Google Play Store
App Store

Rejimin rotası yeni dönem için belirsizliğini korusa da Kobani davası, açıklanan tasarruf paketi, yapılan müfredat değişiklikleri rejimin nerede durabileceğinin net fotoğrafını ortaya koyuyor. Rejimin normalleşmesi sadece Erdoğan’ın kapsam alanına girebileceklere dair. O alanda da halk dışında kim varsa mevcut. Normalleşmenin kapıları tarikatlara, mafyalara ve yandaşlara açık.

Erdoğan’ın kapsama alanına girmeyenler
Diyarbakır’da Kobani protestolarında, polis eylemcileri ablukaya almıştı. (Fotoğraf: MA)

Öncü DURMUŞ

Ülkede yeni dönem tartışmaları sürerken iktidar bloku ortaya attığı normalleşme tartışmaları ile beraber kendine yeni bir meşruiyet arayışına girdi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yerel seçimler sonrasında sırasıyla ‘dersimizi aldık’, ‘yenileneceğiz’, ‘yumuşama dönemi toplumun ihtiyacı’, ‘normalleşmeye başladık’ söylemleri ile rejimin bu dönemde nereye oturacağı son günlerin en çok tartışılan konularından.

Ancak Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli ikilisinin yeni döneme dair rejimi nereye konumlandıracakları belirsizliğini korusa da son haftalarda yaşanan birçok gelişme bu rejimin nereye oturmayacağının tablosunu çok net ortaya koydu.

Gericiliğin, sermaye yanlısı ekonomi politikalarının ve kendinden başka hiçbir sese tahammül edemeyen baskıcı politikaların ortasında yeşertilen rejim, yoluna tüm bunların dışında kalan gündemlerle kendi normalini yaratmaya çalışarak devam ediyor.

ERDOĞAN’IN KAPSAM ALANI

Sinan Ateş iddianamesi, Ayhan Bora Kaplan soruşturması, yargı alanındaki karşılıklı hamleler iktidar blokunun çatışmalarını gün yüzüne dökerken, ülke sorunları da iktidara olan toplumsal desteğin günden güne azaldığının fotoğrafını her şeye rağmen gün gibi ortaya çıkartıyor.

Bu koşullar içerisinde kalan Erdoğan, kendi geleceğini gördüğü yeni Anayasa tartışmalarının arasında bir taraftan Cumhur’da sorun yok mesajlarıyla, diğer yandan iddia ettiği ‘kutuplaştırıcı dilden kurtulalım ve muhalefetle ilişki dinamiklerimizi artıralım’ söylemleriyle yeni dönemin sınırlarını çizmeye çalışıyor. Yine de kendi normalini ülkenin normali kılmaya çalışan Erdoğan’ın normali; Kendisinin kapsam alanına giren ve girmeyen meseleler olmak üzere ikiye ayrılıyor.

KRİZ VE GERİLİM HATTI

Erdoğan’ın kapsam alanının formülü ise yeni değil.  22 yıldır kalmayı başardıkları iktidarı boyunca gerçekleştirdiği manevraların bir benzeri bu formülün kendisi. Çünkü Erdoğan için rejimin selameti yararına ne varsa normal olan o. Çıkarılan krizler, yaşanan gerilimler, toplumda yarattığı kutuplaştırma Erdoğan’a yarıyorsa ülke için de normal olmak zorunda.  Ancak en ufak bir noktada bile rejime zararı olacaksa, yapılan ilk hamle sorunların tamamını görünmez kılabilmek.

Öyle ki şimdilik rüzgârı arkasına alan muhalefetle görüşmede bir beis görmeyen Erdoğan toplumsal muhalefetin ayağa kalkabileceği her gündemde rejimin bütün unsurları ile saldırmaya devam ediyor.

Tüm bunların sonucunda ise rejimin ana karakterlerini oluşturan gericilik, baskı politikaları ve sermaye yanlısı duruş yumuşama tartışmalarına son noktayı koyacak gerçekliği de içerisinde barındırıyor.

Erdoğan’ın yumuşama söylemlerinde kapsam alanına giremeyecek öne çıkan başlıklar ise şöyle:

HAK ARAMA MÜCADELELERİ ALAN DIŞI

Son olarak 400 yılı aşkın cezaların kesildiği Kobani davası ‘millet kutuplaştırmadan yoruldu’ sözlerinin gölgesinde bir kez daha iktidarın ‘terör ve milliyetçilik’ algısına sıkıştırılmaya çalışılıyor.

