“Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasal haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu.”

Sözlükteki eşitlik tanımı böyle. En azından basit haliyle siyasi tanımı bu.

Fransa’nın 1795’te değiştirilen İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’nde şöyle bir ifade geçer; “Eşitlik, doğum nedeniyle ayrıcalığı kabul etmez.” 200 küsür yıl önce yazılan bir metinde doğuştan gelen özelliklerin eşitliğe mani olamayacağı açıkça belirtiliyor. Medeni dünya, bunun üzerine yıllar boyu yürüttüğü tartışmalarla eşitlik kavramını zenginleştirdi. Her yönüyle tartıştı, tartışmaya da devam ediyor.

Peki 2015’e sayılı günler kala eşitlik konusunda biz neredeyiz, neyi tartışıyoruz?

YİNE FITRAT

“Kadınların ihtiyacı olan şey nedir? Burada bazen erkek kadın eşitliği diyorlar. Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Tabiatları, bünyeleri fıtratları farklıdır.”

Evet, biz tam da buradayız. Ülkenin tek sahici otoritesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizi tuttuğu bu tarih dışı kör mekândayız.

Aslında meselenin odağı buz gibi kadın sorunu. Tartışmanın temel ekseni de kadın meselesi üzerine olmalı. Fakat konunun haddim olmayan bu tarafına tabii ki girmiyorum. Cumhurbaşkanının aynı konuşmada “sataştığı” feministler, ülkedeki kadın hakları mücadelesinin özneleri, hem eylemle hem de fikirle bu savlara çokça karşılık verdi, vermeye de devam edecektir.

Benim değinmek istediğim, bu sözler üzerinden kendini kabak gibi açığa vuran sakat eşitlik algısı.

AYNILARIN EŞİTLİĞİ, FARKLILARIN ÜSTÜNLÜĞÜ

Modern dünyanın yerin dibine soktuğu ve uzunca süredir görmediği bu çarpık eşitlik algısı, bizde sağın kafamıza vura vura yıllar boyu yürürlükte tuttuğu tüm uygulamaların temel fikridir. Ülkenin bir anlamda yapıtaşıdır, temelidir.

Sağ siyasetin anlayışı nettir; eşitlik ancak aynılar arasında olabilir. Nedir aynılığı belirleyen faktörler? Statü, maddi durum, oligarşi içindeki derece, hâkim fikre yakınlık durumu...

İşçiler aralarında eşittir. Ama bir işçi hiç patronla eşit olabilir mi, eşit olması dahi düşünülebilir mi? Fıtrata ters. Patronun gönlünden ne koparsa işçinin eşitliği, bulacağı adalet o kadardır.

İnanmayanlar da aralarında eşittir tabii ki. Fakat inananla inanmayan bir olabilir mi? İnananın tahammülü ne kadarına izin veriyorsa inanmayanlar o kadar eşit kalabilir.

Gayrimüslimler de herkes gibi eşittir. Elbette müslümanlar kadar da değil. Müslüman valinin hoşgörü sınırı neredeyse, gayrimüslimin eşitliği de orada biter.

Her mezhepten insan da eşittir. Ama hakim mezhep merhametinin izin verdiği ölçüde tabii.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sağ siyasetin hiç hazzetmediği için sürekli eğip büktüğü eşitlik kavramına bakışta zirve noktasıdır. O zirvenin zaptını da yıllar önce Fransa’da dini azınlıkların durumu sorulunca “ülkemizde bulunan ne kadar farklı dini azınlık varsa hepsinin ibadetini yapma noktasındaki garantisi benim, sigortası benim” diyerek gerçekleştirmişti zaten.

Siyasal kavram olarak düşünürsek eşitlik, aynıların eşitliği değildir. Eşitlik tartışmasının da mücadelesinin de asıl konusu farklıların eşitliğidir ve yasalara bağlıdır. Birilerinin tahammülüne ya da merhametine değil.

* * *

NOT: Geçen hafta Erdoğan’ın, yazdığım bir tweet üzerine açmış olduğu dava, mahkemede ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildi ve beraat ettim. Bu haftaki yazıyı mahkeme karar tutanağı arkasına aldığım notlardan temize çekiyorum. Kağıt için teşekkür ederim.