Google Play Store
App Store

Erkek şiddeti Türkiye’nin kanayan yarası. Veriler kadınların en çok boşanma, ayrılma aşamasındaki erkeklerin hedefinde olduğunu gösteriyor. Boşanma sürecinde kadını en çok zorlayan durumun, boşanmak istemeyen erkek olduğunu söyleyen Klinik Psikolog Ulucan, “Adalet sistemi onarılmalı” diyor.

Erkeği koruyan ‘tahrik’ bahanesi

Tuğçe ÇELİK 

Kadınların boşanma aşamasında olduğu erkekler tarafından öldürülmesi toplumda infial yaratmaya devam ediyor. Adliye koridorları yakınlarını erkek şiddetine kurban veren yurttaşların adalet arayışına tanıklık ediyor.

Kadın katilleri ise Ceza İnfaz Yasası ya da kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan 6284 Sayılı Yasa’nın etkin uygulanmaması gibi sebeplerle, girdikleri mahkemeden çıkıp kısa süreliğine cezaevinde tutularak ardından sokaklara salınıyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Ağustos 2024 raporuna göre, 33 kadın cinayetinin 9’u boşanmak istemeyen erkekler tarafından gerçekleştirildi. Ağustosta kadınlar en çok evlerinde, boşanma aşamasında oldukları erkekler tarafından katledildi. Aile ve çift terapisi alanında çalışan Bahçeşehir Üniversitesi’nden öğretim görevlisi ve klinik psikolog Tuğba Kurt Ulucan, boşanma süreçlerini ve erkek şiddetiyle mücadele yollarını BirGün’e değerlendirdi.

Boşanma sürecindeki kadınların ve çocuklarının erkek şiddetine maruz bırakılmasını engellemek için neler yapılabilir? 

KCDP’nin 2023 raporunda erkekler tarafından 315 kadının öldürüldüğünü; 30 kadının faille boşanma aşamasında olduğunu görüyoruz. Raporda 15 yılda kadın cinayetlerinin azaldığı tek yıl olarak İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılı belirtilmiş. Sadece bu kısmına baktığımızda bile adalet sisteminin onarılmasının, Ceza İnfaz Yasası’ndaki düzenlemelerin yapılmasının, 6284 Sayılı Yasa’nın etkin uygulanmasının kadınların öldürülmesinde, şiddete maruz bırakılmasında engelleyici rolü olduğunu görüyoruz. Kadına yönelik şiddete karşı durmaktan korkmamalıyız. Konuyu sadece kadınlar odağında değil erkeklerin eksiklikleri üzerinden de ele almamız gerekiyor. Odağımız daha çok problemin kaynağında olmalı. Problemin sonucunu evirip, çevirip, “tahrik var” başlığı altında bastırıp, saklayıp durmamalıyız.

Boşanma sürecinde kadınları en çok ne zorluyor? 

Boşanacağı erkek. Kadınların boşanmak istediklerinde boşanacakları erkeklerin ruhsallığı, boşanma sürecinde büyük önem arz ediyor. Bir erkeğin “boşanmak istemediğini” söleyip evliliğin içine de bir türlü yerleşememesini gözlemlemişsinizdir. Evliliğin içinde olmak istememesine rağmen evliliğin bitmesine yönelik korkularından mütevellit deneyimlediği olumsuz duygulanımlarını tehdit, kıskançlık, anti sosyal davranışlar olarak kadına yöneltmesiyle karşılaşmışsınızdır. Böyle süreçlerde eşi bırakmama, yapışma ve eşe yönelik agresyonun eyleme dökülmesini sıkça görüyoruz. Böyle erkeklerle karşı karşıya kalan birçok kadın psikolojik yardım almak için arayışa giriyor; ayrılmak istedikleri eşlerini de psikolojik yardım almaya davet ediyor. Bu davet ya yanıtsız kalıyor ya da psikolojik yardım sürecinde ayrılık mevzusu işlenemeyebiliyor. Kadınlar bu süreçte kendilerini çaresiz hissedip depresyona girebiliyor. Bu nedenle boşanma sürecinde kadını en başta zorlayan şeyin; sosyokültürel ve eğitim durumu ne olursa olsun ruhsal sağlığı yerinde olmayan, ayrılık kapasitesi gelişmemiş bir erkeğin varlığı olduğunu düşünüyorum.

