Erkan Baş, Can Atalay’ı ziyaret etti: Halk için mücadele edenleri dört duvar arasında tutuyorlar
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Can Atalay ile görüştü. Cezaevi çıkışında açıklama yapan Erkan Baş, “Halkın arasına karışacak yüzleri yok, halk için mücadele edenleri dört duvar arasında tutuyorlar” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “hak ihlali” kararlarına rağmen Silivri Cezaevi’nde tutulan Can Atalay’ı ziyaret etti.
Görüşmenin ardından basın açıklaması yapan Baş, Atalay’ın hem Türkiye hem dünya gündemini yakından takip ettiğini belirterek “Halkın arasına karışacak yüzleri yok, halk için mücadele edenleri dört duvar arasında tutuyorlar” şeklinde konuştu.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Gezi Davası’nda aldığı hapis cezası gerekçesiyle, AYM’nin hakkında verdiği “hak ihlali” kararlarına rağmen, milletvekili seçildiği 14 Mayıs 2023 tarihinden bu yana tahliye edilmeyen Can Atalay’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti.
Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından basın açıklaması yapan Erkan Baş, Can Atalay’ın durumunu konuşma amacıyla geldikleri görüşmede, Can Atalay’ın kendisinden çok Hatay halkının sürüklendiği çaresizliği konuştuğunu dile getirdi.
“Halk için mücadele etmek isteyenleri dört duvar arasında tutuyorlar” diyen Erkan Baş, yurttaşlara seslenerek “mücadele” çağrısında bulundu.
‘CAN ATALAY, KENDİSİNDEN DAHA FAZLA HATAY HALKINI KONUŞTU’
Erkan Baş’ın açıklamaları şu şekilde:
“Seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay'la görüşebilmek için Silivri Cezaevi’ne gelmek durumunda kaldık, buu herhalde dünyada eşine hiç rastlanmayan bir durum. Milletvekilimizle görüşebilmek için Adalet Bakanlığı'ndan izin almak ve cezaevine ziyarette bulunmak, cezaevinde kendisiyle yüz yüze görüşmek zorundayız. Ben sözlerime başlarken tüm yurttaşlarımızla önce şunu paylaşmak istiyorum: Sevgili Can herkese yürekten sevgilerini, selamlarını iletti. Benim gördüğüm, her zaman olduğu gibi gayet dirençli, gayet moralli, gayet enerjisi yüksek ve esas olarak memleketin içinde bulunduğu duruma dair kaygılarıyla içeride mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Şunu gururla paylaşmak istiyorum, biz Can'la kendi durumunu konuşmaya, Can Atalay nezdinde ortaya çıkan hukuksuzluğu tartışmaya geldik. Ama Can kendisinden daha fazla Hatay halkını konuştu; Hatay'a ilişkin gözlemlerini, değerlendirmelerini, yapılması gerekenleri, Hatay halkının sürüklendiği çaresizliğe karşı tüm toplumu, tüm siyasetçileri görev almaya, sorunu kalmaya çağırdı.
‘CAN SADECE TÜRKİYE’Yİ DEĞİL, TÜM DÜNYAYI TAKİP EDİYOR’
Belki bedenen cezaevi duvarları arasında duruyor ama emin olun Can sadece Türkiye'yi değil bütün dünyayı dikkate takip ediyor. Ezgi Eygi isimli yurttaşımızın İsrailli katiller tarafından Filistin'de katledilmesinin, Filistin halkıyla dayanışma için yaptığı eylemi ve canını kaybetmesini büyük saygıyla andığını paylaştı. Can Narin’i konuştu, Türkiye'nin içinde bulunduğu bu haksızlıkların, hukuksuzlukların, toplumu suskunlaştırma girişimlerinin, bu gericiliğin, yobazlığın ülkeyi esir alma sürecinin Narin’in katline giden boyutlarını uzun uzun değerlendirdik ve çocuklarımızın yaşayabileceği bir ülke kurmak için sürdürmemiz gereken kavgayı konuştuk. Sokaktaki yurttaşın yaşadığı tüm dertler, tüm tasalar, işsizlik, yoksulluk, her geçen gün zorlaşan hayat şartları, işçi arkadaşlarımızın fabrikalarda sürdürdüğü direnişler… Can'la kendisinden çok daha fazla bunları konuştuk ve aslında bütün bu sürecin bir bütün olduğunu, bu iktidar eliyle ülkenin anayasasız yönetilen, anayasanın rafa alındığı ve tüm ülkenin kaderinin bir kişinin iki dudağına sıkıştırıldığı, sermayenin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırıldığı ama bunun karşısında özgür düşüncesini ifade etmek isteyen yurttaşların susturulduğu, gazetecilerin susturulduğu, siyasetçilerin susturulduğu, yoksulların adalete susadığı, yoksul insanların gücü elinde tutanlar tarafından ezildiği, horlandığı, yok sayıldığı bir Türkiye'yi değerlendirdik.
