Rusya’nın Türkiye ile ilişkisi de çok boyutlu. Türkiye’nin Kuzey Suriye’yi işgalini kınıyor, ancak Türkiye’nin bir zamanlar destek verdiği cihatçıları silahsızlaştırmak için Türkiye varlığından yararlanıyor. Pazartesi günkü Soçi anlaşması uygulanacak mı göreceğiz. Türkiye’nin “aşırılıkçılarla” mücadele edeceğine dair önceki güvenceleri herhangi bir değişiklik yaratmamıştı

Esad ve Rusya mı kazandı?

Jonathan Steele

Tam Suriye’de işlerin daha fazla karışamayacağını düşünüyorsunuz, daha da karışıyor. Suriye füzeleri Akdeniz suları üzerinde uçan Rusya istihbarat uçağını, İsrail uçağı sanarak düşürdü. Rusya ve Türkiye’nin devlet adamları Soçi’de bir araya gelerek bir plan üretti; plana göre Türkiye İdlib bölgesindeki etkisini kullanarak Çeçenler, Uygurlar ve diğer yabancıların yanı sıra Suriyelilerden oluşan cihatçıların silah bırakmasını sağlayacak.

İki konu önemli: Birincisi, 2011’de Suriye’de reform amaçlarıyla şekillenen olayların zamanla yabancı müdahalelerle dolup taşması. İkincisi, gelinen noktada Rusya’nın oynadığı merkezi, yadsınamaz rol. Suriye’nin güneybatı cephesindeki Rus askerî polislerin varlığı, İran yanlısı milislerin İsrail güçlerini kışkırmasını engelliyor. Rusya Suriye’deki İranlı danışmanlara yönelik İsrail saldırılarını görmezden geliyordu ancak İsrailli güçlerin Pazartesi günü yarattığı karmaşa neticesinde uçağının düşürülmesiyle İsrail’i gözler önünde payladı.

Rusya’nın Türkiye ile ilişkisi de çok boyutlu. Türkiye’nin Kuzey Suriye’yi işgalini kınıyor, ancak Türkiye’nin bir zamanlar destek verdiği cihatçıları silahsızlaştırmak için Türkiye varlığından yararlanıyor. Pazartesi günkü Soçi anlaşması uygulanacak mı göreceğiz. Türkiye’nin “aşırılıkçılarla” mücadele edeceğine dair önceki güvenceleri herhangi bir değişiklik yaratmamıştı.

İdlib’in farklı bir köşesinde Suriye güçleri ve Rus uçakları Esad karşıtı savaşçılara saldırmak için yığınak yapmaya devam ediyorlar. Burada “dış güçler” arasında İngiltere, Fransa ve ABD var. Rus bombardımanını engellemek için apansız bir kampanya yürütüyorlar. Çabaları kısmen “insani” sebeplere dayansa da (nihayetinde ağır bombardıman yapılması ölüm ve kitlesel zorunlu yer değiştirme anlamına geliyor), ateşkes çağrılarının ardındaki sebepler o kadar onurlu değil. Suriye ordusunun ve Rus müttefiklerin isyancıların kontrolündeki son bölgeyi de ele geçirerek elde edecekleri başarıyı geciktirmek istiyorlar. İngiltere, Fransa ve ABD, Körfez’deki Arap krallıklarıyla birlikte hareket ederek Suriye savaşına derinlemesine müdahil oldular. Cihatçılar da dahil olmak üzere isyancıları finanse ettiler. Ateşkes çağrıları yapmak, boyunduruk altındaki sivillerden ziyade isyancılara yardımcı olmayı amaçlayan bir araç.

İdlib’e sıkışıp kalmış, çoğu derme-çatma kamplarda ya da benzeri hazin koşullarda yaşayan iki milyon sivili korumanın çok daha iyi bir yolu var: Siyasi uzlaşmaya varmak, isyancıların teslim olmasını sağlamak. Suriye hükümeti son iki yılda isyancı gruplarla 100 kadar teslimiyet anlaşması imzaladı. Üstü kapalı şekilde “Uzlaşma” adı altında anılan bu anlaşmalar sayesinde binlerce isyancı, kuşatma altındaki bölgeleri terk edebildi. Çoğu İdlib’e yerleşti. Devlet kontrolünü yeniden sağlamak isteyen Suriyeli kuvvetler, isyancıların rejimin otobüslerine binerken silahlarını almalarına dahi müsaade ettiler.

