Türkiye Ermenistan arasındaki normalleşme görüşmeleri devam ediyor. İki ülke arasında tarihsel süreçte yaşanan birçok sorun masaya yatırılmazken Doç. Dr. Antaramian çözülmesi gereken birden fazla başlık olduğunu belirtti.

Ermenistan ile 'normalleşme' görüşmeleri: Süreç Türkiye’nin inisiyatifine kaldı
İki ülke arasındaki normalleşme görüşmelerinin dördüncüsü Avusturya’nın Viyana kentinde yapılmıştı-AA

Umut SERDAROĞLU

Türkiye son zamanlarla komşu ülkelerle olan diplomatik görüşmelerini sıklaştırmış durumda. Özellikle Ermenistan ile yapılan normalleşme görüşmelerde her ne kadar iç açıcı bir sonuç elde edilememiş olsa da tam normalleşme gerçekleşene kadar görüşmelerin devam edeceğine dair verilen sinyaller, iki ülkenin de çözüme dayalı bir isteğinin olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra 2020 Dağlık Karabağ Ateşkes Antlaşması sonrası Rusya, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ekonomik anlaşmalar dolayısıyla Rusya ve Azerbaycan tarafı da normalleşme görüşmelerine sıcak bakıyor. Ancak görüşmelere ne zaman hız verileceği ise hâlâ tam olarak bilinmiyor.

Görüşmelere dair birçok soru gündemde kalmaya devam ederken Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Ermenistanlı Doç. Dr. Richard Antaramian son gelişmeleri BirGün’e değerlendirdi.

Ermenistan’ın kurulmasından beri ikili ilişkileri şekillendiren ülke Türkiye oldu: İlişkilerin normalleşmesi özellikle Ermenistan için sevindirici bir gelişme olacaktır. Bunun sebebi Ermenistan’ın bağımsızlığından bu yana, hatta gerici Koçaryan yönetimi de dâhil olmak üzere, şimdiye kadarki bütün Ermenistan hükümetleri Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesine öncelik verdi. Bu nedenle iki ülke arasındaki bağı güçlendirme kararı her zaman Türkiye’nin vereceği bir karar oldu. Son dönemdeki normalleşme görüşmeleri ise biraz daha Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda gerçekleşti. Görüşmelerin temelinde Türkiye’nin Rusya ve Batı’nın gözüne girme isteği yatıyor. Bu yüzden görüşmelerin devam edeceğini ve bir süre görüşmelerde tıkanma yaşanmayacağını söyleyebilirim. Ancak Türkiye, normalleşme sürecini başarılı bir noktaya taşımak için bir teşviki olmadığını da söyleyebiliriz.

Görüşmelerde bir başka önemli nokta Aliyev’e karşı oynanacak ‘Ermenistan kartı’: Karabağ çatışması hem Ermeni hem de Azerbaycan egemenliğinin kademeli olarak aşınmasına yol açtı. Özellikle 2020’deki savaş bu süreci daha da artırdı. Ermenistan ve Karabağ’ın güvenliği Rusya’ya geçti ve Türkiye, Rusya ile birlikte diplomatik, askeri ve ekonomik her türlü baskıyı Azerbaycan’a uygulamaya başladı. Ermenistan da bu baskılardan biri oldu. Rusya büyük ihtimal beş yıllık görev süresinin ardından da barış koruma gücü olarak orada devam edecek ve Türkiye de fırsatçı bir şekilde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev için ‘Ermenistan kartını’ oynamak isteyecek. Diğer bir deyişle bölgede yaşanan istikrarsızlıktan en çok Türkiye yararlanıyor bu yüzden görüşmeleri sonlandırmayacağını gösteren bir başka etken de bu durum.

Azerbaycan çıkarları doğrultusunda normalleşme görüşmelerini destekliyor: Azerbaycan kesin bir şekilde olmasa da Türkiye ve Ermenistan arasında devam eden normalleşme sürecini desteklediğini ifade etti. Azerbaycan ayrıca Ermenistan ile kalıcı bir barış kurma arzusunun her ifadesini izlemeye özen gösteriyor. Ancak hiç şüphe yok ki Azerbaycan diplomatik olarak izole olmuş Ermenistan’dan faydalanmaya çalışacaktır. Elbette Aliyev’in 2009-2010 Türkiye-Ermenistan protokollerine karşı bu kadar yoğun kulis yapmasının nedeni bu.

Rusya’nın 2020 Karabağ Savaşı sonrası Ermenistan’a ihtiyacı kalmadı: Rusya 2020’deki savaş öncesi Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin güçlenmesini istemiyordu. Bu durum özellikle ekonomik ve diplomatik anlamda çıkarlarına ters düşüyordu. Ancak savaş sonrası Türkiye ve Ermenistan’ın ilişkilerini düzeltmesi artık Rusya için çok bir şey ifade etmiyor. 2020’den sonra Ermenistan’ın Türkiye pazarına girerek Rusya’nın baskısından bir nebze de olsa kurtuldu. Aynı zamanda Rusya’nın artık Karabağ’daki kontrol noktalarını elinde tutması Ermenistan’la bağını da zayıflattı.

