Kriz içindeki İslamcı faşist rejim, neredeyse tüm muhalefeti de arkasına takarak Suriye’deki askeri operasyona başladı. Suriye’deki karmaşık güç dengeleri içinde böyle bir operasyonun nereye uzanacağı ise henüz belirsiz.

Operasyon, Trump’ın Twitter üzerinden mesajlarla sınırlarını çizdiği garip bir çerçeve içinde gerçekleşiyor. Bu sadece Trump’ın kişiliği ile ilgili bir durum da değil. ABD’nin küresel hegemonyasının azalmasıyla birlikte ortaya çıkan politik fay hatları Ortadoğu başta olmak üzere emperyalizmin kuşattığı coğrafyalarda yeni kamplaşmalar yaratıyor. Trump’ın kararı sonrası ABD içindeki çatlak sesler ve pozisyon alışlar, Avrupa’dan gelen tepkiler hem hegemonya krizinin derinleştiğini hem de Türkiye’nin AKP eliyle emperyalistler arasındaki mevzi savaşının ortasında kaldığını gösteriyor. İktidar, ABD içindeki dağınık aktörler arasından Trump’a yaslanarak güç edinmeye çalışıyor.

Trump’ın Türkiye ekonomisini mahvetme tehdidine iktidar blokundan gerçek manada bir cevap gelmemesi ise anti-emperyalizm nutukları atan AKP-MHP’nin emperyalist merkezlere bağlılığını bir kez daha teyit ediyor.

Suriye’de şimdi askeri operasyonla sürdürülen yanlış politikaların bir çözüm olmayacağı Türkiye için yeni riskleri ortaya çıkaracağı açık bir gerçek. Suriye tüm ABD’nin Ortadoğu’da izlediği saldırgan politikaların sonucunda bugünkü parçalanmış haline sürüklendi. ABD, etnik ve mezhepsel savaşlarla ülkeleri parçalayıp hegemonyasını güçlendirmeye dayanan bir saldırganlık içinde. Suriye’de iç savaş bu anlayışla kışkırtıldı. AKP, başlangıçta ABD’nin bu müdahalesini kendi cihatçı ve fetihçi emelleri için bir fırsat olarak gördü. CIA kamplarında yetiştirilen cihatçı çeteler eliyle kışkırtılan böyle bir savaş, küresel hegemonya mücadelesinin de sahası haline dönüştü. Kürt hareketi de kendi projesini ABD’ye dayanarak gerçekleştirmeye yönelik bir siyaset izledi.

Trump yönetimi tıpkı daha önce Rusya’nın İdlib’de yaptığına benzer şekilde IŞİD sorununu Türkiye’nin üstüne yükleyerek, operasyona yol verdi. Rusya ve İran ise operasyona Kürt hareketini ABD’den koparacağını ve Şam’a yaklaştıracağını düşünerek pasif destek veriyor. Herkes “Suriye’nin toprak bütünlüğünden” söz ediyor ama Suriye halkının ne dediği, ne istediği kimsenin umurunda değil. Filler tepişecek; ezilen, birbirine kırdırılmaya devam eden emekçi yoksul halklar olmaya devam edecek.

Hani tüm bunlar olurken iktidarın Suriye sorununun kangrenleşmesindeki rolünü her fırsatta dile getiren CHP’nin ‘içi yana yana’ iktidara onay vermesine ise diyecek bir şey yok. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, siyasal İslamcı rejim bir güç kaybına uğramış olsa da böyle bir muhalefet olduğu sürece (tıpkı 7 Haziran ve 1 Kasım sürecindeki gibi) güç toparlayarak devam etmesinin önü açılıyor.

Oysa bu konuda izlenecek siyaset artık bunca yaşananlardan sonra açık ve basit olmalı: Suriye’de tüm halkların özgürce yaşaması için çözüm, ne ABD müdahalelerinde ne de ona karşı Rusya hegemonyasına yaslanmakta aranmalı.

Sol bir politika Suriye’deki tüm halkların özgürce yaşayabileceği bir anlayışla, Suriye halklarının kendi kaderini özgürce tayin etmesinden başka bir şeyi savunamaz. Bir kez daha bunları söylemek belki şimdi bir şeyi de değiştirmeyecek ama hiç değilse bunca yıkımın acı dersleriyle birlikte bundan sonrasında doğru politikalar izlenmesine vesile olur. Her şeyden önce kararsız muhalefetimiz için elbette!