AKP Genel Başkanı Erdoğan “Eğer yakında, bu içeride olan zat ile alakalı Kılıçdaroğlu'nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın haaa...! İçeriden değişik haberler alıyorum” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu'nu tehdit ediyor.

İçeriden haber maber aldığı yok. Kendi medyasından dangalak birinin uydurmasını makam, mevki; asker, polis, milis baskısıyla hakikate dönüştürmek istiyor. Ülkeyi cemaate teslim etmiş birinin, cemaatle suç örgütü olarak mücadele eden kurum ve kişileri ilişki içinde olmakla suçlaması, ancak uydurulmuş ve inanılması mecburi yalanla mümkündür. Sen “Allah taksiratımı affetsin” diyerek yakayı yırtacaksın, ömrünü cemaatle, cemaat destekçileriyle mücadeleye adamış muhaliflerin senin yerine bu dünyada cezaevinde yatacak. İyi vallahi!..

Peki, İslamcı iktidar sonunda bir ucu İslam'a dokunacağını bildiği halde neden diğer İslamcı bir grubu terör örgütü listesine alma gereği duydu? Solcuları terörle ilişkilendirmek, işinden alıp hapse atmak için mevcut yasalar yeterliyken neden solcuları, solcularla mücadele ortağı olduğu diğer dinci bir örgütle iltisaklı göstermek, inanılması imkansız yöntemlere başvurmak zorunda kaldı?

Bu sorulara verilecek bir tek mantıklı yanıt var; ardından yürüyen ve iktidarda kalmasını sağlayan kitleyi, yani yandaşlarını disiplin altında tutmak. FETÖ, bu disiplini sağlayacak sopanın adı.

Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinde kendisinden ve partisinden hoşnut olmayan taraftarlarının başka arayışlar içinde olduğunu gördü. Amacını gerçekleştirme noktasındayken mutsuz seçmenleri ile onları başka bir çatı altına davet edecek yol arkadaşlarının başında sallanacak keskin bir kılıç gerekliydi. “FETÖ”, dışsal muhalefetten ziyade, AKP seçmen ve yönetim kademesini kontrol etmeyi amaçlayan işte bu kılıcın adıdır.

Peki, Erdoğan Kılıçdaroğlu'ndan ne istiyor da hedef tahtasına yerleştirdi. Bence Kılıçdaroğlu'ndan korkuyor. Hem de çok korkuyor.

Erdoğan'ın korkusu; bir gün, insanları kendi kanununa göre mahkûm edip, ardından mahkemelerin onun kestiği cezayı vicahiye çevirmesiyle yargıya müdahale suçunun hesabının sorulacak olması değil.

Çocuklarının eğitim masrafını karşılayamayacak kadar başkalarına muhtaç yoksul bir simit satıcısı iken Türkiye'nin en zenginlerinden bir olmasına ikna edici bir açıklama istenmesi ihtimali değil.

Yurttaşlar arasında ayrım yapmaması gerekirken anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak bulunduğu kamu görevlerinde ayrımcılık yapmanın siyasi ve hukuki bedeli değil.

Uluslararası mahkemelerde yargılanma olasılığı değil.

17-25 Aralık da değil.

Bütün bunlar bir dava uğruna yola çıkmış bir kişinin baştan göze aldığı risklerdir. Hiçbiri ardındaki destekçilerinin sevgisini, sempatisini azaltmaz. İnandığı ulu bir davanın neferi olarak Tanrı'dan başkasına hesap vermeyeceğini baştan pazarlık etmiş birinin vicdanen rahatsız olmasını da beklememeli.

Erdoğan'ın en büyük korkusu, mutlak iktidar hırsı sonucu Alevi birinin, kendi elleriyle cumhurbaşkanı olma ihtimali. Bu, mezhebine düşkün destekçilerinin onu hiç bir şekilde affetmeyeceği kusuru olur. Tarihin kendisini bu hatasıyla anmasını istemez!

Referandum süresince hep bir ağızdan Kılıçdaroğlu'na yüklenmişlerdi. Hesap, Kılıçdaroğlu'nu hayır cephesinin lideri olarak sunup mezhep eksenli düşünen büyük çoğunluğun kararını gözden geçirmesini sağlamaktı. Tabii cumhurbaşkanı adayı da bu lider olmalıydı. Hesap tutmadı, halkımızın büyük çoğunluğu bölücü siyasete itibar etmedi. Erdoğan'ın öteki olarak dışladığı kesimler, ortak kültürleri etrafında birleşiyor. Üstelik Adalet Yürüyüşü, Erdoğan'ın önünü kesecek adayın Kılıçdaroğlu olduğunu da gösterdi. Olasılık olmaktan çıkmış bu yeni durum Erdoğan'ın siyaset alanını daraltıyor, onu korkutuyor; hani haksız da sayılmaz…