Erkek şiddeti ile mücadele etmek yürek ister

Bir anma, farkındalık günü olan 25 Kasım vesilesiyle ülkenin dört bir yanında kadınlar sokaklarda olacak, pek çok ilde miting ve basın açıklamaları yapılacak.

25 Kasım Kadına Yönelik Erkek-Devlet Şiddetiyle Uluslararası Mücadele Günü’nün kökeni Dominik’teki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden üç kız kardeşe dayanmakta. Patria, Minerva ve Maria Teresa, diktatörlüğe karşı Dominik’te yaşayan halkların eşit ve adil bir biçimde yaşayabilmesi adına mücadele ettiler. 25 Kasım 1960’ta ise diktatörlüğün polislerince vahşice katledildiler. Ölümlerinden 21 yıl sonra mücadelelerini yaşatmak için Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edildi.

25 Kasım’da gaye anıtların önüne çiçek bırakmak değil, sesimizi, sözümüzü yükseltmek. Hukukun işlemediği, İstanbul Sözleşmesi’nin adının bile anılmasına tahammül edilmeyen, üstünde İstanbul Sözleşmesi Bizimdir yazısı olan maskelerin çıkarılmasının istendiği, sürekli kazanılmış haklarımızın tehdit edildiği söylemler ile karşılaştığımız bir ülkede, durum varlık-yokluk meselesi noktasına geldi.

İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını ilk çeken ülkede, kadınlar, çocuklar, lgbt+’lara saldırıların dozu her geçen gün artıyor. Hiçbirimiz güvende değiliz. Hak savunucuları da…

Kadına yönelik erkek şiddeti davalarında, tehdit altında olan sadece suça maruz kalan da değil, avukatlar olarak bizler de tehdit altındayız. Şiddete maruz kalmış kadını, çocuğu, lgbti+’yı savunan biz kadın avukatlar da sayısız tehdit, hakaret, saldırıya maruz kalıyoruz. Ve adliye içinde bile bizi koruyan bir sistem yok. Genellikle tehlikeyi koklayıp önceden adliye koridorlarında kendi önlemimizi alıyoruz. Üstlendiğimiz kamu görevi nedeniyle yaşadığımız riskleri ortadan kaldıracak mekanizmaların bir an evvel geliştirilmesi gerekiyor. Gelin görün ki bu gerekliliğin farkında olan yok. Kadına karşı işlenen fiziksel şiddet, cinayet, cinsel saldırı ya da gelirine el koyma gibi ekonomik şiddet davalarında yargı sisteminin kendini sanık erkekle özdeşleştirdiğini görüyoruz. Ve bu özdeşleşme sadece erkek şiddetine maruz kalanı değil, onun yanında duranları ve avukatları da sindirmek için çaba göstermekte.

Bunun kaynağının da ezenlerin; muktedirlerin kolayca dayanışabilmesi olduğunu biliyoruz. Esas zor olan ise, ezilmenin nesnel koşullarının sürdüğü halde, ezilenlerin yan yana gelmesi. İşte tam da bu nedenle erkeklerden bağımsız kadınların bir araladığı önemli. Erkek egemenliği ile bizim derdimiz. Kadınların hayat boyu verdiği mücadeleyi hiçbir erkek vermiyor. Bildiğimiz gibi ezilenler isyan etmedikçe, egemenler konumlarından asla vazgeçmek istemezler.

Erkek şiddeti ile mücadele temel bir devlet politikası olarak ele alınmadıkça da; etek boyu ölçen hâkim ile, kadın tutukluya tasallut eden gardiyan ile, müvekkiline-stajyerine-ücretli çalışan kadın meslektaşına cinsel şiddeti kendine hak gören erkek avukatlar ile mücadele etmek de, bu ayrımcılığa karşı ses çıkarmak da, hukuki süreçlerin gereği gibi işlemesi için uğraşmak da bize kalıyor.

Yan yana gelmemizin her zamankinden önemli olduğu zamanlardan geçiyoruz.

Geçtiğimiz senelerdeki gibi bu sene de 25 Kasım’da binlerce kadın sokaklarda olacağız. Erkek-devlet şiddetine, kadın ve trans cinayetlerine, göçmen karşıtı ırkçı politikalara ve cinsiyete dayalı tüm şiddet biçimlerine karşı mücadelemiz hız kesmeden sürüyor ve taleplerimizi 25 Kasım Kadına Yönelik Erkek-Devlet Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde haykıracağız.

Rosa Luxemburg’un dediği gibi ‘Hareket etmeyen zincirlerini fark edemez.’

25 Kasım saat 19.30’da Taksim/Tünel’deyiz.

Sen de gel.

Fotoğraf: Vedat Örüç / csgorselarsiv.org