Biz dışarıda bu tartışmayı sürdürürken ‘Mesele Can Atalay meselesi değildir, mesele Türkiye İşçi Partisi meselesi değildir’ diye anlatmaya çalışıyoruz. Ama Türkiye'de yaşadıklarımız konunun vahametini bize bir kez daha gösteriyor. Şunu söylemek istiyorum, kendileri halkın içine çıkacak yüz bulamayanlar, halkın içine çıkacak yüzü olmayanlar bir milletvekilinin halkla buluşmasını engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun bundan daha özet bir ifadesi olamaz. Sokakta insanlar yaşadıkları çaresizliği, öfkelerini, ülkenin içine düşürüldüğü durumu anlatabilecekleri bir tane iktidar partisi milletvekili bulamıyorlar. Sokaklarda, pazarlarda, bakkallarda, manavlarda, marketlerde iktidarın herhangi bir biçimde parçası olan hiç kimse yurttaşla yan yana gelemiyor, yurttaşla göz göze gelemiyor, yurttaşla karşı karşıya gelemiyor çünkü ülkeyi ne haline getirdiğini biliyor. Onların sokağa çıkacak yüzü yok, onların halkın arasında karışacak yüzü yok, ama öbür taraftan halk için mücadele etmek isteyenleri de dört duvar arasında tutmaya çalışıyorlar.
‘KURTULMUŞ'UN KURABİLECEĞİ TEK İNANDIRICI CÜMLE ‘BEN EMİR KULUYUM’ OLABİLİR’
Sadece şu son birkaç gündür ülkemizde yaşananlar, adında ‘adalet’ olan bir parti tarafından nasıl katledildiğini görmek için yeter de artar. Ve bu pervasızlık her geçen gün artarak devam ediyor. Şimdi buradan, Silivri'den Numan Kurtulmuş'a seslenmek istiyorum. Gerçekten eğer bizimle yaptığı görüşmelerde samimiyse, eğer bugüne kadarki siyasi hayatında savunduğunu iddia ettiği değerlerde samimiyse, Numan Kurtulmuş'un yapması gereken artık bir tek şey kaldı: Ankara'dan yola çıkacak, Silivri'ye gelecek ve Hatay halkının helal oylarıyla seçilmiş milletvekilimiz Can Atalay'a diyecek ki, ‘Kusura bakmayın Can Bey, biz de emir kuluyuz. Ortada anayasa yok, ortada yasa yok, ortada hak yok, ortada hukuk yok, ortada adalet yok, biz de bunların farkındayız. Ama elimizden bir şey gelmiyor, biz de emir kuluyuz’. Şu an itibariyle Numan Kurtulmuş'un kurabileceği tek inandırıcı cümle bu olabilir.
‘ÖMÜR BOYU HUZUR İÇİNDE YAŞABİLECEĞİNİZİ DÜŞÜYOR MUSUNUZ?’
Buradan iktidar sahiplerine sesleniyorum, bugün elinize bir güç geçirdiğinizi düşündüğünüz için, devletin imkanları, olanakları, koltukları, arabaları, makamları sizin elinizde olduğu için elinizden gelen her şeyi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. Yarın öbür gün bunların hepsinin unutulacağını düşünüyorsunuz ama sizleri uyarıyorum: Bu kadar açık hukuksuzluklar işledikten sonra, bu kadar açık suçlar işledikten sonra, yarın öbür gün siyaseten bu halk sizi mutlaka emekli edecek. Ömür boyu huzur içinde yaşayabileceğinizi düşünüyor musunuz? Şu cezaevinde geçirilen her saatin, her dakikanın, her saniyenin bu halktan çalınmış olduğunu asla unutmayacağız. Dolayısıyla biz nasıl 22 yıldır, siz iktidara geldiğinizden bugüne hep adaletin tecelli etmesi için mücadele ettik ve siz adaletin tecelli etmesinin önünde engel olmaya çalıştınız, yarın öbür gün adaletin tecelli etmesi için siz mücadele etmek zorunda kalacaksınız. Ama hiç kaygınız olmasın, adalet en güzel biçimde tecelli edecek.
‘HALKI DOLANDIRANLARI DESTEKLEYEN DEVLET MİDİR?’
