Erdoğan mı Akşener mi? sorusu yanlış bir sorudur

İktidarın ne kadar tetikçisi varsa işi gücü bırakmış CHP ve Kılıçdaroğlu ile uğraşıyor. Kudüs’müş, Suriye’ymiş, Sarraf davasıymış, metro açılışıymış önemli değil; konu bir biçimde ‘CHP zihniyetine’, bağlanıveriyor. Saray yargıya ‘telkin’ yoluyla, fezlekelerle, Bakanlar mafya yöntemleriyle ana muhalefetin üzerine geliyor. CHP çok iyi muhalefet yapıyor da iktidar bu nedenle böylesine ağır bir biçimde saldırıyor zannetmeyin. İktidar bloku içinde sorunlar öylesine yığıldı ki dikkatleri muhalefet üzerine çekmekten başka çareleri yok. Daha yeni Saray’ın Başdanışmanlardan Bülent Gedikli istifa etmek durumunda kaldı. Esenyurt Belediye Başkanı da istifa konvoyuna katılıverdi. Kendini sürekli kuşatılmış hisseden Erdoğan her sorunun faturasını ya bir bakana, ya danışmana ya da belediye başkanına kesiyor! Ama tüm güç gösterisine rağmen iktidar ortaklığındaki sorunlar büyüyor.

İktidar bloku tatsız

Saray ve MHP arasındaki ilişkiler, hiç de tahmin edildiği kadar pürüzsüz değil. Erdoğan ile Bahçeli arasında seçim tarihi başta olmak üzere birçok başlıkta ‘strateji farklılığı’ var. Üstü örtülen anlaşmazlıklar bütçe görüşmeleri esnasında görünür oldu. Erdoğan, en geç bir yıl içinde seçimleri tamamlamak niyetinde, ancak Bahçeli şimdilik seçimlerin zamanında yapılmasından yana. Bahçeli’nin seçim barajını düşürülmesine yönelik önerisi Saray’da olumlu karşılanmadığından MHP seçim ittifakı düzenlemesinde aceleci. Ancak Erdoğan, uyum yasalarına ‘şimdilik’ seçim ittifakı meselesini dahil etmekten yana değil.

Saray’ın öncelikli hedeflerinden biri yüksek yargıyı tamamen ele geçirmek, bunu da KHK marifetiyle yapmak. MHP, Yargıtay ve Danıştay’daki üye sayısı ile üyelerde aranacak vasıfları değiştirecek bir formüle sıcak bakmıyor. Hukukun üstünlüğüne inandıkları için değil, değişikliğin MHP’nin yüksek yargıdaki gücüne zarar vereceğini düşündükleri için muhalefet ediyorlar. Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken MHP’li Parsak’ın müstakbel düzenleme için “yanlıştır ama illa yapılacaksa bugün yapılması yanlıştır” demesi boşuna değil.

Yüksek yargının yanı sıra istihbarat ve güvenlik alanlarında da ittifakın sıvası dökülüyor. MHP’liler epey zamandır Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın kaldırılmasını istiyor. İçişleri Bakanlığı bütçesi esnasında bu teklifleri aleni hale geldi. Müsteşarlık çözüm sürecinin operasyonel kurumlarından biri durumundaydı. Eski MİT Müsteşar Yardımcısı M. Dervişoğlu 2014 sonbaharında müsteşarlığın başına geçti. CHP’nin atamaya itirazlarına yandaş yazarlar cevap vererek Dervişoğlu’nun MİT’te Öcalan görüşmelerini yürüten isim olduğunu, Kürt sorununu çok iyi bildiğini yazıp çizmişti. “Çözüm” rafa kalkınca Müsteşarlık bölgede ‘halkın nabzını’ tutmak gibi işlerle uğraştı. MİT Saray’a bağlandıktan sonra Müsteşarlığın görevlerinin yeniden tanımlanması gündeme geldi. Dervişoğlu ise sürpriz biçimde geçtiğimiz eylülde görevinden ayrıldı. MHP’li Mehmet Erdoğan “çözülme sürecinin sekretaryası” dediği müsteşarlığın kaldırılmasını istedi. Olup bitene bakınca MİT başta olmak üzere istihbarat özelinde AKP içi gruplar ve MHP’ye yakın olanlar arasındaki gerilimi sezebiliyoruz. Devlete hakim olma yarışı tam gaz sürüyor.

‘Hayır bloku’ mu?

Hal böyleyken “Hayır Bloku” fikrinin muhalif çevrelerin bir kısmında “tek çıkış yolu” olarak gösterildiğine de tanıklık ediyoruz. Referandumdaki ‘dengeyi’ baz alan, değişen dinamikleri göz ardı eden bir mühendislik peşinde olanların sayısı arttı. Bundan en çok istifade eden Meral Akşener. İyi Parti Cumhurbaşkanlığı seçimi için kendi stratejisini 16 Nisan’da Hayır diyen siyasi aktörlere kabul ettirmek çabasında. Akşener’in ikinci tura kalacağı ve CHP’nin, Saadet’in hatta HDP’nin kendilerini Akşener’i desteklemek zorunda hissedecekleri bir formülü şimdiden pişiriyorlar. Ancak bu formülün masa başında düşünüldüğü gibi işlemesi “mucize”. Çünkü neyi kuracağınız konusunda mutabakat somut bir itiraz etrafında kümelenmekten zordur ve kimsenin halkı Erdoğan mı Akşener mi sorusuna hapsetmeye hakkı yoktur.

Saray-AKP rejiminin siyasal İslamcı dayatmalarına karşı mücadele edenler ile Milli Görüş geleneğinin takipçilerini, Akşener siyaseti ile HDP seçmenini aynı politik hatta sandık hedefiyle birleştirme gayesi Hayır’ın ilerici gücünü ve beslendiği kaynağı anlamamaktır. Ötesinde Haziran direnişlerinde meydanlara çıkanlara, Adalet yürüyüşündeki milyonlara haksızlık etmektir. İş cinayetlerinde ölenlere sırt çevirmektir; Soma’yı, Aladağ’ı, panzer altında ölen Kürt çocuklarını unutmaktır; ana okulunda başı bağlanan kız çocuklarını umursamamaktır.

16 Nisan tecrübesinden ders alınmalıdır ama o ders ‘blok siyaseti’ değildir. Emek, laiklik ve adalet arasındaki politik bağı tabanda örgütleyerek büyütmektir. Halkın adaylarını Saray’ın karşısına dikmektir.