Nafaka hakkı, aile arabuluculuğu, boşanmaların hızlandırılması… Tüm kadınları, laikliği, kadın-erkek eşitliğini doğrudan ilgilendiren konu başlıkları bunlar. Biz bu nedenle kaygılıyız. Bu değişiklikler hem kadın-erkek eşitliğine büyük bir darbe indirecek hem de laiklik ilkesinden geriye düşüş anlamına gelecek.

Eşik Platformu’ndan Avukat Yelda Koçak: Kadınların hakları da laiklik de tehlikede

Sevgim DENİZALTI

6. Yargı Paketi için çalışmaların hızlandırıldığı, paketin bu ay Meclis’e getirileceği belirtiliyor. Henüz içeriğine ilişkin net bir bilgi olmasa da medyaya yansıyan haberlere göre paket, kadınların aleyhine birçok düzenleme içeriyor. Medeni Kanun’a yapılacak müdahalelerle nafaka hakkının kısıtlanması, aile arabuluculuğu, boşanmaların hızlandırılması, bu düzenlemelerden bazıları.


Bu durum kadınları endişelendiriyor. Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) kadınlar, Meclis kürsüsünde TİP, CHP ve HDP ile basın açıklamaları yaptı, kamuoyunu uyardı. Hatta vekil olmadıkları halde kürsüyü kullandıkları için Meclis’e girmeleri yasaklandı. Ama bu yasaklar kadınlara geri adım attırmadı. EŞİK Platformu’ndan Av. Yelda Koçak, yalnızca Meclis’tekilerle değil, tüm siyasi partilerle, demokratik kitle örgütleriyle, derneklerle görüşeceklerini, mücadeleyi büyüteceklerini söylüyor. Medeni Kanun’a yönelik bu müdahalenin hem kadınların kazanılmış haklarını hem kadın-erkek eşitliğini hem de laikliği tehdit ettiğini vurgulayan Koçak, buna izin verilmesinin geri dönülemez sonuçları olacağına dikkat çekiyor.

Feminist avukat Yelda Koçak ile 6. Yargı Paketi’ni ve pakette yer alan, kadınları tehdit eden düzenlemeleri konuştuk.

-6. Yargı Paketi’yle ilgili ortada henüz somut bir teklif ya da taslak yok ama medyada çıkan haberler bile kadınları endişelendirmeye yetti. Neden?
Özellikle bu yılın başından itibaren 6. Yargı Paketi’nin yolda olduğuna dair söylemler çıktı. İlk önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlarından Mehmet Uçum sosyal medyada bir paylaşım yaptı. Sonra eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül katıldığı bir açılışta 6. Yargı Paketi’nin hazırlandığı, nafaka hakkının sınırlandırılacağı, boşanmaların hızlandırılacağı ve aile arabuluculuğunun getirileceğine dair söylemlerde bulundu. Daha sonra ne amaçla yaptıkları henüz net olmayan ama çok bilinçli bir haber medyaya servis edildi. Bu haberde üst düzey bir bakanlık yetkilisiyle görüşüldü ve 6. Yargı Paketi’nin konularından birinin nafaka, boşanmaların hızlandırılması ve aile arabuluculuğu olacağı söylendi.

Bu üç başlık da çok önemli başlıklardan. Aslında Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte tebaadan yurttaşlığa geçmek anlamına gelen laik bir hukuk sistemine doğru büyük bir adım olan Medeni Kanun’un önemli maddelerinde değişikliğe tekabül edecektir bu başlıklar. Tüm kadınları, hem laikliği hem de kadın-erkek eşitliğini doğrudan ilgilendiren konu başlıklarıdır bunlar. Biz bu nedenle kadınlar olarak kaygılıyız. Bu değişikliklerin yapılması hem kadın-erkek eşitliğine büyük bir darbe indirecektir hem de laiklik ilkesinden geriye düşüş anlamına gelecektir.

-Biraz açar mısınız?

