7 Haziran sonrası oluşan koalisyon dağılırken hamle şansı daralan Saray rejimi günü kurtarma derdinde. Zayıfladıkça daha çok bağıran iktidar ortaklarının 2023 hedefi, sürdürülebilir bir politika değil.

Erdoğan istese de artık gücü kalmadı

Yusuf Tuna Koç

Salgın ve ekonomik krizin yanı sıra suç örgütü elebaşısı Sedat Peker’in itiraflarıyla başlayan skandallar silsilesi, medya temsilcilerinden bürokratlara uzanan birçok kesimi de içine alarak büyümeye devam ediyor. Erdoğan’ın siyaset üretme alanı daraldı. Dün yaşanan SETA tasfiyesi AKP içerisinde birbiriyle uyumsuz ve kendi gündemine sahip, rant odaklı gruplaşmaların yansımalarından sadece biri. Dış politikada ise ABD ve NATO eksenine dümen kıran iktidar, Ortadoğu’dan Doğu Akdeniz’e peş peşe tavizler veriyor. Son iki aydır yaşanan pek çok gelişme Saray yönetiminin yaşadığı savrulmayı, yönetim krizlerini aşma imkanının kalmadığını gösteriyor. Oluşturulmaya çalışılan algının aksine iktidarın eli çok zayıf. Erdoğan ve ortağı Bahçeli her fırsatta esip gürleseler de iktidar zayıflıyor, açıklamaları ise algı yönetmekten öte bir anlam taşımıyor.

İSTİKRARLI PLANI YOK

Kitle desteğini kaybeden Saray yönetimi çareyi baskıyı artırmakta ve tabanda dar, radikal azınlığa yaslanmakta arıyor. Ayasofya’nın ibadete açılışından İstanbul Sözleşmesi’nin feshine, keyfi alkol yasaklarından müzik kısıtlamasına ve son olarak Beşiktaş’ta LGBT-İ’lara yönelik piknik saldırısına dek bir dizi gelişmeyi koyu muhavazakar kesimlere jest olarak okumak mümkün. Öte yandan İYİ Parti Lideri Meral Akşener’e Rize’de yapılan provokasyonu Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP’li Deniz Poyraz’ın katledilmesinin ise MHP Lideri Bahçeli tarafından sahiplenilmesi akıllara 7 Haziran-1 Kasım arası kanlı süreci getirdi.

Bugün 7 Haziran sonrası oluşan koalisyon hızla çözülürken iktidarın böylesi bir dönemi kaldırması mümkün görünmüyor. Yaşananları Saray’ın uzun vadeli, sonuç odaklı bir plandan çok günü kurtarma çabası olarak değerlendirmek mümkün. Muhalefetin erken seçim çağrısına ısrarla karşı çıkan iktidar blokunun 2023’e kadar istikrarlı bir oyun planı yok. Tüm kamuoyu yoklamalarında kitle desteği düştüğü görülen Saray ittifakı için güçlü bir toplumsal muhalefete karşısında baskı politikasını sürdürme şansı bulunmuyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Pandemiyle derinleşen kriz ekonomiyi yerle bir etti. Milyonlar temel geçim kaynaklarını bile karşılayamaz halde. İcra ve iflas dairelerine dosya yağıyor. Aylarca kepenk açamayan esnafa yardım paketi ise sunulmadı.

Neredeyse bütün kamuoyu yoklamalarında Cumhur İttifakı’nın tabanının eridiği görülüyor. AKP yüzde 30’ların altına düşerken MHP baraj altında kalıyor.
Dış politikada yeniden NATO ve ABD eksenine kayan Ankara, istediği desteği alabilmiş değil. ABD ve Batı ile S-400’lerden Libya ve Suriye’ye uzanan krizler var.

Ne mega projeler ne şaşalı kongreler halkın ilgisini çekmiyor. Erdoğan’ın anlatacak, inandırıcı bir hikayesi kalmadı. Kimse ekranlarda anlatılan pembe yalanlara inanmıyor.

Mafya, devlet ve siyaset ilişkisi iktidarı kuşattı. Ülke hiç olmadığı kadar karanlık bir döneme girdi.
Dışarıya ‘birlik’ pozu verilse de iktidar bloku parça parça durumda. Erdoğan hamle yapmak için suyun durulmasını bekliyor. Bakanlardan medya temsilcilerine kadar yaşanan fırtına kolay dinmeyecek.

***

Bu sistemde demokrasi olması mümkün değil

Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) yayımladığı raporda, Türkiye’de iktidar değişimine yönelik ittifak ve geçiş senaryolarını değerlendirdi. Demokrasiye Geçiş İçin İttifak ve Mutabakat Senaryoları başlıklı rapor Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile demokratik bir hukuk devletinin birbiriyle uyumsuzluğuna dikkat çekiyor. Siyaset bilimciler Murat Somer, Seren Selvin Korkmaz ve Edgar Şar’ın hazırladığı ve Türkiye’de son 20 yılda yaşanan dönüşümü inceleyen raporda, demokratik gerileme şu şekilde açıklanıyor: “Türkiye’de de son yirmi yıl içinde demokrasinin, önce kademeli bir aşınma süreci yaşadığını, bunun da ülkeyi demokratikleştirdiğini iddia eden seçilmiş iktidarlar yönetiminde gerçekleştiğini görüyoruz. Sonrasında ise hızlanan bir süreçle kuvvetler ayrılığı, yargının asgari bağımsızlığı, adil ve özgür seçimler gibi demokrasinin olmazsa olmaz minimum koşullarının da askıya alındığını görmekteyiz.”