Sağlık Bakanı'nın da bizzat ifade ettiği gibi günlük vakalar 7 bin bandına sıkışmış ve ölü sayısı 100 civarında seyrederken haziran ayını çağrıştıran şekilde ekonomik kaygılarla yine yeniden bir erken ‘normalleşme’ gördüğümüz filmin devamı olacaktır.

Erken çalan normalleşme çanları!

GÜLGÜN KIRAN*

Koronavirüs dünya genelinde etkisini sürdürürken geçirdiğimiz bu bir yılın sonunda şu ana kadar salgınla baş edebilmiş ülke sayısı iki elin parmağı kadar az, kısmen kontrol edebilmiş ülkelerde ise mutasyonlu varyant virüslere bağlı belirsizlikler endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Türkiye gibi vaka ve ölüm sayılarında sıralamanın başında yer alan ülkelerde ise salgın zaten hiç kontrol edilemedi, ‘edilmiş’ gibi senaryolarla çok sayıda ölüm, fiziksel ve ruhsal yorgunluklar ve ekonomik kriz ile alarm veren sistem görmezden gelindi.

Pandeminin bitmesinin tek umut kapısı olan Covid-19 aşılamaları sürerken mutasyon ve üretim kapasitesi, aşı adaletsizliği gibi sorunlar ise gündemden düşmüyor. BM verilerine göre dünya genelinde 10 ülke tüm aşıların yüzde 75’ine sahip iken, 130 ülke tek bir doz aşıya bile ulaşamamış durumda… Türkiye'de ise 14 Ocak günü başlatılan aşı uygulaması kapsamında yaklaşık 6 milyon kişi aşılanmış görünüyor. Oysa Sağlık Bakanı günlük 1 – 1,5 milyon kişinin aşılanabileceğini ifade etmişti. Aşılama hızımız bu düzeyde sürerse aşılanması gereken tüm nüfus için en az 2 yıllık bir süreye gerek olduğu aşikar. Kaldı ki yaşanan tedarik sorunu da bu hızı etkileyecek ciddi faktör olarak karşımızda duruyor.

Pandemi bu kulvarda ilerlerken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 17 Şubat tarihinde Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısı sonrası tedbirlerle ilgili olarak artık vaka sayılarına göre "Yerinde karar" dönemine geçildiğini açıkladı. İl bazında açıklanacak 7 günlük veriler ışığında, hastalık seyrine göre il hıfzıssıhha kurullarınca bölgesel kararlar alınabileceğini duyurdu. Akabinde Cumhurbaşkanı da mart ayı başında normalleşme sürecinin başlatılacağını müjdeledi! Önümüzdeki haftalarda esnafı rahatlatacak adımların açıklanacağını ve kısıtlamaların illere göre aşamalı olarak kaldırılacağını duyurdu.

Pandemi süresince sürekli yalancı alarmlar ile ölümcül bir iyimserlik pompalanmasına maruz bırakılan ve hatalı varsayımlara dayalı “sürü bağışıklığı” safsatalarına umut bağlayan yurttaşlarımız, 1 Haziran’da “normalleşme” algısı yaratılarak önlemlerin hızlıca gevşetilmesi sonucu ağustos ayından itibaren felakete dönüşen bir sürece itilmişti.

Oysaki normalleşme Türk Tabipleri Birliği‘nin, konunun uzmanlarının ve bilimin yolundan gidenlerin defalarca vurguladığı gibi kademeli olmalı, her bir kademenin sonuçları görülmeli, sonra bir diğerine geçilmeliydi. Sağlık verilerinin iller bazında, ilçelere, yaşa, cinsiyete göre kamuoyuna detaylarıyla açıklanması gerekliliği defalarca ısrarla ifade edilmişti. Böylece yüksek riskli bölgelerden riski düşük bölgelere girişleri önleyecek engellenmeler planlanarak uygulanabilirdi. İl pandemi kurulları tüm illerde devreye sokularak meslek örgütleri ve uzmanların da katılımı ile etkin bir şekilde çalıştırılmalıydı.

Sağlık Bakanlığı ve karar mercilerince o dönemde bu önerilere rağbet edilmedi. Salgının sürmesine ve günlük vaka sayılarının, yoğun bakımdaki hasta sayılarının, ölüm sayılarının yüksekliğine aldırış edilmeden, epidemiyoloji biliminin gereklerine göre davranılmadan, halkın ve sağlık çalışanlarının sağlığı düşünülmeksizin ekonomik tercihlere dayalı hızlı bir normalleşme başlatıldı. Salgını sönümlendiremeden ikinci tepe noktasına varışın önü açıldı. Günümüzde hala bu sürecin artçılarını yaşarken önümüze sürülen yeni normalleşme planları şu soruları haklı olarak akla getiriyor: Biz bu normalleşmeye hazır mıyız? Türkiye'nin yeni normalleşme planının ayrıntıları neler?

