Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kıbrıs çıkarması”nı izliyorum yandaş radyo ve televizyonlardan.

Bir tantana, bir şamata, sorma gitsin! Neymiş efendim, “Başkan Erdoğan”, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmiş…

Sanırsınız ki Bülent Ecevit’in 1974’teki “Barış Harekâtı”ndan 47 yıl sonra Kıbrıs Adası’nın kuzeyini yeniden fethetmiş “asrın lideri”!

“Havuz medyası”nda öyle güzellemeler yapılıyor ki dinlerken gülmekten alamıyorum kendimi.

* * *

Tatildeki KKTC Cumhuriyet Meclisi’ni, salt Erdoğan konuşabilsin diye olağanüstü toplantıya çağırdı iktidardaki Ulusal Birlik Partisi’nin Meclis Başkanı.

Peki siz bu özel oturumu ülkenin ana muhalefet partisi CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) ile eski koalisyon ortağı TDP’nin (Toplumcu Demokrasi Partisi) boykot ettiğini biliyor musunuz?

Kuzey Kıbrıs’taki sol partilerin, meslek örgütlerinin ve ilerici yayın organlarının Erdoğan’ın gezisine yönelik tepkilerini hiçbir yerde okudunuz mu?

Kıbrıs halkı yüksek sesle sormaya başladı artık:

-“KKTC, gerçekten bağımsız bir devlet midir yoksa Türkiye’nin 82. vilayeti midir?”

-“Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’ın da mı Reis’idir?”

-“İrademiz hiçe sayılıyor. Biz kendi ülkemizde misafir miyiz?”

İşte Türkiye medyasının görmezden, duymazdan geldiği tepkiler böyle…

Ama bu gerçeklere karşın, ayağı yere basmayan, hamasetten öteye geçmeyen içi boş değerlendirmelerle KKTC’nin geleceği konusunda ahkâm kesmeyi sürdürüyor bizim “yerli ve milli” yağdanlıklarımız!

* * *

RTE, 20 Temmuz’daki Kıbrıs ziyaretinde büyük bir “müjde” vereceğini günler öncesinden duyurmuştu dünyaya…

Artık gündem değiştirme ve beklenti yaratma taktiğine dönüşen bu “müjde” açıklamalarını kanıksadığımız için “Kıbrıs müjdesi”nin de gene fos çıkacağından zerre kadar kuşkumuz yoktu. Öyle de oldu. Dağ gene fare doğurdu! Üstelik bu kez gaz bile çıkaramadılar!

Ama durumdan görev çıkarmaya çalışan yandaşlar, “büyük müjde”nin şifrelerini çözmek için kolları sıvayıp kestirim yarışına girdiler önceden. Çeşitli söylentiler yayarak günlerce oyaladılar kamuoyunu.

Sonunda öğrendik “büyük müjde”nin ne olduğunu…

Meğer KKTC’nin dünyaca tanınmamasının nedeni, ülkede “doğru dürüst” bir Başkanlık Sarayı ve Meclis binası olmamasıymış!

Zavallı KKTC Cumhurbaşkanları, sömürge döneminden kalma “gecekondu” bir “Başkanlık Konutu”nda oturuyor; milletvekilleri ise sigara fabrikasından bozma parlamento binasında çalışıyorlarmış…

Böyle bir devletin dış dünyada “itibarı” mı olurmuş?

İçinde Sarayı, Millet Bahçesi, parlamentosu, çalışma ofisleri, danışman odaları, camisi bulunan görkemli bir “külliye” gerekirmiş KKTC’ye!

Bu büyük eksiklik giderilince tüm dünya devletleri “Kıbrıs Türk Devleti”ni tanımak için sıraya girecekmiş!

Lefkoşa’da Başkanlık Sarayı ve gösterişli parlamento binası hele bir yükselmeye başlasın, -bu yapıların içinde halk iradesi olmasa da- siz o zaman görün KKTC’nin dünyadaki saygınlığını!

Evet, Erdoğan’ın KKTC Meclisi’nde açıkladığı “müjde”nin yalın anlamı ve anlatımı budur…

* * *

İyi hoş da Türkiye’nin Saray yönetimi, sözde “Bağımsız ve Egemen KKTC Devleti”nde bu işleri kotarırken Kıbrıs halkının görüşünü alıyor mu?

Dahası, hükümet üyelerinin ve milletvekillerinin, Türkiye’nin tasarımlarından haberi var mı?

Başbakan Ersan Saner’in bile Erdoğan’ın son “müjde”sini Meclis’in özel oturumunda öğrendiğini sanıyorum. Çünkü kendisi Ulusal Birlik Partisi’nin başına dayatmayla ve atamayla oturtulmuş bir “emanetçi”. Yeni Genel Başkan’ın, dolayısıyla Başbakan’ın belirleneceği UBP Kurultayı’nın toplanmasını bu yüzden sürekli erteliyor.

KKTC’ye ilişkin tüm projeler ve yatırımlar Erdoğan’ın sarayında, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın ofisinde planlanıyor; ihaleler Türkiye’de yapılıyor ve TC Büyükelçiliği eliyle uygulamaya sokuluyor. O yüzden de yol, hastane, tesis ihaleleri hep yandaş yüklenicilere gidiyor!

Ada’nın kuzeyinde iş yapamaz duruma gelen Kıbrıslı Türk müteahhitler bile artık isyanda!

Yani KKTC’de durum, Türkiye’den göründüğü gibi değil.

“Kıbrıs gerçeği”ni kavrayabilmek için Ada’da bir süre yaşamak gerekiyor…