Bir zamanlar “Yüzde elliyi evde zor tutuyoruz” diyordu. Halkın AKP iktidarının baskılarına karşı güçlü bir muhalefet ortaya koyan Gezi direnişi günleriydi. Halkın sesi yalnız Türkiye’de değil uluslararası kamuoyunda da yankılanıyordu. İşte o günlerde toplumu ayrıştırarak batıya ve gelişime kapalı, siyasal İslam’ın şekillendirdiği yönetim biçimi için “kindar ve dindar” nesil yaratmak üzere çıkılan yolda attıkları adımların karşısında yer alan, haklarını, özgürlüklerini talep eden Gezicilere “Çapulcu” demişti. Kendine biat eden kitleyi onlardan hesap sormaktan geri tutarak toplumsal barışa katkı sunuyordu! Bu büyük lütufta bulunurken evde tuttuklarını da “ötekilere” karşı dini değerleri rencide edecek uydurma öykülerle tahrik ederek, kışkırtıyordu. ‘Camide bira içtiler’, ‘türbanlı bacıyı taciz ettiler’ yalanlarının iddia edilen görüntülerine 10 yıldır izleyenler bile ulaşamadı. Camiye ayakkabıyla girenlerin görüntüleri yok ama camiden çıkıp insanları ateşe verenlerin görüntüleri var. O görüntülerdeki elinde benzin bidonuyla saldırdığı sabit, bir insanlık suçu işlediği için hüküm giymiş katili serbest bırakan da aynı kişi. Çünkü o vahşi kendi ideolojisinden. Cihat yolunda laiklerden, Alevilerden, sanatçılardan “tahrik olup” kıyım yapmış. Ona yakıştırılan sıfat “mazlum”, “mağdur” ve benzeri.

***

Cihat kelimesi Arapçada mücadele anlamına gelen ‘cehd’ kökünden geliyor. Kısaca ona göre din uğruna savaş için her şey; cinayet, katliam bile mubah ama laik halk mücadelesi gayrı meşru. Eğer “literatürde varsa” özür konusu açıp katliamları siyasi malzeme olarak da ayrıştırarak yarıştırabilir. Benimsedikleri için tufanlar estirir. Bu da mubah.

Bir yanda kan döken can alan katiller serbestken diğer yanda ölümcül müdahalede bulunan polislere, tomalara karanfil atanlar, bu barışçıl eyleme katılanlar öldürüldü, şiddet gördü ve 9 yıllık intikam davasında topluma mesaj için Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater ve arkadaşları müebbetle, on yıllarla cezalandırıldı, esir alındı.

Bu kindar topluluğa da “Millet” diyor kendisi. Millet sözcüğü;

•‘Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus’

•‘Herkes, bir yerde bulunan kimselerin bütünü’ anlamına geliyor.

Sanırım CB bir KHK ile bu tanımı evde zor tuttuğu yandaş ve trolleri kapsar şekilde değiştirtti. Millet sadece onu sevenlerden oluşuyor artık.

***

Yıllar içinde beğenmediği, kendisini eleştiren farklı kesimlere yönelik sayısız hakaretlerine tanık olduk. ‘Affedersiniz Ermeniler, Ali’siz Aleviler, Zerdüştler, ayyaşlar, Yahudi dölleri’… Neler duymadık ağzından…

Geçtiğimiz günlerde de hepimiz ‘sürtük’ olduk. Çok eleştirilince de bu sözleri ‘milletin dili’ olarak savunmuş. Avamlığı millete yükleyip meşrulaştırmıştı. Kendi lügatına göre tutarlı. Yalnız artık evde zor tuttukları yüzde 39’a düşmüş. Nüktesi edilecek durum değil elbette. Bu ayrımcı politikalar, toplumsal yozlaşma ve tek sesli propaganda medyası aracılığıyla kendine millet tanımlayan CB, Aksoy araştırmanın verilerine göre halkın bir bölümüne hakaret ediyor ve bu yüzde 39 gibi bir oranda destek alıyor. Bu büyük sorunu özetleyen vahim bir tablo.

***

Theodor Adorno “Dil düşüncenin yansımasıdır” der. “Yıllardır iktidardayız ama kültürel iktidarımızı kuramadık” diyen örgütlü cehaletin, bilim, felsefe ve sanattan nasipsiz lümpenliğini kültürel açıdan hegemonik bir iktidara dönüştürme çabasının önünde direnen aydınlanma devrimlerini gerçekleştirenlere bir kez daha minnet duyuyorum. Cumhuriyetimizin güçlü mayası, Atatürk’ün çağdaş ve halkçı gelecek vizyonuyla ve demokrasi düşüncesiyle her şeye rağmen gericiliğin kalkanı olmayı sürdürüyor.