Geçen hafta sosyal medyada Leyla Salinger, Hasan Ali Toptaş ile ilgili bir ifşa çağrısı yaptı. Kısa sürede çok sayıda kadın Toptaş’ın cinsel tacizine/ girişimine maruz kaldıklarını beyan ettiler. Sonrası bir kıvılcımla parlayan isyan dalgasıydı. Bir mitingde yükselen pankart, hızla sloganlaştı; “uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa edileceğim diye…”

H.A. Toptaş’ı henüz o açıklama yapmadan savunmaya kalkan Ali Lidar’ı, kullandığı üstenci terbiyesiz dil ele verdi. Kadınlar, bu susturma/bastırma çabasını yıkıp geçtiler. Ardından dahil oldukları politik taraftan bağımsız olarak edebiyatçı erkeklerin tacizleri bir bir ifşa olmaya başladı. Susulan/susturulan, üstü örtülen hakikat ortaya çıkmaya başladı. Sağcısı solcusu, dincisi liberali “edebiyatçı” errkeklerin taciz konusunda nasıl da “ortaklaştıkları” belirginleşti. Toptaş, kibirli özründe kullandığı süslü üslubuyla kendisinin de “bir kurban” olduğunu iddia etmeye kalktı. Varsa sanatını, ifade etmek için değil kendini kurtarmak için araçsallaştırdığını da itiraf etmiş oldu. Biraz zorlasa “kız tavlamak için yazıyordum” diyecekti, neredeyse.

Dinci/dindar edebiyat çevrelerinde de olduğu bilinen, ama üzeri daha da kalın örtülerle örtülen, kadınlara yönelik cinsel tacizin ifşa edilmesi başlayınca, yayıncı/yazar İbrahim Çolak “itiraf ve helalleşme” içeren açıklaması sonrası canına kıydı.

Bir insanın canına kıyması her zaman çok üzücü. Ve artık yanıt veremeyecek biri hakkında konuşmak da ahlaki değil. Ama bu ilkeyi tacize uğrayan kadınlar bozmadı. Tersine, errkekler korosu, Çolak’ın bedeni üzerinde tepinerek Leyla Salinger’i hedef gösterme fırsatı yakaladılar.

Oysa, cinsel tacizin neden olduğu örselenmeden özgürleşmenin en önemli adımlarından biri saldırganla yüzleşme ve saldırganı eyleminin sorumluluğunu alarak onarıcı adalete boyun eğmeye zorlamak. Canına mal oldunuz diye böğürenler, bir an için, tacize maruz kalmanın kadınlarda neden olduğu örselenmenin, susturuldukça artan suçluluk hissinin, saldırgan hiçbir şey olmamış gibi ününe ün katarak ve bunun rantını yiyerek hayatını sürdürürken, maruz kalan kadının her gün biraz daha suskunlaşmasının, saldırganla ilgili en küçük bir haberde bile saldırı anının dehşetini yeniden yeniden yaşamasının, ne demek olduğunu anlamışlar mıdır acaba?

Cinsel tacize maruz kalmanın yarattığı örselenmenin etkilerinin geçmesi, iyileşme değil, özgürleşme olarak tanımlanmalı. Tacize maruz kalan intikam alarak özgürleşemeyeceğini bilir. İfşa, yüzleşme, suçluluk hissini asıl sahibi saldırganın üstlenmesini ve saldırganın eylemin tek sorumlusu olduğunu kabul etmesini ve tazmini de üstlenmesini sağlamak, özgürleştirir.

Leyla Salinger’e yönelik errkek saldırısının Çolak’ın acısıyla olmadığı açık. Kadın isyanını durdurmayı amaçladığı belli. Çünkü, edebiyattan görsel sanatlara ve oradan üniversiteye akademiye doğru yayılacağından “korkuluyor”.

Haftasonu, 64 kadın örgütü #LeylanınYanındayız diyerek ortak beyanda bulundular. Susmayacaklarını, kendilerini suçlamayacaklarını, dayanışacaklarını ve asla geri adım atmayacaklarını, haykırdılar.

İsyanın, erkeklerin desteğine değil yoldaşlara ihtiyacı var. Cinsiyet, diğer kimlik politikalarından farklı bir alan. Cinsiyet mücadelesi sınıf mücadelesi karakteri taşıyor. Bütün cinsel yönelimleri ezen ve insan cinselliğinin üretimini denetleyerek, üretilen “haz ve hayat”ı sömüren bir errkeklik sınıfı var.

Bu nedenle kadınların errkekliğe karşı mücadelesine dahil olabilmenin, onlarla yoldaş olabilmenin yolu, önce eylemlerine saygı duymakla başlamalı. Nasıl mücadele etseler daha doğru olur (!) öğütlerine ihtiyaçları olmadığını bilerek katılınmalı. Bildiklerini yapacaklar. Saygıyı da retorik değil eylem belirler. Erkekler, errkeklikten vazgeçtikleri, dahası ondan kurtularak özgürleştiklerini eyleme dökebilmeliler.

Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığı bir Kibele vardır. Attis erkekleri şölen sırasında penislerini keserek Kibele’ye bağlılıklarını bildirirlermiş. Bu sembolik eylem, kadına karşı “üstünlük” sembolünden kendini özgürleştirmek olarak yorumlanmalı. Errkeklikten vazgeçiyorum ve seninle eşitliğimi kabul ediyorum…

Peki bu yarı mitolojik yorum, eyleme nasıl dökülebilir?

Bugünden tezi yok, tek tek erkekler ve her tür kurum, örgüt, parti, platform tacize karşı kadının yoldaşı olduğunu açıkça ilan etmeli. Tüzük ve yönetmeliklerinde, tacizin hiç bir türüne en küçük bir tolerans gösterilmeyeceğini, kadının beyanının esas alınacağını, ifşa ve yüzleştirmede kadının yanında olunacağını ve saldırganın makam, mevki, değer vs gibi ölçütlere bakılmadan dışlanacağını, açıkça belirten düzenlemeleri yapmalılar.