Silahlı savaşçılarla birlikte yüzlerce aile ferdi de yer değiştirdi. İdlib’in şu an bu kadar kalabalık olmasının sebebi de bu. Diğer yandan, binlerce Suriyeli “uzlaşmalardan” istifade ederek yuvalarını tekrar inşa etmeye koyuldu. Savaş tehdidi altındaki köylerde ve kasabalarda yaşamaktansa, Suriye hükümetinin kontrolü altında yaşamayı tercih ediyorlar. Suriye savaşı asla Esad ve muhalifleri arasında yaşanan, iki kutuplu bir savaş olmadı. Milyonlarca Suriyeli ne Esad’a, ne muhaliflerine destek veriyordu - pasif direniş olarak başladıktan sonra hızla yaşanan silahlanma ile yabancı ülkelerin çıkarlarının Suriye’de sahaya döküldüğü vekalet savaşını acıyla izlediler.

Türkiye, İdlib bölgesinde Tahrir el Şam (eski El Nusra Cephesi) kontrolündeki bölgelerde varlık gösterirken, diğer bölgelerde Ahrar uş-Şam ve Nureddin Zengi Hareketi gibi öğeler var. Geçmişte bu iki grubun batılı özel harekat güçleriyle bağlantıları vardı. Ayrıca hala İngiliz, Fransız ve ABD’den maaş alan Beyaz Bereliler var. Rus uçakları İdlib’e broşürler yağdırarak isyancılara teslim olma çağrısında bulunuyorlar. Halep’te iki sene önce yaşandığı gibi, isyancıların broşürleri alan ya da “teslim olmanın, anlamsız bir savaşı sürdürmekten iyi olduğu” mesajını yayanları cezalandırdığına dair haberler var. İsyancılar şu aşamada bile, ABD öncülüğündeki bir koalisyonun Şam’daki Esad karargahını bombalayabileceği ümidini taşıyorlar.

İsyancıların söylediği diğer bir şey de, sivil ya da savaşçı kim olursa olsun teslim olan herkesin Suriyeli güçler tarafından tutuklanacağı ya da öldürüleceği. Suriyeli yetkililerin devlet kontrolüne dönen sivilleri öldürmesi pek akla yatkın olmaz. Ancak misilleme tehlikesinin gerçek olduğu yerlerde bile savaşmaya devam etmenin riskleri çok daha büyük.
Suriye hükümeti, İdlib’de IŞİD ve Tahrir el Şam üyeleri hariç teslim olan tüm isyancıların af kapsamına alınacağını net bir biçimde ifade etmeli.

Daha önce yapıldığı gibi bu isyancıların Suriye güçlerine katılması da beklenmeyecek - savaş bittiği için bunca askere ihtiyaç duyulmayacak. Bu durumda İngiltere, Fransa ve ABD’nin sahadaki “vekillerine” teslimiyet anlaşmalarına engel olmamaları yönünde talimat vermesi gerek. Esad karşıtı devrimin başarısız olduğunu kabullenmek birçok Suriyeli için zor olacak. Ancak gerçekleri inkar etmek çekilen acıların sürmesine sebep oluyor, hepsi bu. Yedi senedir istifasını talep eden Batı devletleri de Esad’ın kazandığını kabullenmekte zorlanacaklar. Tabii Rusya’nın savaşın bitmesine yardımcı olduğunu kabullenmekte de zorlanacaklar.

Savaşın en sık tekrarlanan klişesi, Esad’ın kendi halkını öldürmesi. Bu ifade yalnızca şunu vurgulamaya yarıyor; yedi yıldır süren savaşta isyancılar da kendi halkını öldürüyorlar. Yaşanan katliamın kısmi sorumluluğu Batılı devletlerde. İdlib’de doğru yolu seçerek, artık tövbe edebilirler.

The Guardian’dan Fatih Kıyman