Kitap okumuyoruz. Eşcinsel komşu istemiyoruz. Komşumuzun Alevi olmasından da pek memnun olmuyoruz. Kendimizi dindar, muhafazakâr olarak tanımlıyoruz. Buraya kadarı zaten son anketlerle, araştırmalarla iyice kafamıza kakılan bir durum. Sonuncu araştırma Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık (dolayısıyla mukayese imkânı veren) anketiyle geldi. Ve aynı tespiti sundu: Muhafaza etmelere doyamıyoruz. Bu nedenle durduğumuz yerde duruyor, aslında dünya durmadığı […]

Kitap okumuyoruz. Eşcinsel komşu istemiyoruz. Komşumuzun Alevi olmasından da pek memnun olmuyoruz. Kendimizi dindar, muhafazakâr olarak tanımlıyoruz.

Buraya kadarı zaten son anketlerle, araştırmalarla iyice kafamıza kakılan bir durum. Sonuncu araştırma Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık (dolayısıyla mukayese imkânı veren) anketiyle geldi. Ve aynı tespiti sundu: Muhafaza etmelere doyamıyoruz. Bu nedenle durduğumuz yerde duruyor, aslında dünya durmadığı için de Merkür’den beter geriliyoruz!

Borsacıların deyimiyle, siyasetçilerin “satın aldığı” veri işte bu! Sadece AKP de değil… CHP’den HDP’ye partiler masaya bu tabloyu koyuyor. Stratejisini buna göre yapıyor.

Bu sorunu giderek derinleştiren nedenlere, girişimlere itiraz yok.

Muhafazakârlığın çimentosu cehalete savaş açan yok. Savaş açmayı geçtim, tespit etmeye cesaret eden bile yok.

Tablo bu mudur? Budur!

Hadi bunun üzerinden yola koyulalım. Adaylarımızı buna göre seçelim. Kampanyamızı, dilimizi böyle bir veriye göre belirleyelim.

Oysa…

***

Aynı araştırma Türkiye’ye başka bir tablo sunuyor.
Muhafazakârlığın başkomutanı Erdoğan da, tıpkı toplum gibi geriliyor.
İlk işaret 7 Haziran seçimleriyle verilmişti biliyorsunuz. AKP, ilk kez tek başına iktidar imkânını kaybetmiş ve bu yüzden koalisyon arayışına (güya) girmişti. Hayatımıza “istikşafi görüşme” kavramını sokan o süreç, CHP’nin “Erdoğan’dan hükümeti kurma görevi istemeye cesaret edememesi” ile sonuçlanmıştı. Zaman tükenmemişti henüz CHP Meclis Grubu topluca Saray’a gidip “ver bakalım şu görevi “ diyebilirdi. Demedi.

CHP oturduğu yerde oturunca… AKP kurmayları da rahatsızlığa “seçmenin biraz korkması lazım” teşhisi koyunca… Bakın şu acı tesadüfe; Suruç’tan Ankara Garı’na bombalar patlayınca… AKP yeniden tek başına iktidar oluvermişti.

***

Toplum o zamandan bu zamana eğitimde, bilimde çağ falan atlamadı. Yine muhafazakâr, yine dindar, yine şundan bundan korkuyor… Ancak çok önemli bir fark var: Toplum, seçmen ARTIK ERDOĞAN’A GÜVENİNİ KAYBETMEYE BAŞLAMIŞ.

Ben söylemiyorum. Herhangi bir merdiven altı anket şirketinin iddiası da değil. Kadir Has Üniversitesi’nin anketi bunu gösteriyor. Nasıl mı?
• Terör artık “en büyük sorun / kaygı” listesinde ilk 3’te değil. Listede ilk 3 sorun işsizlik, hayat pahalılığı ve FETÖ.
• Bir “kurum” olarak Cumhurbaşkanlığı’na güven bir yıl öncesine göre ciddi biçimde erozyona uğramış. Yüzde 56,5’ten 2018’de yüzde 44,1’e gerilemiş.
• Erdoğan’ın “kişisel” notu daha da düşük. Ankete katılanlara, liderleri ne ölçüde başarılı buldukları sorulmuş. Erdoğan için “kesinlikle başarılı ve başarılı” yanıtı verenlerin oranı yüzde 38,9. Oysa bu oran bir önceki yılda, 2017’de, yüzde 56,4 imiş. Yani, bir yıl içinde ERDOĞAN TAM 17 BUÇUK PUAN KAYBETMİŞ.

Dahası var: Bu oranlar kesinlikle başarılı ve başarılı diye iki kategorinin toplamıyla “pozitif değerlendirme” olarak ortaya çıkıyor. Şimdi, sıkı durun! 2017 yılında bu grupta KESİNLİKLE BAŞARILI diyenlerin oranı yüzde 42,2 imiş. 2018 yılında ise KESİNLİKLE BAŞARILI BULANLAR YÜZDE 18,4 ORANINA DÜŞMÜŞ. Pozitif değerlendirme oranında kalan kısmı (sadece) BAŞARILI diyenler tamamlamış.

***

Başkanlık sistemi için “Bahçeli’nin Erdoğan’ı kendisine mahkum ve mecbur etme projesi” diyenler haklı mı acaba!!

Baksanıza Erdoğan ve Türkiye başkanlık ile uçacaktı. Her ikisi de tam tersine çöküş halinde.

Toplumu dindarlaştırma kampanyası bile işe yaramıyor anlaşılan. Erdoğan ilk kez böylesine sert bir tavırla karşı karşıya.

İkbalini, istikbalini Reis’e bağlayanlara ve bu arada asisti gole çevirmekte zorlanan muhalefete duyurulur.