17 Şubat 1926’da kabul edilen Medeni Kanun, laiklik ve kadın-erkek eşitliğine doğru atılmış çok önemli bir adımdı. Elbette yetersizdi, yıllar içerisinde değişti, dönüştü. En son 2002 yılında yürürlüğe giden ve şu anda uygulamada olan düzenlemelerle bir hayli iyi ve eşit bir noktaya getirildi. Ama şu anda bu tehlikede. Medeni Kanun, bizim temel bir kanunumuz, temel bir eşitlik ve laiklik dayanağımız. Biz biliyoruz ki bu yargı paketleri Saray’da, Meclis’in kapalı kapıları ardında, Diyanet İşleri Başkanı’nın da katıldığı gizli toplantılarla hazırlanıyor. O hazırlığın ardından Meclis’e getirildiğinden oyçokluğuyla, Meclis avantajıyla apar topar yasayı geçiriyorlar. Biz bu düzenlemenin Meclis’e getirilmemesi için çalışma yürütüyoruz. Bu yasa değişikliği –basına yansıttıkları kadarıyla-bu haliyle Meclis’e gelirse bundan tüm kadınlar olumsuz etkilenecek.

-Üç başlıktan söz ettik, kamuoyunda en çok tartışılan nafakadan başlayalım isterseniz. Nafaka hakkı neden hedefte?
Nafakanın süresiz olduğuna dair bir manipülasyon yürütüyorlar. Sayısı, gerçekliği çok şaibeli olan bir grup azınlık tarafından nafakanın süresiz olduğu, bir gün evli kalındığında bile ömür boyu nafaka hakkı verildiği yönünde propagandalar yapılıyor. Bir kere kanunumuzda nafakanın süresiz olması koşullara bağlanmıştır. Boşanmadan sonra nafaka bağlanan kişi yeniden evlenirse nafaka zaten doğrudan kesiliyor. Çalışmaya başlarsa, ekonomik durumunda iyileşme olursa ya da nafaka ödeyen kişinin ekonomik durumunda kötüleşme olursa, örneğin işten atılmışsa, geçimini sağlayamayacak duruma gelmişse mahkemeye başvuruluyor ve bu kaldırılabiliyor. Yoksulluk nafakasının uygulaması bu şekilde. Peki neden bu yalan haberleri, manipülasyonu üreten odak, mahkemeye başvurup nafakayı kaldırmak yerine nafakanın tümden kaldırılması için yasal değişiklik istiyor? Çünkü aslında gerçeği söylemiyorlar. Gerçeği söyleseler mahkemeye başvururlar, hâkim tarafların durumuna bakar ve bağladığı nafakayı belki kaldırır belki de azaltır.

esik-platformu-ndan-avukat-yelda-kocak-kadinlarin-haklari-da-laiklik-de-tehlikede-986188-1.
Yelda Koçak



-Kim bu odak?
Nafaka mağduru erkekler platformu, boşanmış babalar platformu gibi çeşitli isimlerle nafaka karşıtlığı yürüten grup. Bunlar gerçek dışı bilgiler ve yalanlarla bir operasyon yürütüyorlar. Doğruyu söylüyorsanız buyurun, mahkemeye başvurun? Mahkemelerin nasıl kadınlar aleyhine kararlar vermeye can attıklarını biliyoruz, değil mi? Birçok yargı kararında görüyoruz. Demek o kadar haksızlar ki, o kadar gerçek dışı beyanda bulunuyorlar ki, mahkemeye başvursalar hâkimi ikna edemeyeceklerini biliyorlar, bu yüzden nafaka hakkını kaldırmaya çalışıyorlar.

