Ortada bir B planı olduğunu söylemek zor. Bu dönemde de faiz indirimleriyle piyasaya para pompalamaya çalışmak, kaçınılması mümkün olmayan finansal krizi seçimden sonra göğüslemek birincil hedef olacak.

Erdoğan Rubicon’u ne zaman geçti?
Fotoğraf: Depo Photos

Rubicon, Roma devrinde, ülkenin kuzeyinde bulunan ve Roma ile Galya’yı birbirinden ayıran 29 km’lik nehrin adı. Fakat bugüne dek uzanan “Rubicon’u geçmek” deyiminin de ilham kaynağı. Bu deyim “artık geri dönülemez yola girmek” olarak kullanılıyor. Roma’da cumhuriyet devrinde, generallerin ordularıyla geçmesinin yasak olduğu bu nehri, Jul Sezar M.Ö. 49 yılında geçiyor ve cumhuriyeti de böylece karşısına alıyor. Nehir geçildikten sonra artık geri dönmek mümkün değil.

Erdoğan da Rubicon Nehri’nin kıyısında aylarca bekledi. Nehri arkasında bırakmamak için çok uğraştı ama Sezar’ın ifadesiyle zarlar artık atıldı. Seçime 8-9 ay kaldı. Mevcut ekonomik patikada geri dönmek bir yana manevra yapabilmek bile mümkün değil. Halbuki Erdoğan manevra alanını hep koruyan, manevra yapma seçeneğini hep cebinde tutmaya çalışan bir liderdi. Artık bu seçeneği yok. Mevcut ekonomik patika seçimlere kadar takip edilmek zorunda. Peki, Erdoğan bu seçeneği ne zaman kaybetti veya Erdoğan Rubicon’u ne zaman geçti?

BIDEN’IN GELİŞİ İŞLERİ KARIŞTIRDI

ABD başkanlarının değişimleri Erdoğan’ın da manevra dönemlerine zemin oluşturur. Mesela Ocak 2009’da ABD Başkanı olan Barack Obama yemin ettikten 1 hafta sonra Erdoğan Davos’ta “One Minute” diyecekti. Bu süre boyunca, Obama’nın Ortadoğu politikasıyla uyumlu bir hattı takip eden Erdoğan, bu dönemde Suriye’de ABD’yle birlikte hareket etti.

Kasım 2016’da ABD’deki seçimlere de Donald Trump’ın ayak sesleri damga vurmuştu. Ocak 2017 itibarıyla ABD Başkanlık koltuğunda artık Trump oturuyordu. Aynı dönem bizde başkanlık sisteminin referanduma götürme kararının alınmasıyla sonuçlandı. ABD’de seçimler yapılırken, başkanlık sisteminin taslağı Meclis’in Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başladı. 20 Ocak 2017’de Trump yemin ederken, TBMM’nin genel kurulunda başkanlık sistemi oylandı.

Trump ile arasındaki arka kapı diplomasisi, Erdoğan’ın elini oldukça rahatlatıyordu. ABD Başkanı’nın bir telefon yakınlığında olması, pek çok krizin Erdoğan lehine çözülmesini sağlıyordu. Fakat Kasım 2020’de Biden’ın seçilmesi iktidar ile ABD arasındaki ilişkiyi akamete uğrattı.

Yeni manevra ne olacaktı? Obama’yı “One minute” ile karşılayıp Ortadoğu’da ABD ortaklığı tesis eden, Trump’ı başkanlık sistemi ile selamlayan Erdoğan, Biden’ın gelişiyle nasıl bir manevraya girişecekti?

Biden’ın seçimleri kazandığının anlaşılmasından 1 gün sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak istifa etti, 2 gün sonra Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal görevinden alındı. Yerine Albayrak politikasına tümüyle aykırı 2 teknokrat Lütfi Elvan ve Naci Ağbal getirildi. Her ikisi de Batılı fonlara yeterli arbitraj garantisini vererek döviz kurlarını ve enflasyonu kontrol altına almaya çalıştı. Erdoğan da bu süreci “yeni dönem” olarak tanımladı ve 11 Kasım 2020’de “Önümüzdeki dönemde ekonomi politikalarında güven ve kredibilite kazanımına daha fazla odaklanacak, ülke risk primini düşüreceğiz" dedi. Bu açıklamaların ardından dolar kuru gün içinde yüzde 3 değer kaybederek 8 liranın altına geriledi.

Ekonomi politikasındaki bu manevranın ardından sıra Biden’la ilişkileri ısıtmaya gelmişti. Fakat planın bu kısmı hüsranla sonuçlandı. Erdoğan’ın tebrik telefonunu yanıtlamayan Biden, Erdoğan’a ilk telefonu seçildikten 6 ay sonra 23 Nisan 2021’de açacak, bu telefonda da ertesi gün Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağını söyleyecekti. Trump ile alışılagelen arka kapı diplomasisi Biden’da çalışmıyordu.

