İstanbul Sözleşmesi’ne ‘sapkınlık sözleşmesi’ diyen, sayıca az ama ellerine mikrofon verildiği için sesleri yüksek çıkan insanlık düşmanlarının sözleşmeye karşı gelme gerekçeleri şunlar: Eşcinselliğe özendiriyor, kadın-erkek ilişkilerini tehdit ediyor, çocuk yapılmasına engel oluyor, nüfusu bitirmeye çalışıyor, ahlakı çökertiyor ve kadın hakları adı altında uluslararası hain eller ülkemiz üzerinde kirli oyunlarını kuruyor. Art arda sıralanan bu bahaneler ilk bakışta bir cahilin/yobazın kafatasındaki boşluktan önümüze düşen hezeyanlar gibi görünse de masada elbette bundan daha fazlası var.

***

Toplumsal kuralların tamamen erkeğin konfor ve üstünlüğüne göre düzenlendiği, maddi-manevi değerlerin, kültür ve inancın erkeğin otoritesi ve tercihine göre şekillendiği ataerkil düzenin arkaik nöbetçileri, yeri geldiğinde yanlarına yirmi birinci yüzyılın kravatlı arkadaşlarını da alarak var güçleriyle kadınlar ve LGBTİ bireylere saldırıyor. Yükselen eşitlik talebi, ‘ahlak’ başlığı altında ezilmeye çalışılıyor. Ama o ahlak bacak arasına sıkıştırılmak zorunda ki, cehennemde yanmayacak kefenin satılabildiği para düzenini bozmasın. Rüşvet alınabilsin mesela, “bal tutan, rahat rahat parmağını yalayabilsin.” Gücünü kadına henüz el kadar çocukken gösterebilsin, tecavüz erken yaşta evlilik kılıfıyla yasallaşsın. Öyle bir ahlak olmalı ki o, yönetimi devlet eliyle erkeğe verilen aile kurumu, ataerkil sistemin kontrol karakolu gibi çalışırken, kadın bütün hücreleriyle düzene olan hizmetini aksatacak yerlere çekilemesin, “benim bedenin, benim kararım” falan diye saçmalamasın. Öldüklerinde bile altı saat içinde erkeğe seks görevini icra edebilsin.


***

Bunlar radikal, açık, karşı çıkması nispeten kolay riyakârlıklar değil mi? Peki ya sayıca daha çok olanlar? Mesela rakibinin, sırf kadın olduğu için müdürün takdirini kazandığını düşünen erkek iş arkadaşları? Büyük aşk klişesine yedirdikleri kıskançlıklarıyla kadınların hayatını cehenneme çevirenler? Öfkeyle sesini yükselten kadına, “Bugün regl oldun herhalde” diyenler? Bedensel ve zihinsel eksikliklerinin intikamını, kadını hayatına köle ederek almaya çalışanlar? Aşk görünümlü sensiz yapamam çıldırmalarının ardına, kadının erkeğe koşulsuz şartsız destek olması gerektiğini saklayanlar? Kadının kahkahasının, rujunun, etek boyunun bile tapusuna sahip olmak isteyenler? O her gün, her yerde karşımıza çıkan; okulda, iş yerinde, evde, sokakta etrafımızı çevreleyenler…

***

İster yobazlık sınıfına konan açık tehditlerle, ister daha örtük, alttan alta akan örneklerle yaşandığı gibi erkek egemen sistem saldırılarını artırıyor. Bugün Türkiye, iktidarını korku ve baskı olmadan sürdürmesi imkânsız hale gelmiş bir siyasi liderlik tarafından yönetiliyor. Kadınlar ve LGBTİ bireyler başta olmak üzere, hak mücadelesi yürüten bütün kesimlerin kazanımları da bu sebeple, kontrolü kaybetme korkusuyla kısıtlanmaya, yok edilmeye çalışılıyor. Otoriter yönetimler üzerinde sarsıcı ve yıkıcı etkilere sahip bu direnişler artık bir ölüm kalım savaşına evrildi. Çünkü sadece kadın olduğu için, çocuk olduğu için, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği şu ya da bu olduğu için toplumun yarısı şiddetle burun buruna yaşıyor. Şehrin sokaklarında güven içinde yürüyemiyor. Öldürülüyor, tecavüze uğruyor. Ataerkil düzen, hesaplaşamadığı bütün o eril korkularını, komplekslerini ötekinin üzerine boca ederek kendini kurtardığını sanarken, aslında hepimize zulmeden bir çember inşa etmiş oluyor. Oysa erkeğin özgürlüğü de, kadının özgürlük mücadelesinden geçiyor.