"Bolşeviklerden başqa heç kim bu tayfa qırğınını dayandıra bilmeyib, bilmeyecek de. Ancaq proletariatın diktaturası bize o sülhü vermeye qadirdir! Liberal sülh niezeriyyesi de sefsetedir, milliyetçi qan davası da. Diger bütün hall yolları en haxşı halda muveqqetidir."

Bir Azeri gencin sosyal medyadaki bu paylaşımı, milliyetçi hezeyanın kırbaçlandığı Güney Kafkasya açısından günümüzde nadir bulunur nitelikte.

Tekrarında fayda var... 'Milliyetler mozaiğinin' sosyalist sistem altında kaynaştığı, dünyanın her yerinde olduğu gibi zorunlu olarak egemen bir dil -kaçınılmaz olarak kültür- şemsiyesi altında, kendi konseyleri (Sovyet) eşliğinde kendilerini yönettikleri, dil ve kültürlerinin teşvik edildiği, sorunlar eksik olmasa bile bir arada yaşatıldığı günler geride kalalı çok oldu. İronik olarak 'Milliyetler Hapishanesi'nin Sovyet Anayasası'nın dış halkaya tanıdığı ayrılma hakkı sayesinde bağımsız olmuş kaçkınları, zengin ve müreffeh olmadı. Çıplak gerçek, 30 senede milliyetçilik yahut liberalleşmenin kimseye barış ve refah getirmediğidir.

Sovyetler'in küllerinden çıkartılan Rusya Federasyonu ise yeni sistemi altında tarihsel meselelere elbette çözümler üretemedi. Yine tarihsel deneyimle bunları 'dondurmayı' seçti. Hakkaniyetli sonuç tartışması apayrıdır ve dünyada örneği de yoktur.

NEDEN ŞİMDİ?

Peki Azerbaycan ile Ermenistan arasında ara sıra harlansa da dondurulmuş kalan çatışma 27 yıl sonra neden şimdi patladı? Temmuzda prelüdünü gördüğümüz çatışmalar neden ve neyin etkisiyle açık savaşa dönüştü? Resme daha geniş açıdan bakmakta fayda var:

♦ Geçmişte Ermeni ağırlıklı nüfusuyla Azerbaycan'a bağlanmış Dağlık Karabağ bir kenara, Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtarma çabası gayet meşru. Ermeniler çöküş günlerinde Dağlık Karabağ dışında Azerilerin ağırlıkta olduğu yedi vilayeti (rayon) işgal etti. Azerbaycan'a çoğu zengin tarım arazilerinin bulunduğu bu bölgelerden 600 bin-1 milyon kaçkın aktı.

♦ Azerbaycan, BTC hattının devreye girmesinden beri kaçkınların sorunlarına deva olamadı ama petrol parası ile ordusunu güçlendirdi. Türkiye ve İsrail'den de önemli miktarda silah aldı. Bu anlamda 'doğru zamanın beklendiğini' söylenebilir.

♦ Denklemi temelinden değiştiren Ermenistan'ın 2018 yılında 'renkli devrime' sahne olması. Yani açık Rusya karşıtlığını bayrak edinmiş Batılı NGO'ların açtığı zeminde yükselen Nikol Paşinyan'ın işbaşına gelmesi.

♦ Ve emperyal Türkiye... Savaşın en çarpıcı, en görünür unsuru. Suriye ve Libya'nın ardından Ankara'daki siyasi irade Azerbaycan'dan yüksek sesle bir 'üçüncü cephe' açtı. Türkiye'nin Rusya ile yakın olduğu 'kuru gürültüsü' eşliğinde yayıldığı tüm coğrafyalarda Moskova ile karşı karşıya geldiği ölçüde Batı ve bilhassa ABD tarafından desteklendiği göze çarpıyor. Ankara açısından Kafkasya, Suriye ve Libya'daki yeni Osmanlıcılık ve İslamcılık vurgusunu 'Türkçülük' üzerinden içeride milliyetçi tüketime çevirme unsuru.

ABD ROLÜ

Ancak bunlar tek başlarına çatışmanın nedenlerini izaha yetmiyor. Daha az görünür unsurlar ABD ve İsrail'e ihmal edilmemeli. Geçen seneki RAND raporu Rusya'nın ekonomik, politik, askeri zafiyetlerini analiz ederken, 'kaşınacak' yerlerden biri olarak Kafkasya'yı boş yere anmıyordu. Herkes 'Trump şovlarına' takılırken, ABD aklı, Kuzey Afrika'dan Doğu Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Güney Kafkasya'ya önemli jeostratejik hamleler yaptı. Libya'da arka plan diplomasisi, Belarus'taki 'renkli devrim' hamlesi, 'gol yenilen' Suriye'de 'yeniden konumlanma' ve İsrail'in İran karşıtı Körfez cephesiyle barıştırılması... Güney Kafkasya'da da 2008'de Gürcistan'da alınan darbe 2018'de Erivan'da tersine çevrildi.

Bugün Rusya'nın Erivan'ı 'yalnız bırakmasının' ardındaki Paşinyan unsuru açık fakat kafi değildir. Bu bağlamda Avrupa Parlamentosu'nun Sosyalist ve Demokratların İlerlemeci İttifakı grubunun siyasi danışmanı Elmar Mamedov'un, American Conservative'deki son yazısı dikkat çekici. Mamedov ABD'nin Güney Kafkasya'daki çatışmada düşünülenden daha fazla rolü olduğunu belirtirken, Fransa ve Rusya ile birlikte AGİT Minsk Grubu'nun parçasıyken -Paşinyan ve güçlü Ermeni lobisine rağmen- çatışmalara dair endişesini en son dile getiren olmasına dikkat çekiyor. Mamedov 'Türkiye olgusuna' özel olarak işaret ediyor. Meseleyi din kardeşliğinden okumayan İran'ın arabuluculuk arayışlarına rağmen devre dışı bırakılmasına atıf yaparken, İran üzerinden 'İslami köktenciliğin' antidotu olarak 'cesaretlendirilen' Türkiye'nin geldiği yerin altını çiziyor. Mamedov'un ironik saptaması, ABD'nin 'İran'dan gelen bir İslamcı tehdidi kontrol altına almaya çalışırken, çok daha yırtıcı ve öldürücü İslamcılık biçiminin kapılarını açmaya yardımcı olduğu'.

Naçizane fikrim, bu çatışmanın Aliyev'in elini güçlendirecek şekilde Azerbaycan'ın 'kısmi kazanımlarıyla' dindirileceği. Rusya'nın ABD'nin durumu kendisi için karmaşıklaştırdığının ayırdında olmama olasılığı yok. Moskova'nın savaşın ilk haftasındaki sakin duruşunun, Türkiye ve 'Suriye ile Libya'dan taşınan cihatçılar' üzerinden yeniden formüle edilmesi, doğruluğu yanlışlığı bir yana dikkat çekici. TSK'nın giderek savaşın parçası olduğu bir ortamda 'Aliyev yadigarı' Genelkurmay Başkanı'nın Rusya'ya yakınlığı üzerinden TSK baskısıyla görevden alındığı iddiaları ve gelen yalanlama da cabası. ABD-Rusya kapışması bitmez. Ancak memleketimiz dünya sahnesinin iddialı 'emperyal' oyuncusu görünümü altında 'iki ucu keskin bıçak' haline gelmekte. Asıl bundan kaygılanmalı.