Eşeğimizi kaybettik, hükümsüzdür. Eşeğimiz günlerdir kayıptı, bulamıyorduk. Savcılar, hâkimler, politikacılar, polisler, kimler kimler aradı. Koskoca eşeği göremediler. Eşek ortada duruyor, kimse de eşekle göz göze gelemiyordu. Bir yıl geçti, iki yıl geçti, kararlar çıktı, mahkemeler ertelendi, tutukluluk süreleri rekorlar kırdı ama koskoca ülkede, okuması, yazması olan herhangi biri de eşeğimizi bulamadı.
Bugün bir haber geldi. Eşeğimiz bulunmuş... İki yıldır hiçbir şeyden habersiz bir biçimde zaten gözümüzün önünde duruyormuş. Eşeğimiz iki yılda biraz zayıflamış. Ama ölmedi diye nasıl sevindik bütün köy, anlatamam. Köyde o akşam güzel bir eğlence düzenlenmiş. Eşeği, kediyi, köpeği, doğayı, hayvanları sevenler bir araya gelmiş. Kaybettiklerimizi, eşlerimizi, dostlarımızı, yıllarımızı geri getiremeyeceğimizi bilsek de, o akşam eşeğimiz bulundu diye çok sevindik. Eğlendik, güldük, dalgamızı geçtik... Kellere güldük, kellerin kellerinin altındaki kellere de güldük, yazmanın, konuşmanın, düşünmenin nedense hemen suç sayılabileceği şeyleri düşündük o gece. Kimseye bir şey olmadı. Gençler gençliklerini, yaşlılar yaşlılıklarını, insanlar insanlıklarını yaşasın diye bir araya gelmiştik. Saçma sapan insanların ve fikirlerin geçerli olmamasını istiyorduk. Israrın, tahammülsüzlüğün, zorbalığın, cahilliğin, terbiyesizliğin, ahlaksızlığın değil, kardeşliğin, anlaşmanın, barışın, sevginin, saygının ve farklılıkların bir toplumu iyi bir toplum yapabileceğini biliyorduk çünkü.

Hepimiz oradaydık. Olmayana da kızmıyorduk. Hepimiz oradaydık, başka illerde olsak bile oradaydık. Olduğumuz yer aynıydı. İnsanlık, kardeşlik, demokrasi, sevgi, isyan, gençlik, mutluluk, olumluluk, sitem... Ne ararsanız vardı.

Zaten bu tayfa nedense hiç sektirmeden doğadan nefret ediyor. Etmese bile doğa umurunda değil. Çünkü bilgisiz, çünkü bir ülkenin topraklarını toprak yapanın üzerinde ve altında yaşayanlar olduğundan habersiz. Çünkü onun daha radikal fikirleri var. O istiyor ki toprak için can verilsin, can verildikçe yaralar açık kalsın, sürekli ilaca, sürekli gerginliğe maruz kalalım ki, kafamız karışıkken onun kıt aklının kendisine çok zekice görünen vasat fikirlerini onaylayalım... Bazen işe de yarıyor.

Bu tayfa memleketini filan da düşünmüyor. Varsa yoksa kendisi. Çünkü o da ölümlü olduğunu biliyor. Hepimiz sırayla göçüp gideceğiz buralardan. O zaman arkamızda bıraktıklarımızla hatırlanacağız. Hayattayken korkuttuğumuz, kendimize bağımlı bıraktığımız insanlar değil, gelecekte arkamızda bıraktığımız topraklarda yaşayanlar tarafından anılacağız. Zaman her şeyin en doğrusunu gösterecek. Ama zaman gösterecek diye de kör göze parmak bildiğimiz doğrulardan da vaz geçemeyiz.

Sinirle, öfkeyle, zıtlaşmayla, kavgacılıkla, kibirle, uyumsuzlukla, cahillikle, dediğim dedikle hiçbir toplum hiçbir yere gidemez. Ha gider tabii, ama gittiği yere de yer denmez. Cahilliğin ve şiddetin bataklığında debelenir durur.

Gençliğimiz bitmeden, herkesin gençliğini, çocukluğunu, hayatını güzel yaşayabileceği bir yer istemek, bunu düşlemek kötü olmamalı. Olmayacak da.

Eşeğimiz tam ortada duruyormuş. Biraz kilo vermiş, biraz da yorgun ama hâlâ hayatta. Hâlâ hayattayız, buna da şükür. Güzel günler göreceğiz.