İslamcılar arasında geçici bir danışıklı dövüş, kısmi bir kamplaşma yaşanabilir, ancak sınırlarını Erdoğan’ın tayin ettiği biçimiyle olur bu. Nitekim Saray teorisyeni Yasin Aktay, son Erdoğan söylevinin “sorgulanamaz” hudutlarını çizen yazı dizisine başlamışken, oltaya atlayan İsmailağa Cemaati ise Erdoğan’a meydan okuyor bugünlerde

Erdoğan'ın "İslam güncellenmeli" çıkışı ne anlatıyor? ‘Ilımlı’ Frankesteın’ın ‘yobaz’ yaratığı

Yasin Durak - Sosyolog

“Biz dünyasal sorunları, teolojik sorunlara dönüştürmüyoruz,
teolojik sorunları dünyasal sorunlara dönüştürüyoruz.
Tarih yeterince uzun zamandır boşinan içinde çözüştürüldü,
şimdi biz boşinanı tarih içinde çözüştüreceğiz”.
Yahudi Sorunu / Karl Marx

Onur Ünlü filmlerinde sıklıkla tekrarlanan bir sözce vardır: “Bir gün bir şölene davet edilirsin, sonra gittiğinde bir de bakarsın ki yemek listesinde adın yazılı.” Muhafazakârları anımsatıyor bana bu ironi; 15 Temmuz’un ardından demokrasi şölenlerinde boy göstermek için birbiriyle yarışanları, sonrasında istifası istenen belediye başkanlarını, Gökçek’i, hatta yandaş medyanın bir anda lanetlenen yalaka simalarını filan. Her birinin hikâyesi aynı cümleyle bitiyor: “Erdoğan öyle emretti, THE END.” Muhafazakâr olmak da zor be kardeşim diyorum; nicedir en fazla dörde kadar sayabildiniz, artık tek ses, tek nefessiniz, bu yolculuk bittiğinde acaba, onurunuzu park ettiğiniz yeri hatırlayabilecek misiniz?


Saray'ında yapılan Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde kürsüye çıkan Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslam’ın güncellenmesi gerektiği” yönündeki sözlerine “alınan” bazı İslamcılar1 oldu. Bu yüzden -15 Temmuz’un ardından tek adamın peşi sıra dizilip kristalleşen “sağ cephenin” çatlak vermesi korkusuyla- devreye giren aparatlar, Hakkı Özdal’ın2 tabiriyle “gönüllü tekzipçiler ve utangaç tenkitçiler” olarak hızlıca ortalığı toparlamaya, “yanlış anlaşılmaları” gidermeye çabaladılar. Cumhurbaşkanı'nın sözleri “çarpıtıldı” ile “maksadını aştı” arasında gidip gelen bocalamaların tümünün ortak noktası ise, “Allah için sizi seviyoruz” yahut “Cumhurbaşkanı'mız beni bilir” gibi yardakçı koyutların arkasından konuşmalarıydı. Dr. Frankenstein kendi var ettiği yaratıktan tiksinip kaçmış, hatta sonunda onu öldürmeye çalışırken can vermişti ama gidip onun cesedinin başında ağlayan da o yaratıktan başkası değildi hani; özetle dinciler de bunu diyordu: Yapma bize bunu bak, sana bir şey olsa bir tek biz üzülürüz!

İşin aslı şu ki; bu sözlerin sarf edilmesinin temel nedeni hiç kimse tarafından anlaşılamadı. Erdoğan yıllar evvel kapatılan bir tartışmayı, “İslam’da reform” tartışmasını neden yeniden alevlendirmek istemişti?

Erdoğan yobazlıktan rahatsız olabilir mi?
Elbette ki AKP döneminde derinleşen bir yara, yobazlığın kazandığı milli vesikanın peşinden sökün eden cinsel şiddet; kadına, çocuklara ve LGBTİ’ye rahat vermeyen bir erkekliği kutsayan, tecavüzü, tacizi meşru gösteren bir ilmihal… Son dönem Nurettin Yıldız’ın kadın düşmanı söylevi gibi örneklerde somutlaşan mantığın yarattığı toplumsal infial… Nitekim Ruşen Çakır3 söz konusu fetvaların mevcut siyasal iktidarı bile rahatsız eden bir boyuta ulaşmış olduğunu düşündü ister istemez. Hakkı Özdal ise, söz konusu infial ve yobazlığa karşı cesur bir direnç gösteren kadın hareketlerini işaret etti Duvar Gazetesi’nde. Bu nedenle kadınların kendi siyasi yörüngesindeki tesirini de iyi bilen Erdoğan’ın “bu dirençten duyduğu endişeden ilham aldığını” yazdı. Gerçekten de en somut verilere yaslanan iddialar bunlardı. Fakat ikisine de katılmıyorum:

İktidarının en “ılımlı” göründüğü ilk vakitlerinde bile “de-Kemalizasyon” kisvesi altında yobazlığı örgütleyen, haremlik-selamlık yapılanmaları resmileştiren, Sibel Özbudun’un4 deyimiyle “toplumsal yaşamı dönüştürmek üzere seferber ettiği volan kayışlarını” böylesi infiallere rağmen her seferinde germeye devam eden Erdoğan’ın, iktidarının bu en güçlü ve pervasız döneminde, Çakır’ın iddia ettiği gibi “yobazlıktan rahatsız olduğunu” da, Özdal’ın iddia ettiği gibi “kadınların direncinden” bir endişe duyduğunu da düşünmüyorum. Elbette ki “kadınların direnci” yobazlığın bam teline basarak yekûn muhalefete ışıldayan bir emsal gösteriyor, fakat Erdoğan’ın bu teolojik mülahazası bir “geri adım atma” yahut bu öfkenin “karşısında değil de yanında görünme” çabasıyla filan ortaya çıkmadı. Eğer öyle olsaydı tartışmayı asla “İslam’ın yenilenmesi” gibi ciddi bir sorunsala kadar sürüklemezdi. “Beni tefe koyup çalacak hoca efendiler” demezdi. Her zamanki gibi kendi iktidarı dönemindeki olumlu gelişmelerle övünebilirdi, İslam’da kadın güzellemelerine dair birkaç hadis yahut şiir okurdu ama asla İslami cenahtan “marjinal” addettiği hasımlar göstermezdi. Hatta gösterse bile konuyu bir fıkıh tartışmasına çevirmezdi. Meseleyi bu kadar derinleştirmesinin arkasında başka bir sebep bulunuyor!
Nitekim bu başka sebebi keşfetmeye çalışan Fatih Yaşlı, çok daha yüksek bir soyutlama düzeyinde kavramsallaştırdığı bu olayı şöyle açıkladı; “…yaşanan şey fiili şeriat rejiminin inşası ile hâlihazırdaki seküler yasaların çatışmasıdır ve bu aynı zamanda toplumu ‘cemaat’ olarak yeniden biçimlendiren zihniyetle, ‘cemiyet’ arasındaki bir mücadeleye de işaret etmektedir.” Ezcümle bu aceleci kavramsallaştırma da maalesef mantıksal bir kargaşa içeriyor ve buna da katılmam mümkün değil:

Öncelikle Türkiye’de ulus-devletin ve hâlihazırdaki yasaların “seküler” niteliğinden çok ciddi ölçüde kuşku duymakla beraber, ne-ulus devlet yapısının ne de ulus-devletlere dayalı kapitalist dünya sisteminin şer-i hukuk ile çeliştiğini söyleyebilmek için çağcıl bir neden görebiliyorum. Ulus-devlet olma niteliklerini ideal ölçütlere göre ne ölçüde sorgularsanız sorgulayın; şeriat devleti İran da küresel kapitalizm denen bu sistematikleştirilmiş dehşete bir ucundan dâhil olabiliyor ve hatta İsrail yeni dünya sisteminin yöneticiliğine dahi soyunabiliyor. “Cemaat ile cemiyet” gibi bir sosyolojik düalizme yaslanan açıklamaların ise, zaten vahşi kapitalizme öykünerek kurulan neo-liberal dönemde hiçbir hükmü yok. Emeğin denetiminden toplumun denetimine kadar her bir uğrakta, cemaat ilişkileri ile cemiyetin kurumsallaşmaları iç içe geçmiş, hukuki-siyasal kaideler ile ideolojik-kültürel kaideler üstyapıda kaynaşmış durumdalar. Kaldı ki, böyle yapısal bir çelişki olsaydı bile; sözcüğün Weberyen anlamıyla “meslek olarak siyaset” yapan Erdoğan’ın son otuz yıllık siyasi hayatı bu çelişkileri karşılamak üzerine kurulu. Yerel belediyeciliği döneminde “modernlik ve İslam” arasındaki gerilimlerden beslenerek yükselen Erdoğan, “mutlak erekler ahlakı” ile “sorumluluk ahlakı” arasındaki dengesizliği iyi kullanan, ibreyi istediği yöne çevirmeyi hep başaran bir siyasetçi olageldi. Nitekim bu olayda bile aynı şeyi yaptığı gözlemlenebilir; mutlak erek olarak göndere İslam sancağını çektiği dönemde, gündelik sorumluluğu yalnızca bu düzlemden üstüne alıyor, tüm talep ve itirazları bu düzlemde dikkate alıyor, başka türlü bir sorumluluğu almıyor. Hülasa Yaşlı tarafından “dinsel yasalarla seküler yasaların çatışması” yapısal düzleminde tanımlanan çıkmaz, Erdoğan için tam da çıkar yol olabiliyor.

