleriyle o botları nasıl şişlediğini ve insanların o denizin sularında nasıl öldüğünü biliyorsunuz. Bunu tüm dünyaya anlatıyoruz, ne anlatırsan anlat bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkıyor. Ama yine de anlatmaya devam edeceğiz.”