Erkekler yerini bilsin

BANU BÜLBÜL

Yıllar önce, yirmili yaşlarımın başındayım, İstanbul’da canım burnumda bir yerlere yetişmeye çalışıyorum, Çevre Yolu’ndan taksiye binmişim, akşam vakti… Nereye gideceğimi söyledim. Taksi şöförü aynadan gözlerini ayırmadan rahatsız edici biçimde bana bakıyor. Sırıtarak söze girdi “çok cesursun bu saatte bir başına caddeden rastgele bir taksi çevirip bindin”. “Yettiniz be” duygusuyla, gözlerinin içine bakarak “Sen daha cesursun. Son zamanda ne çok taksici öldürüldü yollarda… Kimde ne olduğu belli olmaz, öylece aldın beni arabana, tanımaz etmezsin” Ondan daha tehditkar bakmış olmalıyım adam toparlanıp önüne döndü, bir daha da bakmadı arkaya doğru…

O gün o takside hissettiğim güç, indikten sonra da benimle olmaya devam etti. Elbette ki öldürülen taksicilere çok üzülüyordum ve onlardan bu biçimde bahsetmekten rahatsızdım, elbette ki o adamla aynı dili konuşmaktan, gözlerini ilk kim kaçıracak erkeklik yarışına girmekten hoşlanmıyordum ama bir saldırıyı püskürtmek, tacizkar bir adamın en hafifinden keyfini kaçırmak büyük bir güç ve keyif vermişti bana… Evet keyif vermişti. Yakın zamanda gerçekleşen “erkek yerini bilsin” kampanyasının verdiği türden bir keyif… Tehdit edilen olmanın yarattığı duyguyu anlatabilmenin bir yolunu bulmaya, bir saldırıyı piskürtmüş olmaya dair bir gurur hissi… Hem suçlu hem güçlü olanlara karşı, hem güçlü hem haklı olanların sesinin duyulmasının yarattığı bir gülümseme… Buralarda bu türden keyifleri öyle tadını çıkararak yaşatmazlar, eşitsizlik üreten değirmene su taşıyanlar… “Neden tehdit ediyorsun?” “Ona benzememelisin” “O öyle konuştuğunda da yanlış, sen öyle konuştuğunda da yanlış”… Politik doğruculuk işine girişmeden önce bir sussanız… Eşitsizliğin hak gaspına uğrayan tarafında olanlar konuşurken bir sussanız… Bir dursanız ve düşünseniz keşke…

“İngiltere’de birkaç gün önce göstericiler, bir kent meydanındaki heykeli devirdiler” Bu haberi görüp de vandallık demeden önce bir düşünseniz ne diyor acaba o göstericiler… Çünkü o sese dikkat kesilirseniz duyacaksınız ki “O heykel, 80 bin kadar Afrikalı erkek, kadın ve çocuğu ABD'ye köle olarak götüren Edward Colston'ın Bristol'daki heykeliydi” Ki bu ‘sayı’ Amerika’ya ulaşabilenlere dairdi. Çok sayıda Afrikalı o berbat köle yollarına dayanamayarak yolda can vermişti. Devrilen heykel… İçimizde devrilmesi gereken heykeller var. Put kırıcıyız doğru… Kadınlar “erkek yerini bilsin” eylemiyle o putları yerinden oynattılar. Elbet sallaya sallaya iktidarlarını yerinden edecekleri günler de gelecek. O korku mu konuşturuyor yoksa eyleme katılanları “cinsiyetçi” olarak niteleyenleri, o korku mu konuşturuyor eylemi kınayanları… O korku mu buluşturuyor soldaki ve sağdaki kadın düşmanlarını…

Bir eşitsizlik durumunda meseleyi tersine çevirmek, eşitlik sağlamak için zaruridir. ‘Alışılmış’, kanıksanmış özellikle kutsallaştırılmış kurumlarca geleneksel hale getirilmiş olanın saçmalığını, yarattığı hak gasplarını anlatabilmenin bir yoludur, size yönelen saldırgan söylemi ve eylemi tersine çevirmek ve eşitsizliğin dezavantajlı tarafındakinin kendisine yönelen şiddete karşı çıkabilmesini sağlamak… Belki de ilk adım… Gördüğümüzü görün diye… Bir kez daha bakalım mı ne demişti kadınlar? “Bir erkek olarak sus!” “Kocam isterse çalışabilir” “Erkekleri her türlü şiddetten korumak için Pembe Otobüsümüz çok yakında hizmetinizde” “Erkekler tıraş bıçaklarını siyah poşetle taşımalı ben görmek zorunda mıyım onların tıraşını” “Senin babana abine yapılsa hoş mu?” “Elin kızı diplomana değil yaptığın pilava bakar!” “E kadınız.. gözümüz kayıyor.” “Üniversiteye de gitsinler tabii. Ama evlenince nasılsa diplomayı alıp duvara asacak, evlerinin beyi olacaklar”, “Boşanmaların artmasının nedeni erkeklerin iş hayatına girmesinden kaynaklı, asıl görevi olan kocalığı unutuyor çalışan erkek”, “Erkek düşmanı değilim. Benim babam da bir erkek.” “Kadınlar da ev işlerine yardım etmeli. Erkek yemek yaparken kadın da salatayı yapabilir mesela” “Bir erkeğin ağzına küfür hiç yakışmıyor.”

Çok yaratıcı, komik ve eğlenceli ama aynı zamanda çok acı değil mi? Bu sözlerin her birinin saçmalığını anlatmak için yalnızca ’kadın’ yerine ‘erkek’ yazmak yetiyor. Burası da bir durup hissedilmesi, düşünülmesi gereken an… Yetiyor… O cümlede kadın yerine erkek yazınca başlıyor homurdanmalar… O kadınlar bu ‘geleneksel kabuller’ ‘inandığınız değerler’ yüzünden şiddete maruz kalırken, öldürülürken yükselmeyen sesler, kadınların tersine çeviren tweetleri karşısında yükseliyor da yükseliyor. Ama biz verdiğimiz rahatsızlık nedeniyle… Keyifliyiz!

Bu eylemler, “kadınlar hassastır, duygusal olarak kırılgandır” “kadınlar çiçektir, böcektir” teranelerinin boş, “egemen erkekliğin” duygusal dayanıklılığının son derece düşük ve incinebilirliğinin de pek yüksek olduğu gerçeğini çırılçıplak gözler önüne serdi. Sahi ne oldu da iki espri yapıldı diye ağlamaya başladınız? “Şakadan da anlamıyorsun(uz)” Ama o “hassas” kadınlar bu duyduklarınızın bin beterini işiterek geçiriyor ömrünü…