Hasan ERKEK Sanatçılar kendilerini bin türlü feda ederler Sanatçılar, bireylere duyarlılık kazandırmakla, toplumu uyarmakla kalmazlar. Tarihte çokça örneğinin görülebileceği gibi, ödünsüz bir tutumla davranır, onurlu eylemlere kalkışıp gerektiğinde kendilerini feda ederek içinde bulundukları toplumun üyelerine örnek olurlar. Örnek olmak belki birincil amaç değildir. Sahici ve onurlu bir yaşam kurmak, onu savunmaktır asıl olan. Ama gerekirse […]

Ergülen’in kamuya açılan şiirli yüreği

Hasan ERKEK

Sanatçılar kendilerini bin türlü feda ederler

Sanatçılar, bireylere duyarlılık kazandırmakla, toplumu uyarmakla kalmazlar. Tarihte çokça örneğinin görülebileceği gibi, ödünsüz bir tutumla davranır, onurlu eylemlere kalkışıp gerektiğinde kendilerini feda ederek içinde bulundukları toplumun üyelerine örnek olurlar. Örnek olmak belki birincil amaç değildir. Sahici ve onurlu bir yaşam kurmak, onu savunmaktır asıl olan. Ama gerekirse bu uğurda yıkıma da uğranır, ölünür de.

Ancak sanatçıların fedakârlıkları bunlarla sınırlı değildir. Daima gerçeğin, sahiciliğin izinde yürüyen sanatçılar, bir fedakârlık daha yaparlar. En mahrem olan duygularını sahici bir biçimde dile getirirler. Yüreklerini çekinmeden, hatta korkusuzca ‘dosta düşmana’ gösterirler. Tutucu toplumlarda yaşasalar bile, kendilerine özel olan’ı sanatsal bir dışa vurumla adeta kamuya açarlar. Bunu görebilmek için Sappho’nun, Aragon’un şiirlerine, Shakespeare’in sonelerine, Dostoyevski’nin romanlarına, Rodin’in heykellerine, Modigliani’nin ve Frida Kahlo’nun resimlerine bakmak yeterlidir. Bizde, Nâzım Hikmet, Cemal Süreya, Can Yücel, Tezer Özlü, Lale Müldür, Neşe Yaşın gibi sanatçılar, özel hayatlarını kaynak olarak alıp onu sanatsal bir biçimde kamuya açan, bir anlamda, özel hayatlarını sanata ve topluma feda eden sanatçıların başında geliyor.

Bütün bu saydamlığın, açıklığın ve yüreklice dışa vurumların sonunda tutucu toplumdaki bireyler derinden anlarlar ki “Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da / Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, / Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte / Yani yürekte.” (Nâzım Hikmet)

ŞİİRLİ KALBİNİ KAMUYA AÇIYOR

İşte Haydar Ergülen de, ‘İdilikler’ adlı şiir kitabında benzer bir şey yapıyor. ‘Özel’ine hissettiği duygularının şiirsel dışa vurumunu, öyle isim filan gizleme gereği de duymadan, okura sunuyor. Kuşkusuz, birçok şairin yazdığı aşk şiirlerine esin olan kadınlar/erkekler olmuştur. Tek tük şiirler de yazmışlardır esinlendikleri kişilere. Kimi zaman “adı bende saklı” diyerek, kimi zaman adının yalnız baş harfini yazıp şiiri kime ithaf ettiklerini örtük olarak belirterek, kimi zaman da adını gizleyerek hatta yerine başka bir ad ‘ikame’ ederek şiirler armağan etmişlerdir. Ama şairin bütün bir kitabı sevgiliye ithaf etmesi enderdir. İşte ‘İdilikler’ bu ender kitaplardan biridir. Ergülen, 80 sayfa boyunca aynı sevgiliye sesleniyor, yalvarıyor, yakarıyor, onu aşkla karşılıyor, şiirle yüceltiyor. “Adının önünde durdum / ışıkları yanıyordu / adının önünde eğildim / gece kokuyordu / adının önünden geçtim / kıra çıkıyordu / ruha çıkıyordu / harflerin bir bir: i-d-i-l i-d-i-l / adının önünde sustum / adının önünde susadım / ‘kaynağından içtim seni’”