-Nafaka hakkının evlilik süresine göre sınırlandırılmasından söz ediliyor…
Peki, diyelim ki sınırlandırdık. Ekonomik hayata atılma yaşında, henüz gençken, meslek edinme imkânı varken meslek edinememiş, çalıştırılmamış, okutulmamış genç bir kadının boşandıktan sonra dışarıda iş bulma olasılığı nedir? Çok kısıtlı değil mi? Bu ülkede kadın istihdamı oranı düşük. Bu oranın yükseltilmesi için önlemler alınmıyor, politika geliştirilmiyor. Durum buyken bu kadına ‘”İş bul’ demek çok keyfidir. Bunu demek, kadınlara “Nasıl olsa iş bulamayacaksın, boşanma, şiddet de görsen, aldatılsan da sesini çıkarma, evliliğin içinde kal, çünkü sana nafaka bağlatmayacağım” demektir.
Üstelik bu toplumda maalesef hâlâ evli kadın ile boşanmış kadın olma statüsü aynı değil. Niçin genç bir kadının evlenip boşanma durumuyla bir erkeğinkini aynı görüyorsunuz? Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlandı da haberimiz mi yok? Bu ülkede toplumsal cinsiyet eşitsizliği hat safhada, her geçen gün kadınların aleyhine derinleşiyor. Bu eşitsizliği görmeden sanki eşitlermiş gibi “Gitsin, o da işe girsin, çalışsın” gibi söylemlerle kadınların nafaka hakkı kısıtlanamaz. Nafaka hakkı eşitliğe aykırı değil, tam aksine soyut eşitliğe karşı bir uygulamadır.

-“Dünyanın hiçbir yerinde ömür boyu nafaka yok” argümanı var bir de…
Bu da yalan. Öyle Avrupa ülkeleri var ki, nafaka hükümlüsü öldükten sonra mirasından kadının nafaka payı ayrılıyor. Ölüme/mezara kadar nafaka değil, mezardan sonra da nafaka yani. Çünkü bir tarafta ekonomik güç, malvarlığı varken diğer tarafta hiçbir şey yoksa bunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.

-Yoksulluk nafakası derken ne kadarlık bir tutardan söz ediyoruz?
Bizzat takip ettiğimiz dosyalar var, bir de İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, Diyarbakır Barosu ve Kadın Dayanışma Derneği’nin yapmış olduğu araştırmalar var. Tüm bunlar gösteriyor ki, yoksulluk nafakasında 2020-2021 yılı için ortalama 400 liralık bir tutardan söz ediyoruz. Ayda 400 lirayla hangi kadın ne yapabilir? Hangi kadın çantasını koluna takıp AVM AVM gezebilir? Hele bir de çocuk varsa, ev kiraysa, bu bağlanan nafaka ilkokula giden bir çocuğun her gün okul kantininden alacağı bir süre bile yetmiyor. Ama bunun üzerinden algı operasyonu yürütüyorlar. Vay efendim 900 lira nafaka bağlanmış. Açın bakın bakalım, o nafakalar kim için? Üç çocuk var, 300’er lira her çocuk için.

-Çocukların da mı nafakası tehlikede?
Bunu yüksek sesle söyleyemiyorlar; çünkü biliyorlar daha fazla tepki göreceklerini. Ama iştirak nafakasında da sınırlandırılmaya gidilsin istiyorlar. Bugün kız çocukları için öğrenim hayatı bitene kadar, 25 yaşına kadar vb. sınırlamalar var. Çocuklara bağlanan nafakanın da yaşını düşürmeye çalışıyorlar. Neden? Çünkü bunların zihninde çocuk evliliği var. Kız çocuğu 12 yaşını geçmişse, 15-16’sına gelmişse babasından nafaka alacağına gitsin evlensin diyorlar. Her şey dönüp dolaşıp yine şer’i hukuka bağlanıyor.