Bir de şu kulislerde çınlayan uğultu var. Duymadık sanılmasın! Erdoğan yer yer CHP içindeki “milli kardeşlerini” selamladıkça artış gösteren uğultu; yani onun aslında cemaatleri istemediği, hatta FETÖ yapılanmasını en iyi bilen siyasetçi olduğu için memleketi cemaatlerden temizleyebilecek yegâne figür olduğu söylencesi. Bunlar Metin Feyizoğlu gibi neşeli ulusalcılar. Yeni tarihsel bloka Türkçülük turnikesinden giriş bileti istiyorlar. Yükselen dinciliğin bizzat Erdoğan tarafından dizginleneceğini filan düşünüyorlar. Tartışmaya bile değmez aslında ama; çoktan zokayı yuttular. Bu açıklamanın seküler kesimle bir ilgisi, bu kesimin statükoya bağdaşık unsurlarını soğurma çabası, hatta bu kesime bir göz kırpması dahi yok.

Gerçekten de islam’da güncelleme isteniyor mu?
Peki, aparatlarının tüm yatıştırma gayretine rağmen sonraki açıklamalarında da aynı argümanı savunmaya devam eden Erdoğan neden bu teolojik polemiğe girmek istiyor? Doğru yanıtlayabilir miyim bu soruyu ben de emin değilim aslında, ancak emin olduğum iki olgu var:

Birincisi şu ki; Erdoğan ile ilgili en büyük yanılgımız, genellikle böylesi durumlarda rastlantısal davrandığını sanmamız. “Anlık” karar verdiğini, bocalayarak konuştuğunu sanmamız. Oysaki Erdoğan söylevlerinde yer bulan tüm gafların, hatta öfke nöbetleriyle, histerik pozlarla gelişine söylenen o ağza alınmayacak lafların bile uzun soluklu planlarla ilişkili olduğu, hatta bu planların bir parçası olduğu, gayet rasyonel bir içeriğe sahip olduğu hep sonradan anlaşılıyor. Dolayısıyla bu çıkış asla kimi İslamcı yazarların iddia ettiği gibi “talihsiz” yahut “istemeden yanlış anlaşılan” bir çıkış filan değil. Görünen o ki Erdoğan bir şey planlıyor.

İkincisi ise, hangi görüşten olursa olsun bu konuyla uğraşan sosyal bilimcilerin çok iyi bildiği bir tarihsel olgu; öyle ki tarımda makineleşmenin göçe neden olmuş olduğu kadar kesin bir tarihsel olgudur bu: Bakınız ne zaman Türkiye’de “İslam’da reform” tartışması bir şekilde açıldıysa, o zaman amaçları ve çıkarları birbirinden farklılaşmış İslamcı güç odaklarının varlığını, bunların ittifak kurma yahut birbirinden ayrışma çabasını, teolojik safsatalarla sürdürülen fraksiyonel hesaplaşmalarını görürüz. Altmışların mimar-mühendislerinin gelenekçi seleflerinden kopuşu böyle olmuştur misal, seksenlerde yüzünü piyasaya dönerek verimlilik ve kazanç ideolojisine sarılan genç kuşağın da aynı mimar-mühendis tayfanın devletçiliğinden uzaklaşması böyle olmuştur, doksanlarda kendini İBDA-C gibi radikallerden ayırmaya çalışan uzlaşmacıların çıkışı da böyle olmuştur, aynı teolojik tartışma hep hizipçi kaygılarla gündeme getirilip durmuştur. İşte Yusuf Kaplan6 gibi aparatların bu söylevin “15 Temmuz gecesi meydanları dolduran insanlara öncülük eden ilim adamlarını ötekileştirdiğini” iddia ederken İslam Protestanlaşması tartışmalarını hatırlatmaları, “yapma Cumhurbaşkanı'm” nidaları atmaları, böyle bir ayrışmanın korkusuna delalettir.

