Öğretmen Sevim Kocaman’la Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bahçesinde karşılaştık. Oğlu Malatya’da hepimizin katılabileceği bir eylemde gözaltına alınmış bir anne Sevim Kocaman. Erkin Kocaman üniversite öğrencisi… Eline ne silah, ne taş almış. Örgüt propagandası yapmak suçuyla tutuklanmış, on bir yıl ceza almış yedi yılı onanmış, şimdi beş buçuk yıldır mahpus genç adam. Bu haber defalarca yapıldı, niye bizim yazının konusu derseniz…

Erkin’i yargılayıp, yaşamını karartan hâkim FETÖ’cülükten tutuklanmış durumda da ondan. Yani ‘propaganda’ gibi soyut ve kanıtlanması pek kolay olmayan bir suçla itham edilip, ceza verilen kişi hakkında hükmü verenler darbeci! Yani bildiğiniz suçlu! Hâlâ bu genç ve arkadaşları, binlerce benzer durumda olanları da ekleyelim, neden tutsak bunu sorguluyoruz!

Esas bu adaletsizlik için O(HAL) ilan edilmesi gerekmez mi? Yıllardır her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz kalan gencin, bir an önce salıverilmesi gerekmez mi? Onlara bu kumpası kuranların iddianamelerine bu suçların da eklenmesi gerekmez mi? Mahpushanede Erkin’e işkence yapanların bulunması, cezalandırılması gerekmez mi? Eğitiminden alıkonulan bu genç insan için seferber olup, hiç değilse kayıpları giderilemez mi?

Sevim Kocaman Adalet Bakanından adalet komisyonu başkanına dek herkese ulaşmış. Farklı partilerden vekiller Sevim Kocaman’a aynı şeyi söylemiş: “Oğlunuz boş yere yatıyor” KHK’lerle her an buyruk veren hükümet, bunca mağdur insanı niye göz ardı ediyor? Eğer milli birlik beraberlikten söz edeceksek, herhalde sadece AKP ve yandaşlara yönelik haksızlıkları değil, tüm memleketi ilgilendiren konularda çözüm bulmak gerekir. Gayet basit üstelik bunu sağlamak… “FETÖ üyesi savcı ve hâkimler kanalıyla tutuklu/hükümlü bulunanların yeniden ve tutuksuz yargılanmasına” diye bir buyruk verirsiniz, olur biter! Nedir bunca güç olan?

En son Rüzgâr Çetin’in salıverilmesiyle ortaya çıkan adalet duygusunun örselenmesi sorunu önemlidir. Artık mahkemelere kimse güvenmiyor. Dün Gülenci olmak makbuldü, bugün de koşulsuz AKP’ye iman etmek esas. İlhan Çomak’ın babasının haykırışlarını duyan olmadı mesela. Ali Tatar’a yapılan alçaklığın belgeleri yayınlandı. Ölümün telafisi var mı? FETÖ’yü araştıracak komisyon başkanı cemaat hayranı! Nasıl olacak bu iş? Gazeteler, televizyonlar, radyolar kapanıyor… Hiçbir kanıt olmadan insanlar tutuklanıyor. At izi, it izi çoktan karışmış halde.

Sevim Kocaman evladının hakkını aramıyor sadece. Hepimiz adına isyan ediyor. Dün Cemaat korkusuyla kulaklarını tıkayıp, adaletsizliğe sessiz kalanlar; bugün bir başka haksızlığın tarafı. Toplumun en hassas hatları kurcalanıyor. Çatışma istiyorsanız, bundan güzeli olur mu? Muharrem ayında Alevi radyolarını, televizyonlarını kapatarak hangi mesaj veriliyor insanımıza? “Ya bendensin, ya toprağın” mantığı kimseye yarar sağlamaz. Eğer devlet adalet konusunda hassas olmazsa, kişiler işini kendi görmeye başlar. Bu da felaket olur. Sıradan alacak verecek davalarında, boşanma meselelerinde bile artık yargıya güven duymuyorsa insanlar, buna dur demek gerekmez mi?

Erkin Kocaman’ın yerine koyun kendinizi ya da annesini. Giden yılların geri gelmesi mümkün değil elbet. Hiç değilse bundan sonrası için yaranın sarılmasına katkı yapması gerekmez mi toplumun? Hukuksuzluğa sessiz kalan yığınlar, gün gelip onlara da bir gün adalet gerekince gidecek mahkeme bulamayacaklar. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyemeyiz. Aziz Nesin’i saygıyla analım; o yılan mutlaka bir gün gelir, size de dokunur!

Eğer bir ülkede adalet yoksa orada ne barış bulunur, ne sevgi, ne zenginlik, ne de temiz bir hava!

Bir toplum eğer ölmek istiyorsa, adalet duygusu ortadan kalkar önce, sonra hissiz, duyarsız mahlûklar yaratılır ve…

Bencillik hastalığından kurtulup, birbirimize sahip çıkmalıyız.

“Yaşadım” diyebilmek için…