Erdoğan bu sefer gözünü Eylül 2021’de New York’ta yapılacak BM Genel Kurulu’na dikti. Fakat bu deneme de başarısızlıkla sonuçlandı. Biden’la görüşmeyi planlayan, hatta uçakta bile randevu alınmaya çalışılan bu seyahat Erdoğan’ın Türkevi Binası’nı açmasıyla tarihe geçti. Arka planda büyük bir diplomatik başarısızlık yaşanırken, iktidar medyası Türkevi Binası’nı köpürterek bu başarısızlığı gizlemeye çalıştı.

MART 2019’UN VERDİĞİ DERS

Biden ile ilişkiyi ısıtmanın tek yolunun yeniden seçilmek olduğu ortadaydı. Washington, Erdoğan’ın bir daha seçilmesine şüpheyle yaklaşıyor, Erdoğan’la uzun vadeli planlara girişmiyordu. Tek çare erken seçimdi… Rubicon geçilecekti.

Son yerel seçimlerin verdiği derse Erdoğan iyi çalışmıştı. Yüksek faiz, yüksek işsizlik fakat düşük enflasyonla girilen Mart 2019 yerel seçimleri hüsranla sonuçlanmıştı. İşsizlik seçim kaybettiriyordu. Yüksek faiz de işsizlik demekti.

Erdoğan, böylece 21 Eylül 2021’de Türkiye’ye döndü ve iki gün sonra 23 Eylül 2021’de TCMB’nin sürpriz faiz indirimi geldi. Politika faizi yüzde 19’dan yüzde 18’e düşürüldü. Hedef, faizleri birkaç yüz baz puan daha indirerek piyasaya para pompalamak, yaratılan suni para bolluğuyla seçimlere girmekti.

Fakat bu patikada 2 yol kazası yaşandı.

Kur şoku yaşandı. Dolar kurunu kontrol altında yükselteceğini düşünen ekonomi yönetimi bunu beceremedi. Bu beceriksizliğin faturası Lütfi Elvan’a kesildi. Elvan 2 Aralık 2021’de görevden alındı. Doları kontrol etmek için 20 Aralık’ta Kur Korumalı Mevduat adı verilen çılgınlık devreye sokuldu.

Rusya ve Ukrayna arasında savaş çıktı. Bunu da öngöremediler. Son ana kadar, Rusya’nın bu adımı atmayacağını uman Türkiye, 24 Şubat 2022’de hayal kırıklığına uğradı ve Rusya 3 koldan Ukrayna’ya girdi. Emtia fiyatları uçtu, enerji krizi Avrupa’yı vurdu.

Ocak ayında Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “Enflasyon nisanda yüzde 50’nin altında zirve yapacak” derken gerçekten inandığını söylüyordu. Fakat önce kur şoku, ardından patlayan savaşla birlikte 2022 yazında yapılacak seçimler ertelenmek zorunda kalındı. Eğer, seçimi kazanabileceğini düşünseydi, Erdoğan için erken seçime gitmek oldukça rasyonel bir seçenekti. Zaten plan da buydu.

ZORUNLU B PLANI DÖNEMİ

A planı, 2022 yazında seçime gitmekti. Peki ya B planı? Mecburi istikamet 2023 yazını gösteriyordu. Ortada bir B planı olduğunu söylemek zor. Bu dönemde de faiz indirimleriyle piyasaya para pompalamaya çalışmak, kaçınılması mümkün olmayan finansal krizi seçimden sonra göğüslemek birincil hedef olacak. Fakat A planı uygulanırken yaşanan yol kazaları bu sefer çok daha yakında duruyor. Olasılıklar şunlar:

Kur Korumalı Mevduat gibi şapkadan çıkaracak tavşan kalmadı. Olası bir kur şokunun nasıl bertaraf edileceği belirsiz. CDS sonbahara girerken yeniden 800’ün üzerinde. Dolar kuru ise her kış arifesinde olduğu gibi tedirgin etmeye başladı.

Son 1 yıldır uygulanan politika, piyasayı fazlasıyla yordu. Zaten bu politika 7-8 ay süreceği düşünülen, kısa vadeli bir seçim programıydı. Artık düşük faizle çarklar dönmüyor. Enflasyondaki yükseliş durunca, piyasadaki hareketlilik de yerini durgunluğa bıraktı. Sanayide istihdam seviyesi korunamıyor. Öncü göstergeler, eylül ve ekimde işsizliğin sert şekilde artacağını gösteriyor.

Bir yıl önce Avrupa’da dış talebin hareketli olacağı, ihracatla büyümenin mümkün olacağı öngörülebilirdi. Fakat bugün, Avrupa resesyonda. Avrupa’daki işletmeler, yaklaşan kışa stok biriktirerek hazırlandı. Türkiye’deki ihracatçılar, Avrupa’ya mal satmakta zorlanıyor. İhracatın yavaşlaması, Türkiye’deki büyümeyi yavaşlatıyor.

Erdoğan, 1 yıl önce Rubicon’u geçti ama bugün zamanı geri alma fırsatı olsa yine de geçer miydi? Zira artık önünde sadece enflasyon yok, enflasyon ve işsizliğin harmanlandığı bir stagflasyon kriziyle seçime girmek var. Bu tablo birkaç ay içinde çok daha net ortaya çıkacaktır.