BU BİR ‘TRAVMA’ DEĞİLDİR

Boşanmanın çoğunlukla olumsuz yönleriyle ele alınmasını kadınlar özelinde bu sürece etkisi nedir? 

Sosyokültürel ögelerin ve öğretilerin sunduğu gerçekliğin kadınları boşanma sürecinde oldukça engelleyici, yalnız bırakan bir etkisi var. 2012’de yüksek lisans tezimde ebeveynleri boşanmış ergenlerin ruhsallıklarını ele almıştım. Bu çalışmamda ebeveynleri boşanmış ergenlerde psikolojik dayanıklılığın arttığına, benlik saygılarının yükseldiğine dair bulgular tespit ettim. Yeni yaklaşımlar, boşanma olgusunu sanılanın aksine bir kriz durumu olarak ele almayıp bu olguya normatif bir geçiş dönemi olarak yaklaşıyor. Bu çalışmalar boşanma olgusunun birçok kayıpları olduğu kadar kazanımları da tetikleyebilmekte olduğunu ortaya koyuyor. Yani biten her evlilik bize gösterildiği gibi “olumsuz”, “kayıp”, “travma” değil. Toplumsal söylem hâlâ boşanmanın olumsuz sonuçları üzerinde daha fazla duruyor. Toplumsal ve politik sistemde evlilik birliğinin devamlılığı; toplumsal devamlılık açısından görünmez bir kalkan işlevi görüyor. Bu işlevin sorumluluğu da kadına yükleniyor. Kadınlar da boşanmayı erteleyerek kendi ruhsallıklarına zarar vermek durumunda kalabiliyorlar. Boşanmadan ziyade toplumsal devamlılığın bozulmasına dair oluşan kaygının anlamlandırılması için bir şeyler yapılmalı.

Kadınların değişen rolünün, eşitlik mücadelesinin boşanma sürecine yansımaları nedir?  

Özerklik ve eşitlik evlilik için bir tehdit değil gereklilik. Toplum içerisinde dogmaya dönüşen söylemler, çoğunlukla toplumsal mitler çerçevesindeki evlilik tanımının ve ataerkinin devamlılığı için yapılan söylemler. Ataerkil düzenin ve kolektif bilinçdışının kadına biçtiği rollerle evlenen bir kadın, başta evliliğe tamamlayıcı bir tarafıyla yerleşebiliyor; farkındalığı arttıkça bu annesel hattan çıkmak, ilişkiyi daha eşit, sağlıklı bir yetişkin ilişkisine dönüştürmek isteyebiliyor. Bu eşitliği isteyen kadının kendi içindeki değişiminin ilişkide karşılık bulamamasıyla çok sık karşılaşıyoruz. Bunlar kadının ilişki içinde hayal kırıklığıyla tükenmesine neden oluyor, devamında da depresyon belirtileri gözlemliyoruz. Tam tersi durumlarla da karşılaşıyoruz. Bu eşitlik arayışına eşlik eden, dönüşmek isteyen erkekler de var. Kendi arkaik düzeneklerinde olmasa bile değişime cevap veren erkekler eşleriyle kurdukları ilişkide evlilik doyumunu artırıp nefes alacakları bir ilişki içinde varlıklarını sürdürebiliyorlar. Burada temel sorun kadının eşitlik arayışı değil. İlişkiye iyi gelecek fonksiyonları karşılamayan erkeklerin varlığı, ilişkiyi tehdit altına sokuyor.