Türkiye siyasetinde kısa ve orta vadede derin etkileri olacak gelişmelerle dolu bir haftayı geride bıraktık. Erdoğan ile Karamollaoğlu arasındaki görüşmeden sızdırılan yüzde 50+1 meselesi, iktidar içindeki krizi ve çaresizliği dışa vurdu. Tartışma ilerledikçe kavganın yalnızca AKP ile MHP arasında olmadığını, AKP’lilerin de bu başlık üzerinden birbirlerine kılıç çektiğini gördük. Kimi 50+1’e “tuzak” dedi, kimi bu düzenlemenin arkasındakileri Sorosçulukla suçladı, bir diğeri Bahçeli’ye yüklendi, bazıları da barajı cansiperane savundu. Tarafların tutumlarını ve nedenlerini tek tek ele almak bir köşe yazısına sığmaz. Ancak ortada somut bir netice var, iktidar blokunun iç krizlerle karşı karşıya kalması için muhalefetin efor sarf etmesine pek de gerek yok. Zira iktidar yokuş aşağı gitmenin hızıyla paralel biçimde kendi krizini kendi yaratıyor ve yarattığı krizi de yönetemiyor.


Önemli bir diğer gelişme Kılıçdaroğlu ve Akşener’in ortak erken seçim çağrısıydı. Bu çağrıya daha sonra Millet İttifakı’nın çeperi ve Demirtaş da katıldı. Yüzde 50+1’in yanı sıra Saray tazyikiyle MB’nin yine faiz indirmesi ve TL’nin süratle değer kaybetmesi erken seçim çağrısını “acil” hale getirdi. Meclis muhalefeti sandık çağrılarını yenileyerek iktidarı köşeye sıkıştırmada epey yol kat etti. Lakin iktidar için tüm göstergeler olumsuz iken, bugün yarın erken seçim karar almaları zor görünüyor.

MUHALEFETTEKİ TARTIŞMALAR

Erken seçim lafları dolaşımda olunca ittifak kompozisyonlarına dair tartışma da yeniden alevlendi. Bu tartışmada sosyalistlerin nasıl bir pozisyon alacağı konusu basında ve muhalif kamuoyunda ilgiyle takip ediliyor. Bu konuda kestirme laflar etmeden önce bazı tespitler yapmaya gayret edelim. Cumhur İttifakı kendi içinde çelişkili ve zorunlu bir ittifak, şu an itibariyle tarafların birbirinden vazgeçme lüksü yok. Millet İttifakı ise sosyal demokrat izler taşıyan ama aslen merkez sağ eğilimlerin baskın olduğu bir ittifak. İYİ Parti’nin güçlenmesini sağlayan CHP yönetimi, diğer 4 sağ partiyle birlikte liberal restorasyoncu bir yol haritası belirleyerek sol siyaseti zaten dışarıda tuttu. HDP ile teması da kendi uhdesinde yürüterek bir denge politikası belirledi.

CHP yönetimi, bir 3’üncü ittifakın oluşmasını, bunun için de sosyalistlerin ve HDP’nin bir araya gelmesini, CB seçimlerinde kendi adaylarını desteklemek kaydıyla, Millet İttifakı açısından rahatlatıcı bir unsur olarak görüyor. Böylece iktidardan gelecek malum saldırıları ve milliyetçi tabandaki homurtuları kesebileceğini düşünüyorlar. Kendi açılarından haksız da sayılmazlar.

Uzunca bir süre Millet İttifakı ile “resmi” ve “tanımlı” bir ilişki talep eden HDPise CHP’nin bu stratejisinin makul bir yol olduğuna inanmış durumda. HDP’nin tutum belgesi, elbette Millet İttifakı ile tamı tamına aynı politik hattı takip etmiyor; ancak özünde onların önerdiği restorasyon projesi ile çatışan bir niteliğe de sahip değil.

Saray rejimi ile muhafazakâr-liberal restorasyon seçenekleri arasına sıkıştırılmayı kabul etmeyen sol/sosyalist siyasetler bir süredir demokratik, devrimci, laik, emekten yana bir siyasi hattı belirginleştirmek ve büyütmek için emek sarf ediyor. Bu çabanın menzilinin sandıkla sınırlı olmaması, seçimi önemsemekle birlikte onu aşan bir mücadele programına dönüşmesi önem taşıyor.

HALK İTTİFAKINI KURMAK

Konu, sosyalistler seçimde HDP ile yan yana gelmeli mi gelmemeli mi sığlığında tartışılmayacak kadar hayati. Bir sol odağın güçlenmesi, toplumun sol değerler üzerinden politikleşmesi, toplumsal muhalefetin kurucu bir siyaset için birlikte mücadele programı belirlemesi, Türkiye’nin yakın geleceği için çok daha stratejik bir hedef olarak önümüzde duruyor. Hem Millet İttifakı’nın hem de HDP’nin tabir uygunsa soldan sıkıştırılması, pişmiş aşa su katmak değil; aksine Türkiye’de emeğinin hakkını, özgürlüğü, adaleti isteyenlerin aşını, işini, düşünü güvence altına almak anlamına geliyor.

Eğer pratik meseleleri öne çıkaracaksak, soldan kaç milletvekilinin Meclis’te yer alacağı ya da “yeni dönemde” kaç bürokratın nerelerde görev yapabileceğini planlamak yerine bugünün acil ve yakıcı gündemiyle ilgilenmek ve sol talepler üzerinden bir mücadele programı ortaya koymakla ilgilenmeliyiz. Gerçek anlamda en geniş halk ittifakı, somut sorunlara verdiğiniz yanıtlarda ortaklaşmak ile mümkündür. Halk ittifakları kahramanlıklar ya da aritmetik üzerinden değil, geleceği birlikte yürüme iradesinin toplumsal tabanda, kolektif bir iradeyle örülmesiyle kurulur. Bunu başarmak için mücadele ettiğimizde, seçim kapıyı çaldığında zaten herkes ne yapacağına çoktan karar vermiş olur.