Paylaşılmaya başlanan il bazlı haftalık verilerin salgın seyrini izleme ve önlem alma açısından önemli olduğu tartışılmaz. Bir yıl kadar geç kalınmış olsa da, pandeminin başlangıcından itibaren savunulan, merkeziyetçi zihniyetten uzaklaşma ve il hıfzıssıhha kurulları destekli olarak bölge bazında karar alma düşüncesi bakanlığın pandemi yönetiminde kaydettiği önemli aşama olarak değerlendirilse de açıklanan günlük vaka ve ölüm sayıları dikkate alındığında sözü edilen ‘normalleşme’nin henüz erken olduğu söylenebilir. Sağlık Bakanı'nın da bizzat ifade ettiği gibi günlük vakalar 7 bin bandına sıkışmış ve ölü sayısı 100 civarında seyrederken haziran ayını çağrıştıran şekilde ekonomik kaygılarla yine yeniden bir erken ‘normalleşme’ gördüğümüz filmin devamı olacaktır.

Kaldı ki, DSÖ kısıtlamaların kaldırılması/gevşetilmesi için bazı kriterler belirlemiş olup ülkemizde açıklanan haftalık vaka sayısı, il bazında açıklanan sayılar, pozitif çıkan PCR test sayısı gibi kriterler bunlara uyum göstermemektedir. Dünyadaki vaka sayılarında son haftalarda azalma olmasına karşın Türkiye’de son bir ayda artış yaşanması da kısıtlamaların kaldırılması konusunda temkinli olmayı gerektiren bir başka ülke gerçekliğimizdir. Bir ay önce her 100 testten 3,2’si pozitif çıkarken son hafta her 100 testten 6,2’si pozitif çıkmıştır.

Dünyada ise mutasyonların sorun teşkil etmeye başladığı ve nisan ayının sonuna kadar mutasyonlu virüsün Avrupa'da baskın tip olacağı ve önlemlerin sıkılaştırılması, ek önlemler alınması konuşuluyor. Ülkemizde de Güney Afrika ve İngiltere varyantları ile enfekte vakalar dışında bize has mutasyonların olduğu bilinmekle birlikte bu varyantların nasıl etki edeceği henüz bilinmiyor. Ama İngiltere varyantının daha kolay hücreye yapıştığı, daha çok enfeksiyon geliştirdiği ve daha düşük miktarda virüs yüküyle enfeksiyon geliştirdiği artık net olarak bilinmekte. Bunların bizi endişe edici duruma getirmemesi için de toplumsal hareketliliğin azaltılması, maske, mesafe ve hijyen uygulamalarının sıkılaştırılması, kapalı alanlarda çift maske kullanımı beraberinde aşılamaların hızlı bir şekilde yapılması gerekiyor.

Dünyada aşılamanın hangi hızla ve nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek karmaşık bilimsel süreçler, çokuluslu şirketler, hükümetlerin birbiriyle çelişen ve çatışan hedefleri, bürokratik ve yasal engel ve faktörlerle örülmüş süreçler gibi nedenlerle çok kolay değil. Economist İntelligence Unit kuruluşunun tahminlerine göre bazı ülkeler 2023 yılına kadar bile aşı kampanyalarını tamamlayamayacak. Türkiye’de de günlük aşılama hızına baktığımızda toplumsal bağışıklığa ulaşmayı sağlayacak yüzde 70’lere ulaşma hedefi henüz çok uzaklarda, 2 – 3 yıl sonrasında görünmekte.

Tüm bu mevcut bilgiler ışığında, bilim kurulunca düşünülen yerinde karar uygulaması ve il bazında verilerin açıklanmaya başlaması geç kalmış olumlu bir uygulama olmakla birlikte, bunun arkasından özellikle de yetkin hıfzıssıhha kurulları oluşturulmadan verilecek olan erken normalleşme kararları bu aşamada yeni bir dalga için zemin oluşturacaktır. Burada önemli olan illerin kendi vaka ve ölüm sayıları, risk faktörleri üzerinden kendi kararlarını alırken meslek örgütlerinin ve uzmanlık derneklerinin, halk sağlığı alanında çalışan akademisyenlerin, belediyelerin katılımı ile oluşacak il hıfzıssıhha kurullarının etkin çalışmasını sağlamak ve kararlarda ekonomik koşulları değil sağlık hakkını öncelemek olmalıdır.

8 – 14 Şubat haftasına ait olarak açıklanan illere göre vaka dağılımı haritası Karadeniz bölgesinde yoğunluk göstermiş olup bu bölge için “yerinde karar” olarak ne gibi uygulamaların başlatıldığı da merak konusu. “Yerinde karar” döneminde olduğumuza göre başta Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz'deki tüm şehirlerde ulaşım kısıtlaması ve tam kapanma gibi ek tedbirlerin alınması gerektiği ortada iken geçen süreçte henüz bu yönde bir uygulama başlatılmamış olması (haftanın son günü dördüncü sırada yer alan Giresun’da, yerel kısıtlama tedbirlerinin devreye alındığı bilgisi dışında) pandemide yerinde ama hızlı refleks verebilme gerekliliğini de gündeme getiriyor.

Evet, karar verirken “yerinde”, önlemlerde “hızlı” ama bunun yanı sıra normalleşme kademelerinde “yavaş” olunması gereken dönemdeyiz.

Yerinde, gerekince ve uygun zamanda…


*Ankara Tabip Odası Kadın
Hekimlik Komisyonu