Normalleşme sürecinde Kürt boyutu ele alınmadan masaya oturulamaz: Burada dikkate alınması gereken bir de Kürt boyutu var. 2009 ve 2010 Kürt cephesindeki görece sessizlik, Ermenistan ve Türkiye’nin o dönemde kaydettiği ilerlemenin muhtemelen önemli bir nedeniydi. Ancak o cephe şu anda sessizliğini bozmuş durumda. Erdoğan’ın aktif olarak çatıştığı insanların maddi çıkarlarına yol açabilecek diplomatik bir hamle yapmaya meyilli olduğundan şüpheliyim.

Paşinyan’ı hainlikle suçlayanlar çoğunlukla gerici ve milliyetçi politika destekçileri: Bugün Paşinyan’a hain diyenlerin büyük bir bölümünün, 2018’de sokak protestolarına liderlik ederken Soros komplosunun bir parçası olduğunu iddia edenlerle aynı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kişiler, 2020’deki askeri yenilgiden dolayı Paşiyan’ı suçlayanlarla aynı insanlar. Ancak ülkedeki asıl sorun, Ermenistan’ı Türk insansız hava araçlarına karşı savaşıp yetersiz ve donanımsız bir orduyu kuran Koçaryan ve Sarkisyan hükümetlerinin tüm düzeylerinde yıllarca süren kötü yönetimiydi. Şu anki muhalefettekiler bu ikilinin komplolarını, gerici politikalarını ve milliyetçiliklerini seviyor. Ayrıca şunu belirtmeden olmaz; kendini muhalefet olarak tanımlayan kişilerin düşünce tarzları aynı zamanda antisemitizme hizmet ediyor.

Hrant Dink'in katili ile gururla poz verenlerin görüntüleri hâlâ hafızamızda: Öte yandan normalleşme görüşmelerine yönelik açıklamalar yapılırken Ermenistan çevresinin anlaşılır bir şekilde Türkiye’nin niyetlerine yönelik derin kuşkuları var. Türkiye elbette hâlâ “soykırımı” inkâr ediyor, tek taraflı olarak sınırı kapalı tutuyor ve en az iki yıl önce Karabağ Savaşı’nda doğrudan karışarak o güveni zedeledi. Hrant Dink'in katili ile gururla poz veren güvenlik güçlerinin görüntüleri çoğu kişinin hafızasına kazınmış durumda. Türkiye ‘Ermeni’ kelimesini hâlâ bir hakaret olarak kullanılıyor. Ermenilerin çoğunun tercih ettiği sıfatın canavar manasına gelen ‘Tiurk’ olmasına şaşmamak gerekir çünkü Türkiye, çoğu Ermeni için kendisini bir canavardan başka bir şey olarak sunmak için çok az şey yaptı. Müzakereler devam ederken bile AKP, hem partisine hem de koalisyona bağlı olan aşırı milliyetçilere kırmızı et atmaktan kendini alamıyor. Örneğin, Erdoğan'ın Kars'taki bir Ermeni Kilisesi'nin camiye dönüştürüldüğü son 'kutsal cuma' sosyal medya gönderisini düşünün. Davutoğlu'nun gaslighting girişimi (soykırımın her iki tarafını da destekleyen 'adil hatıra' konuşması) 2009'da Ermenistan-Türkiye protokollerinin imzalanmasını birkaç saat geciktirdi. Türk sivil toplumu ya da AKP iktidarından yirmi yıl sonra geriye kalan her neyse, Ermenilerin şüphelerini ortadan kaldırmak için çok az şey yapılıyor. Türkiye ve Türk sivil toplumu, Hrant Dink suikastının ardından oluşan havanın yarattığı iyi niyeti çarçur etti.

Ermenistan’da ekonomik kaygılar oldukça ağır basıyor: Ermenilerin hayatlarının harcanabilir olduğu en açık şekilde ekonomik kaygılarda kendini gösteriyor. 2009-2010'da olduğu gibi, Türkiye sermayesinin Ermeni pazarlarını alt edeceğine ve Ermenistan'ın muhalefetin favori tabiri olan 'Türkleştirilmesine' yol açacağına dair yaygın bir korku vardı. Bunun net örneklerini Erivan’daki binaların üzerinde ‘Türkleştirilmeye hayır’ grafitilerine bakarak görebilirsiniz.

İki ülke de daha yapıcı adımlar atmak için kendisini zorlaması gerekiyor: Türkiye otoritesinin milliyetçi söylem ve görüşlerle hemen unutulmayan ya da iptal edilmeyen gerçek jestler yapması gerekiyor. Ülkeler ve toplumları arasındaki güç asimetrileri göz önüne alındığında, inisiyatif, hem Ermenistan'a hem de kendi toplumuna sinyal gönderebilen Türkiye hükümetine aittir. Şimdiye kadar bunu yapmayı reddetti. Bu nedenle normalleşme süreci tamamlanana kadar, normalleşmeye yönelik herhangi bir adıma karşı derin şüpheci olmaya devam edeceğim. Ermenistan'a gelince, yetkin bir şekilde iletişim kurabilen gerçek bir diplomatik birlik geliştirebilir.