Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NTV Spor'da yayınlanan %100 Futbol programında Rıdvan Dilmen ve Murat Kosova'nın sorularını yanıtlıyor

Erdoğan'dan spor gündemi hakkında açıklamalar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NTV ve NTV Spor ekranlarında yayınlanan %100 Futbol Özel'de programında, Rıdvan Dilmen ve Murat Kosova'nın spor gündemine dair sorularını yanıtladı. Erdoğan, yabancı sınırlamısıyla ilgili, "Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, bütün kulüpler onu yapıyor. Bu yürüyen bir süreç. 2019'dan sonrasına yönelik Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, yürütelim konusunda durmalarında fayda var"

Murat Kosova: Herhalde politik hayata atıldığınızdan beri spor hayatınız, programınızdan hiç eksik olmadı. Biz de futbol sevgisinin kaynaklandığı günlerle başlayalım. Futbol sevgisi, spor sevgisi sizde nasıl başladı?

Erdoğan: Benim 15 yaşımda başlayan futbolla ilişkim, sürekli olarak bir sevgiyle, ardından Kasımpaşa Kaptanpaşa Mahallesi’nde futbol serüvenimiz kağıttan futbol topu yapıp oynardık. Mahalle takımında oynamaya başladık. Orada çabuk yükseldik. 14 yaşında başlayan o süreç amatör kümeye çıkışı getirdi. Mahalle takımında Nevruz Şerif ve takım kaptanımız olan Feti Ağabeyimiz vardı. Nevruz Bey daha sonra Fenerbahçe’ye ve Şekerspor’a gitti. Feti Bey, Camialtı’nda oynuyordu. Onlar Camialtı’nda oynarken Erokspor’dayım. Forvet oynuyorum. Gole çok yakınım. Kendiler orada oynarken beni Camialtı’na tavsiye ettiler. Camialtı da o dönemde sürekli başa oynayan bir amatör kulüptü.

Rıdvan Dilmen: Yeni kuşak pek bilmez. Eskiden, hatta benden bir önceki nesile kadar Türkiye’de iki lig vardı. Biri şu andaki bilinen Süper Lig, bir de 2. Lig. Altta bugünkü 2.Lig, 3.Lig yoktu. O zamanlar İstanbul Birinci Amatör Küme, bugünün Süper Ligi’ne yakın.

Erdoğan: O zaman amatör kümeyi herkes gelir izlerdi. Birinci Lig teknik direktörleri özellikle İstanbul Şampiyonası’nı muhakkak takip ederlerdi.

Rıdvan Dilmen: Her hafta gazetelerde haftanın futbolcusu, karmaları yapılırdı. Kemal Belgin gelir yazardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Evet. Attila Gökçe de... Onlar gelir, yıldızlar falan verirdi. Gazetelerde onlar hep o şekilde çıkardı. Amatör kümenin o kadroları oradan hep takip edilirdi. Sizler de ne kadar yıldız almışsınız, durum nedir, ne değildir. Altta yorumlar da var. Şimdiki gibi değil. Şimdi amatör küme takımlarına yer kalmıyor ki... Bundan dolayı tabii heyecan dolu bir süreçti. Erokspor mahalle takımımızdı ama iyi bir takımdı. Amatör kümeden dediğim gibi Feti Ağbi gibi, Nevruz Şerif gibi amatör kümede sivrilmiş büyüklerimiz mahalle takımımızda beraber oynadığımız ekipti. Oradan Camialtı’na amatör kümeye geçerek 7 yıl orada forvet oynadım. Hem de okuyorum. Camialtı’nda oynarken İstanbul Amatör Karması’na seçildim. Gökmen ile Yasin’in kardeşleri Doğan da bizim amatör karmanın kalecisiydi. Ali Sami Yen o zamanlar çimleri tam budanmış değildi. Çimi vardı. Çünkü sonraları çim mim görmek mümkün değildi; Ali Sami Yen o hale düştü. Orada amatör karmasına seçildik. Bir süre orada kaldık. 7 senelik süreçten sonra da İETT’ye transfer oldum. İETT’ye transfer olmak bizim için ayrı bir imkandı. Hem iş imkanı doğdu hem de İETT de sürekli zirveyi zorlayan bir takımdı. Orada da 7 yıl oynadım. Bunun da beş yılı hep grup şampiyonluğuyla, İstanbul Şampiyonası ve İstanbul Şampiyonluğu ile geçti. Bizim takım da çok iyi bir takımdı. Orada da malum Oğuz var. Sonra Fenerbahçe falan da yaptı. Bizim takım da devamlı grup şampiyonu olan, İstanbul Şampiyonası’nı zorlayan bir takım. Böyle bir süreci de orada yaşadık. Tabii bir de İETT’de takım kaptanlığım da oldu. İETT’deki bu heyecan daha da farklıydı. Herhangi bir farklı, olumsuz alışkanlıkları olmayan bir takım. O zaman Vefa falan hep toprak saha. Çim saha yok. Nerelerde oynuyorduk? Mesela Şeref Stadı, toprak saha. O zaman duşlar bile aman yarabbi! Nasıl duşlar olduğu malum. Karagümrük diye bilinen Vefa Stadı’ydı. Zeytinburnu sınırları içerisinde Bozkurt Stadı vardı. Orası da tamamen toprak. Alibeyköy var, gene toprak. Düştüğün zaman, zımpara gibi derinizi alıp götürüyor. Paşabahçe vardı. Buralarda geçti futbolculuğumuz. Ali Sami Yen çimdir diye düşünürken orası da zamanla kaybetti çimini... Böyle bir süreçte 14 yıl... Son yılımı da yetiştiğim mahalle takımı Erokspor’da oynadım. Oradan da askere gittim.