Mamafih benim bu iki dayanağa yaslanarak öne sürdüğüm naçizane sav ise; Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan bu teolojik tartışmayla yeni bir siyasal polemik zemini oluşturulduğu savıdır. Bunun da iki nedeni var; (1) iç politikada Saadet Partisi’yle ittifak arayışının sonuçsuz kalmış olması ve (2) dış politik dönemeçte İran’a karşı mevzilenen Batılı emperyalist entegrasyona hala ideal bir seçenek olarak görünmek istemesi. Bu aşamada böyle bir polemik zemini Erdoğan’ın elindeki yetkeyle birleştiğinde oldukça geniş imkanlar sunuyor. “Marjinal” İslamcıların zikredilmesi, 15 Temmuz’dan beri cemaatle ilişkilendirilmekten korkan tüm muhafazakârlara bir sopa gösteriyor. Sonraki konuşmalarında aynı mantığı DAEŞ ile özdeşleştiren7 Erdoğan, hem uluslararası arenada poz yaparken hem de önümüzdeki süreçte kendisine değil Saadet Partisi’ne yanaşacak İslamcı bileşenlere gözdağı veriyor. Meselenin özeti budur.

Önü sonu Erdoğan!
Netice ise; olumlu hiçbir gelişmenin yaşanmadığıdır. İslamcılar arasında geçici bir danışıklı dövüş, kısmi bir kamplaşma yaşanabilir, ancak sınırlarını Erdoğan’ın tayin ettiği biçimiyle olur bu. Nitekim saray teorisyeni Yasin Aktay8 son Erdoğan söylevinin “sorgulanamaz” hudutlarını çizen yazı dizisine başlamışken, oltaya atlayan (ya da göstermelik olarak atlaması istenen) İsmailağa Cemaati ise Erdoğan’a meydan okuyor9 bugünlerde. Ancak durum ne olursa olsun, 15 Temmuz’dan beri üzerimize salınmak için Erdoğan’ın karanlıkta çiğ etle, kan kokusuyla beslediği o yaratık kontrolden çıkacaksa eğer, bu yine Erdoğan’ın siyasi hesapları nedeniyle ve Erdoğan’ın istediği biçimde olacaktır…

Peki ya başka türlü olursa? İşte o zaman bu memlekette devrimcilerin nelere kadir olabildiklerini yahut henüz olamadıklarını görmek zorunda kalacağız.

1 https://www.birgun.net/haber-detay/erdogan-in-islam-in-guncellenmesi-aciklamasina-ilk-ilahiyatci-tepkisi-207428.html
https://odatv.com/akit-erdogani-necip-fazilin-sozleriyle-vurdu-12031825.html
2 https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/03/09/kadinlarin-direnci-ve-guncel-islam-ihtiyaci/
3 http://rusencakir.com/Islamin-guncellenmesi-Kim-neyi-nicin-nasil/6686
4 http://ilerihaber.org/icerik/doc-dr-sibel-ozbudun-kadinlarin-ugradigi-siddet-ulkenin-ihvanlasmasina-karsi-olan-herkesin-derdidir-73131.html
5 https://www.birgun.net/haber-detay/dinin-guncellenmesi-fetvalar-kadinlar-207903.html
6 https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/islmin-guncellestirilmesi-ne-demek-2044795
7 http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogan-bunlar-turku-turk-sila-40767888
8 https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasinaktay/ezmanin-tegayyuru-2044811
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasinaktay/kimlerin-ezmanindayiz-veya-tarihselciligin-paradoksu-2044844
9 http://www.milligazete.com.tr/haber/1516164/ismailaga-cemaatinden-islami-guncelleme-aciklamasi