MEB yarın tüm öğrencilere dijital karne verileceğinin ‘müjde’sini verdi. MEB; milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime erişemediği, erişebilen öğrencilerin ise hâlâ yüzde 64’ünün ebeveynlerinin cep telefonları ile uzaktan eğitime ulaşmaya çalıştığı bir durumda öğrencilerin notla değerlendirilmesi ısrarını sürdürüyor. Yüz yüze sınavlara katılabilen öğrenciler için de velilerin talebi doğrultusunda aldıkları notların esas alınacağını açıklıyor. MEB; veli tercihi, talebi ifadeleri ile demokratik bir karar açıklıyormuş gibi eşitsizliğin, yoksulluğun üzerini örten açıklamalarına devam ediyor.

Salgın süresince mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan, kırsal bölgelerde başta internet erişim sorunu olmak üzere uzaktan eğitime hiç ulaşamayan, gerekli cihazlara sahip olmadığı için yalnızca televizyondan uzaktan eğitime erişmeye çalışan veya televizyona dahi sahip olamadığı için eğitim sürecinden tamamen kopan öğrenciler için bu dijital karne ne anlam ifade ediyor?

UNİCEF tarafından yayımlanan Türkiye’nin de içinde olduğu 100 ülkeden veri toplanarak hazırlanan “Uzaktan Eğitimde Erişilebilirlik” raporunda çocukların en az üçte biri salgın süresince uzaktan eğitime erişemedi. Raporda uzaktan eğitim için gerekli araçlara sahip olunması durumunda dahi çalışmaya zorlanmak, hane içi işleri yerine getirmek durumunda kalmak, öğrenmeyi desteklemeyen ev içi ortamın bulunması, ebeveynleri çalışmak zorunda kaldığı için ebeveyn desteği alamaması vb. nedenlerle uzaktan eğitimin çocukların, gençlerin büyük çoğunluğu açısından sürdürülebilir olmadığı, devamlılığın sağlanamadığı belirtiliyor.

Rapora göre en yoksul hanelerde ve kırsalda yaşayan çocukların yüzde 72’si uzaktan eğitime erişemedi. Kırsal bölgelerde yaşayan çocukların dörtte üçü uzaktan eğitime erişim sağlayamadı.

Elektrik Mühendisleri Odası, MEB’in EBA kapsamında sadece 1 milyon interaktif uzaktan eğitim kapasitesi olduğunu, öğrencilerin en fazla yüzde 48,5’inin evinde sabit internet bulunduğunu öğrencilerin büyük çoğunluğunun bilgisayar, tablet gibi cihazlara sahip olmadığını açıkladı.

Yıllardır adım adım hayata geçirilen piyasalaştırma politikalarının sonucu olarak eğitim kamusal bir hak olmaktan çıkarılıyor, alınıp satılabilir bir metaya dönüştürülüyor. Sınav merkezli bir eğitim sisteminde not ısrarının devam ettirilmesi ile bugünümüz ve geleceğimiz olan çocuklara, gençlere en büyük bedel ödetiliyor.

Neoliberal politikaların sürdürücüleri, siyasal iktidarların ve sermayenin sözcüleri ise tarih boyunca olduğu gibi gerçek sorumluları değil “mağduru” suçlayan açıklamalarını salgında kesintisiz sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. Eğitime yeterli bütçe ayrılmamasının gerekçesi olarak yoksulluk, açlık sınırının hatta asgari ücretin dahi altında çalıştırılan öğretmenlerin maaşları yük olarak ifade edildi. Uzaktan eğitimde öğrencilerine bin bir zorlukla ulaşmaya çalışan öğretmenler “rahata alıştılar” ifadesi ile suçlandı. Yüz yüze eğitime başlanılamamasının sorumlusu olarak öğretmenler hedef gösterildi.

Yaşanılanların faili ise çok açık ve nettir. Fail; salgında eğitime yeterli bütçe ayırmayan, yüz yüze eğitim için eğitim kurumlarında gerekli önlemleri almayan, salgının başladığı günden bugüne öğrencilerin uzaktan eğitime erişimi için gereksinimlerini sağlamayan, öğretmen ataması yapmayan, eğitim emekçilerini aşılamada öncelikli gruplar arasına almayan, seçmeye, elemeye dayalı not ısrarını dayatanlardır. Fail; sermayenin, siyasi iktidarın tarafında olanlardır.

Yarın dijital karne günü… Ve biz çok iyi biliyoruz ki; salgında öğrencilerinin yaşamına dokunmak için gece gündüz çaba gösteren öğretmen arkadaşlarımızın emeği, uzaktan eğitime erişmek için internet erişim sorunu nedeniyle kilometrelerce yürümek zorunda kalan, çatılara çıkan, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışırken kaldıkları çadırlarda sınavlara hazırlanmaya çalışan öğrencilerimizin hayalleri o dijital karnelere sığmaz.