Rıdvan Dilmen: Aileler ya okuyacaksın ya top oynayacaksın diyorlardı. Şimdi ikisini birlikte götürebiliyorsun. Allah rahmet eylesin, annem; ağabeyim de futbolcuydu, benim oynamamı istiyordu. Aileler o zamanlar “Oku, oku” diyorlardı. Keşke okulu da götürebilseydik. Şimdi sporcu kardeşlerimize “Okulu da götürebilirsiniz” diyoruz. Sizin öyle bir imkanınız yoktu. Okul vardı. Sizi Kaleporoviç’in istediğini de biliyorum ben Fenerbahçe’ye ama rahmetli babanız...

Erdoğan: Babam, Allah rahmet eylesin, “Kesinlikle okuyacaksın” diyordu. Top oynadığımı dahi çok sonraları öğrendi.

Rıdvan Dilmen: Gizli, gizli mi gidiyordunuz?

Erdoğan: Tabii... Mesela ben futbol ayakkabısını falan, çok sonra Adidas ile müşerref oldum. Biz amatör kümede ilk zamanlar başkalarından ayakkabı alırdık. Aldığımız ayakkabılar da meşhur Dinyakos vardı, onlar... Dolapdere de, Yenişehir’de iki tane... Bir Rahman vardı, bir de İbrahim... Öldüyseler, rahmet okuyalım... Sağsalar, sağlık, esenlik dileyelim. Kösele, altında kramponlar, onlar da kösele... Toprak sahada oynuyorsun. O kramponlar falan, eriyor. Çiviler ayağı deliyor.

Rıdvan Dilmen: O zaman tekmelik falan da yok.

Erdoğan: Tabii...

Murat Kosova: O zamanlar top da, gerçekten meşin yuvarlak.

Erdoğan: Toplar, sonradan gelişti tabii... O Dinyakos ayakkabılar suyu da yiyince çamurlanıyor, iyice şişiyor.

Rıdvan Dilmen: Rahmetli babanız öğrendiğinde karar vermek zorunda mı kaldınız?

Erdoğan: Karar vermek demeyeyim de... Babamı o konuda ikna ettim sonra. Yani ikna oldu. Çünkü dedim ki, “Baba bak ben okula da gidiyorum. Bu da var. İETT’deyim. Orada biraz daha lüksümüz de arttı. Camialtı’nın son dönemlerinde yine aynı şekilde. Adidas ayakkabı falan onları artık bulduk. Hele İETT’de imkanlar çok çok daha iyi. Şartlarımız çok daha iyi. Camialtı’nda da öyle. Antrenman şartları oralarda, duşlar vesaire o imkanlarımız, kulüp şartları... Camialtı’nda da iyiydi, İETT’de de... İETT’de bir de malum otobüslerimizle antrenman alanlarına gider gelirdik. Maçlara aynı şekilde gidiş, gelişlerimiz olurdu. Bir de her iki takımda da birlik, beraberlik, dayanışmamız, arkadaşlarımızla çok çok iyiydi. O dayanışma zaten bize başarıyı getiriyordu. Bazı arkadaşlarla hala telefonlaşırız. Zaman zaman görüştüklerim de olur. O birlikteliğin getirdiği neticeler vardı. Babamı sonunda ikna ettim. O da, rahmeti, bu noktadan sonra artık bana bir şey yapmadı. Hatta benim üçüncü bir önemli şeyim daha vardı. Siyaseti de yapıyordum. İETT’deyken... Gençlik kollarında İstanbul Başkanlığı’nı yapıyordum. Önce Beyoğlu, sonra İstanbul Gençlik Kollar Başkanı oldum. Hem antrenmanlar hem maçlar hem okul hem de İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı, büyük bir yoğunluk içerisinde bunları yürüttük.