-Paketteki bir diğer başlık, boşanmaların hızlandırılması. Bu nasıl etkiler kadınları?
Kulağa hoş geliyor değil mi, “Taraflar boşanmak istiyorlarsa bir an önce boşansınlar” deniyor. Peki nasıl olacak bu? Boşanma davası bir an önce bitecek, erkek boşanmak istiyorsa “Boş ol, boş ol, boş ol” demenin kâğıt üstündeki hali gibi olacak. Ama çocukların velayeti ile nafaka, maddi-manevi tazminat, mal paylaşımı gibi konular, kadınların ekonomik hakları sonraya bırakılacak. İki, üç, beş yıl süren uzun yargılamalar… Kadın gitsin gelsin. Bu arada neyle yaşasın? Boşanma hızlandırıldığı için tedbir nafakası da buharlaşmış olacak. Tedbir nafakası boşanma davası devam ederken bağlanan bir nafakadır. Boşanmayı hızlandırdığınız anda tedbir nafakasını otomatik olarak kaldırıyorsunuz. Sonrasında kadın gitsin gelsin yıllarca, yargılama ne zaman biterse o zaman alır. Ama o arada erkek mal kaçırdı mı, malları başkasının üzerine mi devretti, evlilik birliği içinde alınan malları sattı mı, hiç önemi yok.
Dahası kadın hangi ekonomik güçle iyi bir avukat tutsun, gitsin gelsin, çocuğuna baksın? Bütün bunlar düşünülmüyor. Ne düşünülüyor? Erkek boşanmak istediği kadından bir an önce boşansın ki yeni bir evliliği hızlıca yapabilsin. Tamamen erkek lehine, tamamen şerri hukuk dediğimiz “boş ol boş ol boş ol” ile kadınları boşamak isteyenlerin iradesini yansıtmaya çalışıyorlar. Boşanmanın hızlandırılması “Uzun süren yargılamalardan kurtuluyoruz” gibi bir algı yaratıyorsa da bu tamamen kötü niyetle oluşturulan bir algıdır. Boşanmaların hızlandırılması büyük bir tehlikedir.

-Ya çocukların tedbir nafakası?
Bu da tehlikede, boşanmanın hızlandırılması yoluyla tedbir nafakasını buharlaştırdıklarında çocuğun nafakasını da buharlaştırıyorsunuz. Diyor ki biri; nafaka artırım davasında elinde sevgilisiyle geliyor vb. İyi de o nafaka, çocuğun nafakası. Kadın evlense de çocuğun nafakası devam eder. Kadın senden boşanabilir, yeni biriyle evlenebilir, kadın için nafakanın kaldırılması koşulları oluşmuş olabilir ama çocuk için oluşmaz. Ama bunu da ödemek istemiyorlar.

-Peki, nafakayla ilgili mevcut uygulamadaki sorunlar neler?
İki temel sorun var. Birincisi, sözünü ettiğimiz gibi, bağlanan nafaka miktarı çok düşük. Bir diğer sorun ise şu: Nafakalar tahsil edilemiyor. Çünkü AKP’nin güdümüne soktuğu mahkemeler, hâkimler, erkek lehine yorum yapıyorlar. Ve patron-erkek işbirliğini görüyoruz, erkekler kendilerini işten çıkmış, sigortasızmış gibi gösteriyor. Malları mülkleri annelerinin babalarının üstüne yapıyorlar. Böyle muvazaalarla nafaka tahsil edilemiyor. Bir de Yargıtay’ın erkek lehine içtihatlarıyla bu hak daraltılıyor. Yasa maddesi açık, nafaka ödenmediğinde tazyik hapsiyle cezalandırılmaları gerek. Eskiden tüm nafaka borcunu ödemeniz gerekiyordu serbest bırakılmanız için. Şimdi son üç ayı ödemeniz yetiyor. Düşünün iki yıl boyunca ödememiş, kadın şikâyet etmiş, dava iki yıl sürmüş ama erkek son 3 ayı ödeyerek kurtulabiliyor.

-Uygulamadaki bu sorunların çözülmesi için bir yasal düzenleme gerekmiyor mu?
Hayır, biz bu iktidarla, bu Meclis aritmetiğinde sakın bir yasa yapmaya kalkmayın, yasaya dokunmayın, bunu uygulayın diyoruz. Çünkü ne yaparlarsa çok kötü yapacaklarını biliyoruz, 20 yılda defalarca deneyimledik bunu. Bir tane iyi bir şey ekliyorlar, sonra onlarca hakkı geriye götürüyorlar.

