Esas ‘maske’ gerçeklerin yüzünde

Erdoğan’a soru soran gazeteci, yine azar işitti. Ama bu kez sorusunu beğenmediği için değil, soruyu maskesini çıkarmadan sorduğu için. Anlaşılan o ki Erdoğan pandemi ile mücadele meselesinde ne maskeyi ne de mesafeyi pek sevmedi. Ama siyasette durum hiç de böyle değil. Türkiye’nin gerçek gündemini, halkın çektiği ezayı, cefayı maskelemeyi çok sevdi. Attığı her adım, ülke gerçekliğini maskelemek için…

YENİ ANAYASA’DAN HDP’NİN KAPATILMASINA

Erdoğan, ‘müjde’ olarak sunduğu yeni, sivil anayasadan bu yana iki reform paketi iki de devrim(!) niteliğinde değişiklik açıkladı. İnsan hakları ile ekonomide açıklanan paketlere, seçim ve siyasi partiler yasasında yapılacak değişiklikleri ekledi. Hepsinin ömrü bir haftadan fazla sürmeyen bu gündem değişikliği çabası, içerisinde HDP’nin çok ayrı bir yer tuttuğu kesin. İktidar, HDP’yi bir anlamda “Acil durum butonu” gibi kullanıyor. Ne zaman sıkışsa ya da ne zaman Millet İttifakı üzerinden bir hamle denese, ilk başvurduğu yöntem HDP üzerinden baskıyı artırmak oldu. Bir yandan ülkeyi sürekli milliyetçi bir kapışmanın eşiğinde tutarak etrafını tahkim etmeyi denerken, diğer yandan da kapatma davası ile bu meseleyi en az bir yıl gündemde tutacak süreyi de garanti altına almış oldu. Raportörün belirlenmesi, raporun hazırlanması, raporla ilgili HDP’nin savunması karar, karara itiraz süreci vs… İktidarın tercihine ve ihtiyacına göre uzatılacak, kısaltılacak ya da soğutulacak hazır bir gündemi, cebine koydu. Yeni anayasa ya da önümüzdeki günlerde ortaya atacağı siyasi partiler yasasındaki değişikliklerde aslında benzer sonuçlar üretecek.

SEÇİLME GARANTİLİ BİR SANDIK SÜRECİ

Bahçeli, Gara Operasyonu ardından söylediği, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü ortağıyla birlikte hayata geçirmeye çalışıyor. MHP Kurultayı’nda sistemi kast ederek söylediği, “Artık parlamento olmayacak” sözü, dil sürçmesi olduğu gibi aklındakinin de dışa vurumu. Cumhur İttifakı’nın partileri AYM’den Meclis’e oradan muhalefet partilerine kadar bir çeşit eski rejimin kurumları olarak gördükleri hiçbir kurumu istemiyorlar. Bir yıl sonra “Seçime gerek yok, en çok üyesi olan parti ülkeyi yönetsin” noktasına çok rahat gelebilirler. O yüzden dokunulmazlıkların kaldırılması, parti kapatma süreçleri bir anlamıyla kendi gündemleriyle ilerleme isteği olduğu kadar baki ve şiddeti “olağan” hale getirme girişimi olarak da değerlendirilmeli. Erken ya da zamanında yapılacak bir seçim anına kadar iktidarı eli sürekli muhalefetin boğazında olacak. Attıkları her adımda mengeneyi daha da sıkmakta kararlılar. Şunu da eklemek gerekir ki, tüm bunları becerebilecek güçlerinin olup olmadığı çok tartışmalı. Andımız ve Merkez Bankası’nın faiz kararı bile ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduklarını gösteriyor. Aralarında çok fazla çelişki var ve bunu maskelemek her geçen gün zorlaşıyor.