Rıdvan Dilmen: Antrenmanlara falan giderken Taksim’de ballı süt hikayeniz var bir de...

Erdoğan: Dolmabahçe’ye stada doğru inerken İETT Spor Kulübü orada... Teknik Üniversite’nin arka tarafında... Üniversitenin bir ufak antrenman sahası var dı. Bazen de orada antrenman yaptığımız olurdu. Oradan çıkardım. Elmadağ’a doğru büfeler vardır. Orada müşterisi olduğum bir büfem vardı. Oraya gittiğimde anlardı hemen zaten. Bal-süt-muz hemen karıştırırdı. Verdiğimiz enerjiyi hemen orada yeniden alırdık.

Rıdvan Dilmen: Hiç kırmızı kart gördünüz mü?

Erdoğan: Bir kere... Çok da aslında ciddi bir şey değildi ama... Anadolu Hisarı Stadı’nda yanılmıyorsam Yıldız ile oynuyorduk. Takım kaptanıyım aynı zamanda... Kaptanlığın verdiği itirazı yaptım. Hakem bana kırmızı kartı çıkardı. Hayatımda bir kırmızı kart vardır; odur. Başka yok...

Murat Kosova: Burada stadın açılışında izledik gol vuruşlarınız çok şaşırttı. Sol, sağ, iç, dış...

Rıdvan Dilmen: Hiç unutmuyorum Ramazan'dı ve Diyarbakır’dan gelmiştiniz. Belki de yolda açtınız iftarı... Sıcak hava... Ayağının tozuyla çıktı. “Eyvah!” dedim. “İnşallah bir sıkıntı olmaz.”

Erdoğan: Ben de biraz mütereddittim. Oruç, uçakta iftar... Uzun yoldan geliyoruz. Millete rezil olmak da var.

Murat Kosova: O gün sakatlananlar da oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sakatlanan yanında...

Rıdvan Dilmen: Sayın Cumhurbaşkanı’nı düşünürken kendim gittim.

Murat Kosova: Takım kaptanı olmak, liderlik... Bizim jenerasyonumuzda okumak ve spor yapmak, bu tesisleşmeyle artık daha kolay ama

Rıdvan Dilmen: Allah rahmet eylesin, anneniz Tenzile Hanım futbolculuğunuza nasıl bakıyordu. O zamanlar anneler formaları yıkar tekrar gönderirdi.


Erdoğan: Aynen öyle... Gerçi bizim Camialtı’nda da, İETT’de de öyle bir sorunumuz yoktu. Ama Camialtı’na gitmeden önce Erokspor’dayken anacığım formamı evde yıkardı, kuruturdu. “Niye oynuyorsun, bak çamur olmuş” falan hiç yok. Alır yıkar, hatta daha da ileri gider ütüler, formamı bana verirdi. Ben de kulübe götürür formayı teslim ederdim.

Rıdvan Dilmen: Burayı (Başakşehir Fatih Terim Stadı) gezdik programdan önce. Başakşehir Kulübü Başkanı Göksel Bey (Gümüşdağ) de söyledi. Hem mescit var bu statta hem de farklı dinlerden çok yabancı futbolcu da olduğu için şapel ve sinagog da... Bu konuda düşünceniz nedir?