‘İdilikler’, kitabın adından ve yukarıda alıntıladığımız şiirden de kolaylıkla anlaşılacağı üzere, “buralarda bahçe diye bir kadın / gördünüz mü hiç ağzı şiirden” dediği eşi/sevgilisi İdil hanım için yazdığı şiirlerlerden oluşuyor. Bir kitap dolusu şiir. Şiirleri ona mı yazdı yoksa “şiir senin kırlarından toplanır” dediği gibi ondan mı topladı bilinmez. Çünkü şairin esini de şiire dahil. Öylesine ki “birbirimizi sevdiğimiz için birbirimiz olmuşuz” demekte. “İyiliğin aşkı güzelleştirip durmadan tazelemesi gibi” Ergülen de aşkı şiirle, şiiri aşkla daha da güzelleştiyor. Yıllar içinde yazdığı şiirler oldukları halde, hepsi taze ve güzel şiirler.

Bu şiirleri aşkınlık anlarında yazdığı anlaşılıyor. Ama zaten sahici şairler hep bir aşkınlık halinde yaşamazlar mı? Onun için de tutucu toplumlarda pek tekin görülmezler ya… Ama yine de onlara bakıp ayarlarlar kalplerinin saatlerini. İşte Haydar da, öylesine bir aşkınlık içinde yazmış ki şiirlerini, “aşktan uçarken kendini kuşların hizasında” görüyor.

‘İdilikler’ uzun erimli bir sevinin şiirli iç dökümü, hatta bir çeşit iç taşması… Romantizmden erotizme uzanan bir yol. Tersi de doğru olabilir. Arzu dolu bir nahiflik… Aşk üstüne incelikli bir bilgelik. “Gecenin ekmek gibi / koktuğunu duydum sende / bin yangın çıkmıştı da / sanki iki tende / soyunuyorlardı / birbirlerinin kabuklarını / soyar gibi yaralarından / aşkın ekmeğini bölüşür gibi / sevişiyorlardı sıcacık / tam buğday kırık ceviz / biraz kumral dağ kekiği / ve ekmeği zeytinliydi aşkın / esmer undan üzümlü / bordo bir şeydi / aşk da ekmeği de”.

YALNIZCA BİR GÜZELLEME DEĞİL

Yalnızca bir güzelleme değil, Ergülen’in ‘İdilikler’i. Tutku da var bu şiirlerde, kaygı da, hatta kırgınlık ve sitem de. Elbette bunların hepsi aşka, aşktaki her şey de şiire dahildir. Tay şiiri bu bütünlüğe örnek olarak okunabilir: “Sabahtı sis daha kalkmamıştı gönlümün üstünden / seçemedim sen miydin çiçek tarlası mı / açılan bahçede yatmış gibi nisan çiği içinde / bütün çiçeklerimiz kalkmış yürümüş bahara / seni düşündüm ki seni düşlemenin bir yolu da bu / sen soyununca yazı giyinmiş oluyorsun dedim bir daha / bütün baharları kızlardan yapıyorlar dedim / yazlarıysa senden senin kısrak huyundan / ve huysuzluğundan ikisi de tayın senin!”.

Aşık olamayanlar, nasıl aşık olduğumuzu, şiir okumayan, yazmayanlar nasıl şiirle bu kadar çok haşır neşir olabildiğimizi merak edip sorarlar. Biz de, onların aşksız, şiirsiz nasıl yaşayabildiklerine ağzımız açık bakakalırız. Aşksız, şiirsiz ne konuşurlar, eşleriyle ya da sevgilileriyle (!). Sevdalanmalarını dışa vurmak için “kalbim sende durduğundan beri yepyeni / sanki bahar, sanki ipek, sanki ilk gibi” derler mi? Ya da özlemlerini “ben seni bir yaz denizi gibi özledim” diye dile getirirler mi? Arzularını “durma beni bir aşka koş / ovanda düzünde atın olayım” sözleriyle ifade ederler mi? Hiç değilse, şairlerin dediklerini Ateşli Sabır’da, Neruda’nın şiirlerini ödünç alan postacı gibi alıp kullanmazlar mı? Hem belki o şiirler kendileri için de esinleyici olur, kimbilir.

‘İdilikler’, aşkı anlamak isteyenlere, aşktan uçmak isteyenlere ya da onun şiirli sonuçlarına tanıklık etmek isteyenlere aşkla salık verilir.