-Bu paketle de kadına yönelik şiddet davalarında iyi hal indiriminin kaldırılacağı, ısrarlı takibin suç sayılacağı vb. söyleniyor…
Zaten İstanbul Sözleşmesi’nde keyfi iyi hal indirimlerini engelleyen bir madde vardı. Sözleşme diyordu ki örf, adet, gelenek, görenek, sözde namus gerekçeleriyle indirim yapamazsın. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırıyorsunuz, sonra da propaganda yapıyorsunuz, kravat indirimini kaldırıyoruz diye. Kravat indirimi diye bir indirim yok ki kanunda. Bu sizin hâkimlerinizin uydurması. İyi hal indirimi var, koşulları gerçekleşirse uygulanır diyor. Bizimle dalga geçiyorlar.
Israrlı takibe gelince… Niye koymadınız bunu yasaya 2012’den beri? 6284 sayılı yasanın kabul edildiği günden bu yana ısrarlı takibin Türk Ceza Kanunu’nda yer edinmesi gerekiyordu. 10 yıldır neden konulmadı? Şimdi bunu koyacaklar ki biz de tav olalım. Biz bu yalanları yutmuyoruz.

-Peki, aile arabuluculuğu nasıl bir tehlike oluşturuyor kadınlar için?
Arabuluculuk, yargı dışı alternatif çözüm yollarından biridir. Yani yargının özelleştirilmesidir. Özelleştirmelerde her zaman için güç ilişkileri dengesinde zayıf olanlar kaybeder. Kadın-erkek eşitliği yoksa zayıf olan kadın kaybeder. Bu toplumda toplumsal cinsiyet eşitsizliği var değil mi? Ama bu düzenleme de eşitliğin olduğunu varsayıyor.

Biz arabuluculuk sisteminin sancılarını iş hukuku alanında fazlasıyla çekiyoruz. İş davalarında hâlâ bu sistem çok kötü niyetli bir şekilde uygulanıyor. İşçilerin mağduriyetleri hat safhada, neden? İşçinin alın terinin, emeğinin karşılığı 50-60 bin liraysa patron diyor ki “Ya şimdi 10 bin lirayı al ya da 3-5 yıl mahkemede sürün.” Böylece bu eşitsiz, zor durumundan faydalanarak patron kâr sağlıyor, işçi ise devlet kendisini yeterince korumadığı için hakkının çok daha azına razı oluyor.

Aile arabuluculuğunda da benzeri olacak. Bu ülkede hâlâ kadınların evlendirilirken söz hakkı olmuyor. Zorla, baskıyla evlendiriliyorlar. Erken yaşta, çocuk istismarı anlamına gelen evlilikler yaşanıyor. Üstelik evlilik aşamasını müftülere nikâh kıyma yetkisi vererek İslamileştirdiler, şer’ileştirdiler. Şimdi bunu boşanma aşamasında da yapacaklar. Medeni Kanun’un uygulandığı, Anayasa’nın ve diğer temel kanunların bağlayıcı olduğu mahkemelerden çıkarırsanız boşanma usulünü, hangi kural kaideyle insanları boşayacaksınız? Hangi hukukla boşayacaksınız? Şer’i hukukla boşayacaksınız.

Bu nedenle aile arabuluculuğu çok hukukluluğu doğurur. Tıpkı 1926 Medeni Kanunu’ndan önceki dönemde olduğu gibi. Medeni Kanun çok hukukluluğu kaldırmış, dini dışarıda bırakan laik hukuk sistemini getirmişti. Şimdi tekrar bunun yolunu açmaya çalışıyorlar. Biz bunun bizi nereye götüreceğini, neye tekabül ettiğini görüyoruz. Bunu uygulayan ülkelerde yaşananları da biliyoruz. Örneğin aile arabuluculuğunun İngiltere’de serbest olmasının ardından çok fazla şer’i hukuka dayalı boşanmalarla insan hakkı ihlallerinin yapıldığı tespit edilmiş.

