AKP ve dolayısıyla da Türkiye’nin gündemi Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte yapılacak milletvekili seçimleri etrafında şekilleniyor. Referandumdan sonra, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hayati seçimi “çantada keklik” görmediği biliniyor. O nedenle, atılan her adım, alınan her karar seçime yapacağı etki üzerinden değerlendiriliyor. Daha önce yapılması öngörülen (Mart 2019) yerel seçimler bu süreci daha da çetrefilli hale getiriyor. Yerel seçimde karşı karşıya kalınacak bir başarısızlığın Cumhurbaşkanlığı seçimini daha da zora sokacağını herkes kadar, AKP çevreleri de biliyor. Bir de ekonomide bozulan göstergeler ve Akşener faktörü eklenince, Erdoğan ve AKP kurmaylarının seçime yönelik çalışmalara bugünden koyulmuş olmaları şaşırtıcı değil!

Bu arada, AKP kurmaylarının her iki seçime yönelik bazı düzenlemeler üzerinde çalıştıkları biliniyor. Genel seçim için AKP’ye avantaj sağlaması olası dar bölge sistemi üzerinde çalışılıyor. Dar bölge bildiğimiz biçimiyle uygulanırsa, her seçim çevresi bir milletvekili seçeceğinden seçim, belli bölgeler dışında iki parti arasındaki bir yarışmaya dönüşecek; bu durumun AKP lehine olacağından kimse kuşku duymuyor.

Yerel seçimlere yönelik olaraksa; büyükşehir sisteminin bugünkü 30 ilin dışında birçok İle yayılması hedefleniyor. Büyükşehir nüfus kriteri 750 binden, 500 bine inerse, büyükşehirlerin sayısı 42’ye, 400 bin olması durumunda 48’e, 300 olarak belirlenirse, 58’e çıkmış olacak. Bilindiği gibi, büyükşehir olan yerlerde kır nüfusu da belediye seçimlerinde oy kullanıyor. Bu durumda, örneğin CHP’nin bugün iktidarda olduğu Zonguldak, Giresun, Burdur, Yalova gibi şehirlerde belediyeleri tekrar kazanması, kırda AKP’nin güçlü olması nedeniyle, çok daha zor hale gelecek. Öte yandan, her iki seçimi de köklü biçimde etkileyecek bu değişikler hayata geçirilse bile, AKP açısından temel bir sorun hala çözülmüş değil. Son referandum özellikle büyükşehirlerde, AKP’nin seçmen desteğinin gerilediği görüldü. Erdoğan, “İstanbul’u yitirirsek, iktidarı da yitiririz” dedikten kısa bir süre sonra, düğmeye basıldı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş istifa ettirildi. Ardından Düzce Belediye Başkanı’nın istifası geldi. Ankara, Bursa, Balıkesir Belediye Başkanları’nın istifasının gün meselesi olduğu ve bu istifaları bir dizi belediye başkanının daha izleyeceği anlaşılıyor. Beklenti istifa edenlerin yerlerine getirilecek yeni yüzlerle, yaşanan yıpranmanın giderilmesi ve yitirilen heyecanın yeniden kazanılması! Ne var ki, bu tür bir yenilenme parti içinde bir kavgaya yol açmadan kotarılsa bile, yıpranmayı giderip, heyecanı geri getirmesi şüpheli! Eğer bu bir metal yorgunluğu ise birkaç belediye başkanına özgü değil. Yıpranan 15 yıllık politikaları ve uygulamalarıyla AKP’nin kendisi. Dolayısıyla, bir dizi belediye başkanının gönderilmesiyle çözülemeyecek bir hoşnutsuzluk uzunca sayılabilecek bir dönem içinde birikti ve birikmeye de devam ediyor.

Bizatihi belediye başkanlarının istifaya zorlanması stratejisinin seçmen açısından ne anlama geldiğine iyi bakmakta yarar var. Öyle ya da böyle an itibariyle, seçmen iradesini hiçe sayan bir uygulamayla belediye başkanları süreleri dolmadan görevlerini bırakmaya zorlanıyorlar (Güneydoğu’da kayyım atanan belediyeleri de ayrıca not düşmekte yarar var). Bu tür bir müdahale yerel seçimlerde verilen oyların boşa düşürülmesi anlamına gelmiyor mu? Parti yöneticisi görevden alırcasına, belediye başkanlarına görevden el çektirerek, yenilenme sağlayacağını düşünen anlayışın kaçırdığı, geçtiğimiz dönemin yıpranmasının tam da böylesi bir yönetim anlayışından kaynaklanıyor olmasıdır!

Geldiğimiz noktada, bu tablo, bu operasyonu yapanların pek kafa yormadığı bir gerçeği daha gündeme getirmeyecek mi? Bu kadar belediye başkanı görevine devam edemeyecek durumdaysa, geçtiğimiz dönemde bu başkanların ortaya koyduğu belediyecilik anlayışının başarısından söz edilebilir mi? Daha açık biçimde ifade etmek gerekirse, AKP’yi iktidar getirdiği söylenen belediyecilik deneyimi bugün itibariyle iflas noktasına gelmedi mi! Demokratik bir ülkede, bu kadar sayıda ve bu derece önemli kentin belediye başkanı, bizatihi kendi partisi tarafından görevini sürdürmeye uygun bulunmuyorsa ve bu parti iktidar partisiyse, söz konusu partinin yapması gereken çok açıktır; muhalefet partilerini, yerel seçimleri erken bir tarihe almak için görüşmeye çağırır. Belli ki, böylesi bir girişim iktidar partisi AKP’den gelmeyecek!

O zaman bu çağrıyı yapma görevi ana muhalefet partisi CHP’ye düşer.