Hukuksuzlukları, haksızlıkları, anayasa ihlallerini anlatmaktan dilimizde tüy bitti, ama herkes bilsin, herkes duysun ki asla ama asla bu duruma teslim olmayacağız. Asla bu hukuksuzlukların, bu anayasayı ayaklar altına alma girişimlerinin normalleştirilmesine, olağan karşılanmasına, unutulmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin ne hale geldiğini açıkça görüyoruz. Bu iktidar halkı ve devleti dolandıranlara gücü yetmeyen bir iktidar, bu iktidar kara para verenlere, bu iktidar uyuşturucu kaçakçılarına gücü yetmeyen bir iktidar, onların sırtını sıvazlayan, onları serbest bırakan, onları yargılamayan bir iktidar; ama bu iktidar, açlıktan ekmek çalmak zorunda kalırsa, bir çocuğu gözünün yaşına bakmadan cezaevine atan bir iktidar. Bu iktidar sokak ortasında hesaplaşan mafya bozuntularının sırtını sıvazlayan, bu ülkeyi onlarla birlikte yönetmeye odaklanan bir iktidar; ama Soma'da, Ermenek'te, Gezi'de katledilen işçilerin, gençlerin, ailelerin avukatları cezaevine atmakla ve hukuksuz biçimde cezaevinde tutmakla övünen bir iktidar. Bu iktidarın gücü Reşit Kibar’ı, doğasına, deresine, toprağına sahip çıkan arkadaşlarımızı katledenleri yargılamaya gücü yetmeyen; ama onun karşısında duran, doğasına, toprağına, memleketine, havasına, suyuna sahip çıkan Dursun Ali arkadaşımızı cezaevine atan bir iktidar. Güçlü devlet diyorlar değil mi? İşte hep beraber yanıtlamamız gereken soru bu: Bu mu güçlü devlet? Fakiri, emekçiyi, yoksulu, haklıyı ezip, cebinde çok parası olanı, büyük çalanları, halkı, devleti, dolandıranları destekleyen bir devlet midir güçlü? Bu mu Türkiye yüz yılı dedikleri ya?
‘Türkiye yüzyılı’ diye propaganda yapıyorlar, Türkiye yüzyılının nasıl açıldığını hep beraber görüyoruz. Narin’lerin öldürüldüğü bir Türkiye; doğasına, deresine sahip çıkanların katledildiği bir Türkiye; hırsızların, dolandırıcıların makul insan kabul edildiği bir Türkiye; yurttaşın işsizlikle, açlıkla, yoksullukla boğuşmak zorunda kaldığı, ‘Akşam evime ekmeği nasıl götüreceğim’ diye düşündüğü, okula başlayan çocuğuna bir silgi, bir kalem tıraş, bir kalemi nasıl alacağım diye düşündüğü bir ülke. Bu iktidarın yarattığı Türkiye tablosu, bizim bu ülkenin onurlu, namuslu insanlarının hak ettiği bir Türkiye tablosu değil. O yüzden evet Silivri'deyiz, evet Hatay milletvekilimiz Can Atalay'la görüşmek için geldik. Ama Türkiye'de adaletin hepimiz için ekmek kadar, su kadar, hava kadar önemli olduğunu söyleyerek ayrılıyoruz buradan.
‘ER YA DA GEÇ HESAP GÜNÜ GELECEK'
Ve söz veriyoruz, Can Atalay adına söz veriyoruz, bütün Türkiye İşçi Partisi adına söz veriyoruz, bu ülkenin tüm onurlu, namuslu insanları adına söz veriyoruz: Bu ülkeyi bu yalancılara bırakmayacağız, bu ülkeyi çetelere bırakmayacağız, bu ülkeyi katillere bırakmayacağız, bu ülkeyi hırsızlara bırakmayacağız ve sonuna kadar mücadele edeceğiz. Er ya da geç hesap günü gelecek, bu ülkede adalet mutlaka tecelli edecek, hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın! Adalet tecelli edene kadar, hak ettiğimiz adaleti sağlayana kadar, özgür demokratik bir ülkede eşit yurttaşlar olarak kardeşçe barış içinde yaşayacağımız günlere kadar asla teslim olmayacağız. Tüm yurttaşlarımızı uğradığımız tüm haksızlıklara karşı akıllarımızı, yüreklerimizi, bileklerimizi birleştirmeye çağırıyorum. Biz bunun çok daha iyisini fazlasıyla hak eden bir ülkeyiz. Bunu başarabilecek gücümüz, bunu başarabilecek irademiz, bunu başarabilecek inadımız var. Buradan hem sevgili Can Atalay'ın hem tüm partili arkadaşlarımın sevgilerini, selamlarını, dayanışma duygularını iletiyorum. Türkiye'nin dört bir yanında her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı hep birlikte mücadeleyi büyütmeye, hep birlikte kazanana kadar kol kola, omuz omuza yürümeye çağırıyorum.”