Erdoğan: Başkanın bu hassasiyeti bana göre takdire şayan... Futbolcu da, seyirci de... Olayı hep birlikte düşünmek lazım. Hem şapel hem de sinagog olması, ayrıca mescit bulunması... Seyirci var. İbadetini yapacak. Ama maçı da seyretmek istiyor. Namaz saatine de rastlıyor maç. Böyle bir yer varsa. Mescide iner, namazını kılar. Müslüman için bu... Öbür tarafta, hristiyan veya musevi olanlar var. Futbolcu veya konuklardan... Onlara tahsis edilmiş yerde ibadetini yapıp maçı izleme fırsatı bulur. Maalesef bütün statlarda bu yok. Bu açığı da gidermek lazım. Bazı uluslararası havaalanlarında da bunu görürsün ama birçoğunda da yoktur. Ben hep arkadaşlarıma söylerim. “Bakın, havalimanlarımızda mescitlerimiz muhakkak olmalı. Bunun yanında hristiyan, musevi yolcular da düşünülerek, onlara da ibadetleri için yerler yapılsın.” İbadetini yapar veya yapmaz. O bizi ilgilendirmez. O kendi sorunudur. Hep benim örneğim şudur. Kardeşim, Darülaceze’ye git. İçinde mescidi görürsün, hemen yanında şapeli, sinagogu da görürsün. Niye? Sultan Abdülhamit, Darülaceze’yi yaparken sadece müslüman acezelere değil, müslüman olmayan vatandaşlarını da düşünmüş. Orada onlara da bakıyor. Onların da o tür manevi ihtiyaçlarıonı karşılamak için o adımları da atmış. Belediye başkanlığım zamanında Alemdağ'da Darülaceze'nin bir örneğini orada da yaptım. Orada da vardır. Bunları biz yapmamız lazım. Antalya'da, Başbakanlığımın ilk dönemlerinde Dinler Bahçesi yaptık. Orada da var, Belek tarafında. Bunları neden yapıyoruz? Dünyaya bazı mesajlar verelim. Siz her ne kadar bu işlerde dürüst ve samimi değilsiniz de bizim dinimiz bize bunları yapmamızı tavsiye ediyor. Biz de bu tavsiyenin gereğini yerine getiriyoruz.

Rıdvan Dilmen: Bizde ırkçılık yok

Erdoğan: Biz de yasak zaten. Dinen yasak. Yapanlar var o ayrı.

Rıdvan Dilmen: Yabancı kontenjanı konuşuldu. İnsanların algılayamadığı şu oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız yabancıya karşı değil. Yerli oyuncuların oynaması anlamında söyledi. Çünkü farklı anlaşılma oldu. Galatasaray 11 yabancıyı uyguluyorsa, oynayabilir; çünkü kural öyle diyor. Haklı olarak da oynatıyor. Uzun vadede siz ne düşünüyorsunuz.

Erdoğan: Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, bütün kulüpler onu yapıyor. Özellikle, bizim futbol kulüplerimiz, futbolcuyu niçin hazırlar? Milli Takımımız için hazırlar. Milli Takıma hazır olabilmek için bir defa oyuncunun oyun saatinin, oyun dakikasının miktarının fazla olması lazım. Ne kadar bir futbolcu fazla oynarsa görev alırsa o zaman Milli Takıma adaylık konusunda da onun şansı o kadar artacaktır. Ama bizim diyelim ki; en güçlü takımlarımızda biz istikbal vaat eden veya beklediğimiz futbolcularımız olmazsa, bizim oradaki şans yüzdemik eksilir. Biz yine de yurt dışında oynayan futbolcularımızı, lejyonerlerimizi almak suretiyle takım oluşturmaya çalışıyoruz. Dünyaya baktığımızda, dünyada da marka futbolcular seyirci çekebilmek için ne yapıyorsar? Transfer yapmak suretiyle, o kulüpler çok ciddi rakamları harcıyorlar. Benzer şey bizde de var. Fakat bir çok yabancı futbolcuyla diyelim ki; 2019'a kadar anlaşmalar yapılmış. O tarihe kadar anlaşmalar yapıldığına göre; bunun üzerine herhangi bir spekülasyon yapmaya gerek yok. Çünkü bu yürüyen bir süreç. 2019'dan sonrasıya yönelik Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, yürütülem konusunda durmalarında fayda var. Yabancı futbolcu olmasın mı? Hiç olmasın mantığı bir defa yanlış bir mantık. Olacak bir şey değil. Çünkü onların da bizim futbolumuza katacakları çok şey var. Onların katkısı ve bir de tribünlere ayrı bir hareket, canlılık getirecektir. Bunları da görmemezlikten gelemeyiz.