***

100 kadından 10’u haklarından feragat ediyor

-Bu düzenleme, erkek şiddetinin ve kadın cinayetlerinin daha da artmasına neden olur mu?

Kadın cinayetlerine baktığımızda kadınların büyük oranda yakından tanıdıkları erkeklerce öldürüldüğünü biliyoruz; eş, eski eş, sevgili, baba, kardeş gibi. Bir de kadınlar boşanma sürecinde öldürülüyorlar. Boşanmak istedikleri için, ekonomik haklarını talep ettikleri, örneğin nafaka istedikleri için öldürülüyorlar. Nafaka dosyalarını incelediğimizde şunu görüyoruz: Pek çok kadın nafaka ve maddi manevi tazminat talebiyle açılan davalarda bir süre sonra haklarından feragat ediyor. Çünkü erkekler tehdit ediyor. “Öldürürüm” diyor, “Boşamayacağım seni” diyor, musallat oluyor, işyerine gidiyor, evine gidiyor… Kadın da bu tehditlere dayanamayıp feragat ediyor haklarından, sırf kurtulabilmek için.

-Böyle çok dosya var mı?
Tabii ki, çok var. 100 dosya incelediğimizde en az 10 dosyada bu böyle. Daha büyük bir incelemede daha fazla çıkar. Bu somut bir gerçeklik. Kadınları şiddet uygulayarak haklarından mahrum bırakmaya çalışıyorlar. Bir de kalkıp böyle bir toplumda aile arabuluculuğu getirmeye çalışıyorsunuz. Hangi rıza, hangi özgür iradeyle kadın arabuluculuk boşanmasını kabul edecek?

-Ama şiddet varsa aile arabuluculuğu olmayacak, deniyor…
Bir savunmaları da bu ama hangi şiddet? Ekonomik şiddet? Psikolojik şiddet? Bunlar kayıtlara geçiyor mu hiç? Fiziksel şiddeti bile kadınlar kayıt altına aldıramıyor ki diğer şiddet türlerine sıra gelsin. Şiddet tanımını da daraltıyorlar.

***

Nafakayı devlet değil, erkek ödemeli

-‘Nafakayı devlet ödeyecek’ gibi bir söylem var bir de. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta ortaya attıkları, sonradan pek dillendirmedikleri bir argüman bu. Biz bunun nafaka hakkını gasp etmek için bir bahane olduğunu düşünüyorduk, öyle de oldu. Söylem buharlaştı. Devlet ödemeyecek. Zaten kasanın boş olduğunu biliyoruz, devlet dul yetim maaşlarını kesmek için bahane arıyor.

-Bu öneri inandırıcı olsaydı, destekler miydiniz? Kadınlara bir güvence sağlamaz mı bu?
Hayır, inansaydık da doğru değil bu. Toplumdaki cinsiyetçi iş bölümünü derinleştirir, kadınların ev içine dönmesini sağlar. İstihdamdan uzaklaşmasına neden olur. Erkek diyecek ki “Çalışma evliyken, çocuklara bak, boşanırken de nasıl olsa ben ödemeyeceğim nafakayı, devlet ödeyecek.” Devlet, erkeğin ödemesi gerektiği parayı neden ödesin? Kadının yıllarca ev içinde erkeğin lehine harcadığı emek, neden erkeğin kârını maksimize etme aracı haline gelsin? Bunun yerine kadın istihdamı artırılmalı, ulaşılabilir ve ücretsiz kreşler açılmalı, hasta-yaşlı bakımı kamulaştırılmalı. Nafakanın tahsilatında yanlış uygulamalara son verilmeli. Nafaka sorununun çözümü budur.