Önceki gün Kobani davası hakkında eleştirenleri hedef alan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Yumuşama beklentimiz usulde değil, üslupta olmalıdır” sözleri ise bu durumu en açık haliyle ortaya koyuyor.

1 Mayıs Taksim iradesinden Kobani davasına kadar yaşanan bütün hak arama mücadeleleri gösterdi ki rejim açısından ülkedeki demokratik ve özgürlük alanlarında verilecek herhangi bir taviz iktidar sahiplerinin çok daha farklı bir yere taşıyabilir ve yüksek tehlike içerir. Öyleyse rejime dair bir tehlike varsa bu alanda da yumuşa beklenemez.

GERİCİLİKTEN DE TAVİZ VERİLEMEZ

Kapsam alanı dışındaki en önemli konulardan diğeri siyasal İslamcı rejimin ülkede hâkim kılmak istediği anlayış. Cemaat ve tarikat ağlarıyla parti devleti haline gelen iktidar, yolda karşılaştıkları sorunlarda hep bir ortak değiştirdi. Ancak bu ilişki ağlarını hiçbir zaman bozmadı. Bozduğu an ise tahtının çok daha fazla sallanabileceğini defalarca gördü.

O yüzden nasıl bir dönem başlarsa başlasın Erdoğan’ın gericilerle kurduğu ilişki de kapsam alanının dışında. Erdoğan, ne gerici vakıf ve cemaatlerle kurduğu sermaye ilişkisinden ne de onların toplumsal ve devlet kadroları içerisindeki konumlanışlarından taviz vermek istemez.

Yumuşama gündemi üslupta kala dursun ne TÜGVA, TÜRGEV, Diyanet Vakfı gibi gerici vakıflar kamu kaynaklarından dışlanabilir ne de gerici müfredat değişiklerinde en ufak bir geri çekiliş olabilir. Rejim laikliği de yumuşamaya dâhil edemez.

SERMAYENİN VAZGEÇİLMEZLİĞİ

Erdoğan’ın normalleşmesine uğramayan ya da uğramayacak olan bir başka öne çıkan konu ise ekonomi. Cumhuriyet tarihinin rekor özelleştirmeleri ile iktidarını bir dönem sağlamlaştıran Erdoğan yarattığı büyük kriz karşısında da yumuşamanın adını ağzına almıyor. Ekonominin başına geçirdiği Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikalarına dair söyleyebildiği tek şey, sürekli ileri tarihler vererek ‘ekonomi düzelecek’ vaatleri.

Geçtiğimiz hafta tasarruf tedbirleri diye açıklanan pakette var olan maddeler de bunun son örneklerinden. Ekonominin en büyük sorunları içerisinde yer alan Kur Korumalı Mevduat zararlarından, vergideki adaletsizliğe, sermayeye peşkeş çekilen kaynaklardan, ihale kanunlarına kadar hiçbir gerçek sorun pakette yok. Öyle ki toplumun bütün kesimlerinin hayatın her alanında hissettiği yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik kıskacı karşısında bile Şimşek hala kurtarıcı olarak pazarlanıyor. Bahçeli’nin ‘Şimşek’in yanındayız’ mesajlarından sermaye yanlısı politikaların devamına kadar rejim, emekten yana olan, alnının teriyle geçinen milyonlarca yurttaşın karşısında yumuşama ihtimalini mümkün olduğunca unutturma gayretinde.

DEVLET, SİYASET, MAFYA YUMUŞAMASI

Kısacası halkın en can alıcı gündemleri ne Erdoğan’ın ne de Bahçeli’nin gündeminde dahi yer almaması, onun yerine gündemi değiştirecek yeni Anayasa gibi tartışmaların devam ettirilmesi rejim için en normali.

O yüzden normalleşme parantezine nelerin gireceği, o paranteze kimin neleri dâhil ettiğine çok daha fazla dikkat etmek gerekli.

Gericiliğe karşı laiklik diyen, Şimşek’in ekonomi politikalarına itiraz eden, demokratik bir ülke mücadelesi veren hiç kimse normalleşmenin parçası olamaz. Rejim de tüm bunlara ses çıkartan kim varsa en ufak bir esneme gösteremez. Kısacası Erdoğan ve Bahçeli’nin başlattığı normalleşme sürecinde an itibariyle patron, tarikat-cemaat, mafya, dost-akraba ve yandaş bürokrat dışında kimse giremez.