Pınar Gültekin... 27 yaşında üniversite öğrencisiydi. Katledildi. Yaşamlarımızın rakamlarla ifade edildiği; kaç bıçak darbesi ile, kaç kurşunla öldürüldüğümüzün, öldürülme şeklimizin "korkunçluğunun"; sosyal medyada, basında yer alması sonucunda isimlerimizin, yaşadıklarımızın görünür olduğu sözcüklere sığmayacak bir karanlığı yaşıyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı aile ve dini rehberlik bürosunun şiddet gören kadınlara verdiği “tavsiyeler"i hatırlıyoruz yeniden... “Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın. Odanıza çekilin. ‘Nasıl istiyorsan öyle yapayım’ diye olayı örtmeye çalışın, ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın."

Her kadın cinayetinde Erdoğan’ın "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir." sözlerini anımsıyoruz yeniden...

Okullarda ders kitapları eliyle; “İslam, aileyi lidersiz bırakmamıştır. Erkekler, güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan ailenin sorumluluğu birinci derecede onlara yüklenmiştir.

İslam ... kadının kocasına itaat etmesini istemiş ve bu itaati ibadet saymıştır. Kocasına karşı görevlerinde titiz davranması, evine, çocuklarına sahip çıkması gerekir. Sabırlı olmalı ve israftan kaçınmalıdır” cümleleriyle, cinsiyetçi, gerici müfredat ile kuşatılıyor çocukların yaşamları...

Farklı isimler adı altında vesayet organları durmaksızın kadınları, toplumsal cinsiyet eşitliğini, İstanbul Sözleşmesi’ni, kadınları erkek şiddetine karşı koruyan 6284 Sayılı Yasa’yı hedef göstermeye devam ediyor.

Egemenler iktidarlarını, güçlerini korumak ve sürdürebilmek için eşitliği, eşitlik mücadelesini, kadınları hedef almaktan vazgeçmiyor, "cadı avları" sürüyor. Kadın bedeninin, emeğinin, yeniden üretim yetilerinin kontrol altına alınması sürecini aynı zamanda toplumlar üzerinde baskının, otoritenin artmasında en güçlü saldırı aracı şekline dönüştürüyor. "Reisli aile, reisli toplum, reisli devlet" neoliberal, kapitalist sistemin, gerici ideolojinin can suyu...

Dünyanın her yerinde kadın düşmanı politikalara, söylemlere karşı ise kadınlar eşitlik, özgürlük, kamusal alanda eşit temsiliyet talebini yükseltiyor; neoliberal politikalara, düşük ücrete, yoksulluğa, işsizliğe, gericiliğe, şiddete, tacize, tecavüze, mobbinge, kadın cinayetlerine karşı örgütleniyor, sokağa çıkıyor, eylemler gerçekleştiriyor.

Sudan’da yoksullaşmaya, baskılara, siyasal İslam’a karşı kadınlar; "Kadının yeri evidir" diyenlere karşı beyaz giysiler içinde "Kadının yeri devrimdir" diye haykırıyor. İran’da kadınlar başörtüsü zorunluluğunda sembolleşen eşitsizliğe, kötü çalışma koşullarına, yoksulluğa karşı sokağa çıkıyor, yasaklara meydan okuyor. Şili’den, Fransa’ya, İtalya’dan ABD’ye dünyanın her yerinde kadınlar mücadele etmeye devam ediyor.

Dünyanın her yerinde direniyor, var olma mücadelesi veriyoruz. Bugüne kadar kazandığımız tüm haklarımızı mücadele ederek kazandık. Yaşamlarımızdan, haklarımızdan, eşit ve özgür bir gelecek mücadelesini yükseltmekten vazgeçmeyeceğiz.

Eşitlik mücadelesi yaşatır...